1997 yılında katıldığım bir Güneydoğu ziyareti sırasında sorduğum bir soru üzerine dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri Tümg. Erol Özkasnak, "Susurluk ile Türk Silahlı Kuvvetlerini aynı kaba sokan vatan hainidir, JİTEM diye bir örgüt yoktur..." demişti...
Ne gariptir ki, ertesi gün Gürvil tepesindeki askeri birlikte bir itirafçıyla karşılaşmış, bu itirafçının "bir tek Diyarbakır'da rahat etmem, çünkü orada Cem Ersever'le birlikte JİTEM'de çalışmıştım..." sözlerine tanık olmuştuk, üstelik Özkasnak'ın önünde...
Şimdi "soru" şu:
JİTEM'in varlığından söz etmek vatan hainliği oluyorsa, ama JİTEM diye bir örgüt olmuşsa, bunu bile bile inkar eden, Türkiye'yi altüst eden bir gerçeğin üstünü örten yetkiliyi nasıl tanımlamak gerekir?
Aynı soruyu Aktütün olayıyla ilgili sormak gerekmez mi?
Tatmin edici olmayan açıklamalar, bazı gerçekleri ortaya koyana, açıklama talep edene yönelik hain suçlamaları…
Vatan hainliği kullandığım tabirlerden değildir.
Ama gördüğüm şudur:
Vatan kavramı, hainlik suçlaması bu ülkede gayrimeşru ilişkilerin paravanı haline gelmiştir.
Ve bu, ülkeye akıl almaz derecede zarar vermektedir...
Değil mi ki, Kahramanmaraş, Sivas, Çorum katliamlarından 16 Mart 1978 hadisesine, Abdi İpekçi'nin katlinden Uğur Mumcu cinayetine, Çetin Emeç'in vurulmasından Hiram Abas'ın öldürülmesine, Ecevit'e yönelik suikastten Özal'a sıkılan kurşunlara, Vedat Aydın'dan Güneydoğu'daki Kürt aydınlarının yokedilmesine uzanan bir "faili meçhul hadiseler" ülkesidir Türkiye.
Ya da Hrant gibi gerçek faili meçhul olanların ülkesi…
25 yıl öncesinden yola çıkıp, olup bitenlere bir bütün halinde ve uzak açıdan bakıldığında, "unutturan zaman faktörü" bir kenara itildiğinde ortaya çıkan tablo korkunçtur.
Bu kritik cinayetler ve hadiselerden bir tanesinin bile faili bulunamamış, bir tanesi bile aydınlatılamamış. Hemen hepsinin dosyaları küllenmeye bırakılmış, soruşturmalarda izler ya bir anda ortadan kaybolmuş ya "devlet sırrı" duvarına çarpmış ya da resmi kuruluşlar gerekli belge ve bilgileri yargıdan gizlemiştir.
Hadiseler; nedenleriyle failleriyle tahmin edilmiş, tekerrür etmeyeceğine dair garip bir inançla bu olaylara çözülmüş muamelesi yapılmıştır.
Her şeye rağmen ortada izini sürebileceğimiz çıplak bir gerçek var:
Birçok Avrupa ülkesinde 50'lili yılların ortasında kurulmuş, 80'li yıllarda tasfiye edilmiş, yasa ve denetim dışı, paramiliter Gladyo örgütleri...
Ama Türkiye gibi bazı ülkelerde gladyo, sistemin ruhuna o denli uygun düştü ki, iktidar kavgalarında, iç hesaplaşmalarda rol oynamaya, kullanılmaya devam etti. Böylece kökleştiler, sistemin parçası olma sınırını geçip, sistemin ana mekanizması haline geldiler. Bu, zaman zaman sistem dışına çıkmalarına, rant çeteleri kurmalarına yol açtı. Örneğin Ağar'ın sık ima ettiği, "vatan adına" ve "para için" ayrımı temelinde çatışmalar da bu yüzden yaşandı ve bu ayrım yüzünden sistem zaman zaman daraldı, içini sınırlı biçimde temizlemeye kalktı. Ve bu temizlik çabaları "münferit hadiseler" adıyla ünlendi.
Milli politikalar adına asayiş mantığının yüceltildiği bu düzende gayrimeşru resmi örgütlenme ve eylemler; kişileri aşan kurumlara sirayet eden, her sorumluyu suç ortağı kılan tavra, politikaya dönüştü.
70'lerde Batur-Gürler ile Türün-Sancar ekipleri arasındaki hesaplaşmada, yani ordu içi iktidar kavgalarında işkencelerle, sorgularla, kumpaslarla, sabotajlarla MİT ve Özel Harp Dairesi üzerinden aktif rol oynayan bu yapılanma değil midir?
O günlerdeki başrol oyuncularının, Susurluk skandalının önde gelen isimleri olmasının hiç bir anlamı yok mu?
Kıbrıs'ta Türk Direniş Güçlerini örgütleyen anlayış, yapı ve eylem tarzıyla, JİTEM'inki ya da Ergenekon arasında paralellikler yok mu? Daha da öte bu konuda Veli Küçük, Korkut Eken gibi uzmanlaşmış kişiler yine iki dönemin de starları değil mi?
Bugün 29 Ekim…
Bu da bir cumhuriyet öyküsü…
Değişmesi gereken öykü…
yenişafak
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle