Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan'ın ilişkileri limoni mi? Aralarına kara kedi mi girdi?
Eşler arasında kıskançlık ve ondan doğan küskünlük mü var? "Kürt meselesi"nde Gül, AB perspektifi ile "daha çok reform"a, Erdoğan, Asker perspektifi ile "daha çok devletçi çizgi"ye mi yöneldi? Bunlar tartışılıyor. Bu konuyu değerlendirirken öncelikle şunun farkında olmak gerekiyor:
-Bir kesim, Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan arasında bir ihtilafın çıkmasını ve bunun derinleşmesini istiyor. Bunun için liderlerin kıskançlık duygusu kadar eşlerin duyguları da kullanılmaya çalışılıyor. Bu başarılırsa, cephede en büyük gediğin açılacağı, bunun da arkasının geleceği farz ediliyor.
Gedik açma operasyonunda Arınç ve Şener üzerine de oynandı, Şener koptu, Arınç "köşe"ye gönderilmesine rağmen burukluk yaşadıysa bile kırılmadı, ayrılmadı. Erdoğan da Gül de, Arınç ve Şener de insan, ve insan etkilenir.
Eşler de insanın etkilenmesinde önemli rol oynarlar. Onun için, yapılan propagandaların sıfır etkiye sahip olduğunu söylemek tabii ki zor. Erdoğan - Gül ilişkisine yeniden dönersek...
"Cumhurbaşkanı kim olmalıydı?" tartışmalarından bu yana, bir kesim, yola birlikte çıkan iki simanın damarlarıyla oynama çabasında. Ama iki sima, şu ana kadar "kardeşliğe" halel getirmedi. Peki, "problem" diye nitelenebilecek hiçbir şey yok mu? Ben başlığa problemi anlatmak için "nüanslar" kelimesini koydum. "Nüans" küçük fark anlamına geliyor. Evet, bence Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan arasında "küçük farklar" var. İkisi benim dikkatimi çekiyor:
-Birisi, Cumhurbaşkanı Gül'ün Dışişleri Bakanlığı'ndan gelen ve Cumhurbaşkanlığı statüsü ile de pekişen "ihtiyatlı"lı dili. -İkincisi de, düşünceleri daha damıtarak oluşturma ve seslendirme imkanı...
Cumhurbaşkanı olarak buna bir anlamda mecbur da olması.
Her iki özelliğin, aslında sayın Gül'ün daha "sakin" karakteriyle de alakalı olduğu söylenebilir. Buna karşılık Başbakan, aktif politikanın içinde. Bu, aktif tartışmanın da içinde olmak demek. Aynı zamanda Başbakan, müthiş bir çalışma temposu sergiliyor. Bu, hem kamuoyu ile sürekli iletişim halinde olmak demek hem yorgunluk demek. Bu ikisi bir araya geldiğinde yol kazaları olması kaçınılmaz oluyor.
Siyasette biraz şefkat olsa, yorgunlukla yol kazaları anlayışla karşılanabilir, ama ne yazık ki siyaset kıyıcıdır ve hata affetmiyor. Bunun yanında Başbakan konuşuyor, yazılı metinden konuşuyor, irticali konuşuyor. Yazılı metinler genelde, problem çıkarmıyor. Ama irticali konuşmalar, Başbakan'ın, fikri alt yapısını ve dobra dobra karakterini de konuşmalara intikal ettiriyor.
Bu ise, AK Parti'nin yola çıkarkenki rezervlerinin ihmal edilmesine ve kamuoyundaki bazı kabullerle çatışmaya yol açabiliyor. Ya iki liderin Doğu - Güneydoğu veya Kürt meselesindeki tavırları arasındaki farklılaşma iddiasına ne denebilir? Ben, nihai tahlilde Gül ile Erdoğan arasında bu konuda bir farklılaşma olduğunu düşünmüyorum.
Bir ara Cumhurbaşkanı Gül, Kürt vatandaşlarımıza geçmişte bazı yanlış şeyler yapıldığını, bunlardan dolayı özür dilenebileceğini ima eden bir konuşma yaptı. Bu, Cumhurbaşkanlığı adına yepyeni bir çıkış olarak telakki edildi. Ben de bunu böyle değerlendirdim. Ama ben, Sayın Erdoğan'ın da, bu konuda farklı düşündüğü kanaatinde değilim. Başbakan, bölge ile ilişkilere büyük önem veriyor. Devlet adına hizmet götürülüyor, bir, bölge insanı ile devletin en insani planda buluşmasına itina ediliyor, iki...
Bu noktada hem bürokratik hizmetler için, ayrımcılığa asla fırsat vermeyecek seçme kadrolar istihdam ediliyor, hem de, yol, su, sağlık, eğitim gibi alanlarda bir seferberlik yaşanıyor. Peki ya güvenlik boyutu? Sıkıntı ve tartışma o alanda yoğunlaşıyor. Orada da bir Başbakan'ın, mesela, terör örgütünü yok farz etmesi, askerlere, "Silahları bırakın ki PKK da bıraksın" demesi akla ziyan bir beklenti.
Terör bitinceye kadar terörle mücadele kaçınılmaz. Bence Başbakan adına en problemli hadise, "Kürt meselesi" adına kategorik formüllerin seslendirilmesi... Bu alanda ne söylese sorun oluyor çünkü. Çünkü, bu alana dair herkesin ittifak edebileceği ortak bir çözüm paketi yok.
Hizmet, ve bölge insanının onuruna saygı ağırlıklı bir ilişki...(Kimliğe saygı bunun içinde) Bence işin anahtarı budur. Başbakan'la bu alanda DTP'nin ya da PKK'nın yarışması mümkün değildir. (Çünkü ben, ne DTP veya PKK'nın bütün Kürtlere saygı içinde olduğunu, ne de hizmeti öne aldıklarını düşünüyorum.) Buna "devlet adına" itiraz da söz konusu olmaz.
Çünkü şu anda Ankara'nın çözüm noktasında tek çıkış kanalı AK Parti'nin (Ve tabii Başbakan Erdoğan'ın) bölge insanı ile kurduğu iletişimdir. Gül - Erdoğan ilişkisinde son bir söz: Bence bu iki lider, hiçbir komplekse kapılmadan çok daha sık görüşmeli, istişare etmeli, birbirini kalben beslemeye devam etmeliler.
bugün
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle