En Sıcak Konular

Gülay Göktürk


Gülay Göktürk
0 0 0000

Aktütün tartışmasından geriye kalacak olan



Kavga dövüş içinde günler, aylar, yıllar geçiriyoruz. Türban kavgaları, Anayasa kavgaları, cumhurbaşkanlığı kavgaları, rejim kavgaları, asker-hükümet kavgaları, Ergenekon kavgaları, medya-başbakan kavgaları, medya-ordu kavgaları...
 
Sık sık, enerjimizi birbirimizle kavga etmek yerine daha somut, daha verimli işlere harcasak, dediğimiz oluyor. Ama doğru değil bu. Bunlar verimsiz kavgalar değil; biz bu kavgaları yapmak zorundayız. Bunların hepsi 85 yıldır ertelenmiş hesaplaşmalar ve artık yapılmak zorundalar.

Ve emin olun ki, hiçbiri boşa gitmiyor. Her bir kavgadan, farklılaşmış bir şekilde, farklı bir bilinçle çıkıyoruz. Kim ne derse desin, Türkiye bütün bu kıyasıya kavgalar içinde demokrasisini olgunlaştırıyor.

Lafı Aktütün tartışmasına getireceğim. Bu tartışmada da aynı şey oluyor. Dikkatinizi çekerim; Türkiye ilk defa, yürütülen bir askeri harekatın doğrusunu-yanlışını, eksiğini- fazlasını, hamaseti bir yana bırakıp somut olarak, ince ince tartışıyor. Genelkurmay ilk defa, - tekzip amacıyla da olsa- kendisine yöneltilen eleştiriler üzerine ayrıntılı açıklama yapıyor; bu açıklamaya Taraf Gazetesi'nden karşı açıklamalar geliyor.

Ve kamuoyu pür dikkat bu tartışmanın içinden gerçeği keşfetmeye çalışıyor. İşte olayın asıl önemli yanı budur. Bundan önce olmayan şey budur. Bizi geliştirecek olan, Türkiye'yi geri dönülmez bir biçimde dönüştürecek olan şey budur.

Dağlıca ve Aktütün olaylarıyla birlikte artık terörle mücadelenin askeri boyutu da sivilleri ilgilendiren bir mesele haline gelmiş; toplumsal mercek altına alınmıştır. Bundan böyle oğullarını savaşa gönderenler bu savaşın iyi yönetilip yönetilmediğini, komutanların işlerini iyi yapıp yapmadığını daha yakından izleyecektir. Ordu bundan böyle bu duruma alışmak zorunda kalacak; bu gerçekle yaşamayı öğrenecektir.

Bundan on yıl sonra, geri dönüp baktığımızda, bu olayda bunun dışında her şeyin önemsiz bir detay olarak kaldığını göreceğiz. Bugün bazıları Aktütün faciasının belgelerini sızdıranların Genelkurmay'la hükümet arasında kurulmuş görünen mutabakatı bozmak isteyenler olabileceği tahlilini yapıyor.

Bu tahlil doğru da olabilir, yanlış da... Belgeleri sızdıranlar yapılan askeri hatalara isyan eden dürüst subaylar da olabilir; denildiği gibi ordu-hükümet saflaşması yaratmak isteyen "şahin"ler de...

Ama o belgeler doğruysa bunun ne önemi var? On yıl sonra kimse bu belgeleri kimin ne amaçla sızdırdığını merak etmeyecek. Sadece o belgelerin yarattığı sarsıntı ve dönüşüm kalacak geriye...

Yine bugün bazıları Erdoğan'ın bu olay karşısında takındığı tutumun yukarıda sözünü ettiğim oyunu bozmayı amaçladığını düşünüyor. Kimi arkadaşlarımız keşke Başbakan gazetecilere verip veriştireceğine, Genelkurmay'dan gerekli bilgileri alıp halkın karşısına çıksa ve gerekli açıklamaları kendisi yapsaydı, diyor; kimisi de Başbakan Genelkurmay'a hesap soramıyorsa, görevden alamıyorsa hiç değilse susmalıydı, diyor.

Şöyle ya da böyle davranmış olması, Başbakan'ın ve AK Parti'nin kendi geleceği açısından önemli olabilir; ama emin olun ki, on yıl sonra Başbakan'ın hangi reel politik değerlendirmelerle bugünkü tutumunu aldığı da pek önemli olmayacak. Ne yapılan söz düelloları, ne kullanılan üslup hatırlanacak. Zaman bugün önemli gibi gelen bütün bu ayrıntıları süpürüp götürdüğünde geriye kalan tek şey, "hesap veren ordu" hedefine doğru önemli bir hamle yapmış bir ülke tablosu olacak.

Bugün Türkiye'nin bu kavgadan en karlı biçimde çıkmasını isteyen her vatandaşın yapması gereken şey; kendini hiçbir politikideolojik angajman içinde hissetmeden, bütün önyargılarından ve duygusal bağlantılarından kurtularak gerçeğin, sadece gerçeğin peşine düşmek olmalıdır. Gerçek ne kadar yaralayıcı olursa olsun, üstündeki örtüyü kaldırıp önümüze koyduğumuz andan itibaren iyileşme süreci de başlar

bugün



Bu yazı 1,162 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 28 Eylül 2012 Susmak için artık çok geç
    • 24 Eylül 2012 Darbecilik mahkûm oldu
    • 21 Eylül 2012 7 adımda çözüm planı
    • 14 Eylül 2012 Libya
    • 25 Ağustos 2012 Kürtler'i PKK'dan korumak
    • 8 Ağustos 2012 Tehditle canlı kalkan olunur mu?
    • 30 Temmuz 2012 Suriye Kürdistanı
    • 2 Temmuz 2012 Zana kimi, neyi temsil ediyor?
    • 18 Haziran 2012 Kılıçdaroğlu Bahçeli'nin arkasına saklanıyor
    • 15 Haziran 2012 Olmayacak duaya amin
    • 11 Haziran 2012 Oslo süreci yeniden mi?
    • 8 Haziran 2012 Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesi
    • 4 Haziran 2012 Ses kayıtları
    • 30 Mayıs 2012 Parti kongreleri neden yapılır?
    • 21 Mayıs 2012 Sivil bayramlar dönemi
    • 11 Mayıs 2012 Yine mi?
    • 9 Mayıs 2012 Solun resmi tarihi
    • 25 Nisan 2012 Keşke CHP bölünse
    • 11 Nisan 2012 Kafası karışık bir Demirtaş
    • 9 Nisan 2012 Nizam-ı alem

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    10,044 µs