Aktütün'de görülen zaaf askerî değil siyasî bir zaaftı. Bahsettiğim "siyasî" zaaf; siyasetçi zaafı değil, bir yaklaşım zaafı.
Sorunun teşhisine ve çözümüne dair bir perspektif hatası yapıyoruz ve sonra bu hatanın sonuçları ile, yani acı ve öfke ile baş başa kalıyoruz. Askerlerin diliyle konuşalım: Yığınakta (stratejide) yapılan hatanın, taktik manevralarla düzeltilmesi imkânsızdır. Askerlerin kendi tekellerine aldıkları bu sorunu bildikleri tek usûlle, yani askerî yöntemlerle çözmeye çalışmaları.
Kronikleşmiş ve adeta kurumlaşmış bir hata bu. Öyle bir hata ki, yaşanan tecrübeler bile bize yol gösteremiyor. Beş baskın yemiş ve 46 şehit vermiş bir karakolu daha kolay savunulabilir bir yere taşıyamamak, bilindik usullerden vazgeçememekle alâkalı olmalı. Dağlıca baskınının önceden bilindiğine dair bir istihbarat raporu yayımlanmıştı. Bu sefer Aktütün'de üç farklı kanaldan bu baskını haber veren istihbarat geldiği söyleniyor. Dağlıca'dan farklı olarak bu defa tedbir alındığı ve 17 askerin alınan tedbirlere rağmen şehit verildiği öne sürülüyor. Eğitim zaafı, koordinasyon zaafı; hepsi karşımıza terörle mücadele zaafı olarak çıkıyor. Çare arıyorsunuz ve çare, Terörle Mücadele Yüksek Kurulu'na askerlerin talebi olarak geliyor. Bugün Terörle Mücadele Yüksek Kurulu'nda bu talepler yeniden görüşülecek. Çare olarak düşünülenlerin neredeyse tamamı, sizi o hatalara sürükleyen perspektif zaafının, yanî siyasî zaafın devam ettiğini gösteriyor. Asker terörle mücadelede daha fazla yetki istiyor. Kendi uzantısı olarak gördüğü Jandarma'yı bir kolluk gücü olarak genişletmeye çalışıyor. Sorunun çözümü için daha fazla "askerî" yetki arıyor. Temel hak ve özgürlükleri sınırlamak ve yargıdan bazı yetkiler devralma niyetinde.
Allah aşkına bir yerde hata yok mu? Bu taleplerden hangisi Aktütün'de görülen zaafları ortadan kaldıracak? Bu talepler kabul edilirse, temel özgürlükler ve haklar sınırlandırılırsa, bu sonuçtan en fazla kim memnun olacak? Aktütün baskınını planlayanların, bu sonucu arzu etmediklerini kim söyleyebilir?
Askerî perspektif birbiriyle bağlantılı iki hatayı kurumsal hale getirdi: Birinci hata, karmaşık bir etnik sorunun salt bir terör sorununa indirgenmesi. İkincisi birinci hatanın bir devamı mahiyetinde. Asker tekeline aldığı terörle mücadeleyi düzenli ordu birlikleri ile yürütmekte ısrar ediyor. Benzetmem şöyleydi: Düzenli ordu ile teröre karşı savaşmak, dev bir ekskavator ile bir vidayı sıkmaya çalışmak gibidir. Düzenli ordu birlikleri ile teröre karşı mücadele edemezsiniz. Bunun sebebi düzenli orduların, başka düzenli ordulara göre teşkilatlanmasıdır. Karşınızda yüzlerce dişliden, birbirine bağlı aksamlardan meydana gelen devasa bir makine bulunmaktadır. Ortalama bir polis memuru ile bir uzman jandarma çavuşunun bir güvenlik sorunu üzerinden vatandaşlarla gireceği diyaloğu karşılaştırmayı deneyelim. Bu karşılaştırmadan nerede hata yapıldığını çıkartabilirsiniz.
Türkiye'de sanki iki devlet var ve bu iki devletin de kendi kolluk kuvvetleri bulunuyor. Askerin, jandarmanın yetkilerinin artırılması taleplerini başka türlü yorumlamak imkânsız. Jandarmanın şehir merkezinde operasyon yürütme talebi, EMASYA planlarının geliştirilmesi, valilerin bazı yetkilerinin kaldırılması, bunların hepsi devletin iç işleyişi ile ilgili talepler. Eğer bu talepler varsa, devlet birimleri arasında çok ciddi bir koordinasyon sorunu var demektir. Nedir sorun? Polis jandarmaya köstek mi oluyor? Vali, askerlere engel mi oluyor? İstenen yargıya dair yetkiler için soralım: Savcı görevini mi yapmıyor? Hakim teröristi mi koruyor? Üstelik bu soruların cevapları ile Aktütün arasında bir sebep-sonuç ilişkisi kurulması gerekmez mi?
Jandarma, kelime anlamı olarak "silahlı adam" demek. Polis ise, "şehir" kelimesi ile eş anlamlı. Her şey çağa uygun medenî araçlarla birbirine bağlanmalı. Önce sorun bir siyasî perspektife oturtularak askerlerin tekelinden alınmalı. Terörle mücadele bütünüyle polis gücüne bırakılmalı ve jandarma da aynı otoriteye bağlanmalı. İhtiyacımız olan şey daha fazla "askerî tedbir" değil daha fazla koordinasyon; üstelik siyasî iktidarın kontrolünde. Elbette bunların üzerine bir de siyasî perspektif yerleştirerek.
zaman
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle