Bir yandan Cumhuriyet'in 85 yaşında olmasıyla övünüyoruz ama bir yandan da sürekli olarak onun kazanımlarını kaybetmekten korkuyoruz.
"85'inci yılını kutlayan Cumhuriyetimizde laiklik tehlikededir.
Ayrıca 1923 Cumhuriyeti'ni ikiye bölmek isteyen iç ve dış güçlerin de ittifak içinde bulundukları, çok kanıtlı bir gerçeğe dönüşüyor.
Cumhuriyetimizin laiklik ve bölünmezliğini tehdit eden güçlerin büyük çapta dış güçlere dayandığı gün geçtikçe daha aşikâr ve çarpıcı biçimde görünüyor."
Bu satırlar Cumhuriyet gazetesinin dünkü başyazısında yayımlandı.
2009'a girmeye hazırlanan bir Türkiye'nin değil de 1920'lerin mentalitesini yansıtan bir anlayış göze çarpıyor.
Halkın taleplerini yükseltmediği bir anlayışın açıkça dışavurumu.
Etnik köken farklılıklarını, anadil talebini, inancını yaşama hakkını açığa vurmanın tehdit olarak algılandığı bir dönemin anlayışı.
Kendi kusurlarını görmezden gelen, her türlü talebi dış güçlerin bir oyunu, kışkırtması, ülkeyi bozma planı olarak gören bir zihniyetin dışavurumu.
"Biz nerede yanlış yaptık", sorusunu akla bile getirmeyen bir anlayış bu.
Evet Cumhuriyet 85 yılda önemli işler başarmıştır.
Bu başarı artık korkuları geride bırakma ve Cumhuriyet'in halk ayağı olduğunu da görmemizi gerektiriyor.
Bölünme ve irtica korkusuyla insanların taleplerini bastırmak artık mümkün değil.
"Kürt realitesini tanımaktan" başlayıp gelen bir sürecin içindeyiz.
Bugün geldiğimiz noktada bölge halkının haklı talepleri terör eylemleriyle gölgeleniyor.
Ama bizler de sürekli olarak terörü bahane edip bu talepleri görmekten ve gereğini yerine getirmekten kaçınıyoruz.
Güçlü bir Cumhuriyet, halkın haklı ve meşru taleplerini yerine getirmekten korkmaz, korkmamalıdır.
Korkarsa, halka rağmen cumhuriyet haline gelir ki, o zaman geleceğinden korkmak gerekir.
Bugün hemen her ilinde lise düzeyinde de olsa üniversitesi, ikide bir kapatılsa da internet iletişimi olan, uydu kanalları vasıtasıyla tüm dünyaya açılan bir Türkiye var.
Eşit ve genel oy hakkını tanımış bir Türkiye bu.
Her zaman uygulamaya geçmese de, uygulaması aksasa da hukukun üstünlüğünü kabul etmiş bir Türkiye bu.
Bu Türkiye'yi artık korku ve baskıyla yönlendirmek mümkün değil.
Yapılması gereken, gücünü halktan alan bir Cumhuriyet olarak gerekli adımları atmaktır.
Yaşar Kemal'e ödül
Kürt kökenli bir edebiyatçımız.
Yıllarca bu toplumda cezaevi acısından yok sayılmaya kadar, her türlü çileyi çekti.
Dünya ona saygı gösterirken devlet onu cezalandırmayı seçti.
Dünya ile birlikte Türkiye'nin de hızla değiştiğinin bir örneğini devletin tepesindeki ismin edebiyat ödülünde onu seçmesiyle gördük.
Cumhurbaşkanlığı Edebiyat Ödülü'ne Yaşar Kemal layık görüldü.
Geç kalmış ama yerini bulmuş bir ödül.
sabah
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle