En Sıcak Konular

Toktamış Ateş


Toktamış Ateş
0 0 0000

Tartışmanın kazandırdıkları...



AKP Genel Başkan Yardımcısı, Sayın Fırat'la; CHP Genel Başkan Yardımcısı, Sayın Kılıçdaroğlu'nun, TBMM'de yaptıkları "münazaranın" yankıları ve uzantıları, hâlâ sürüyor ve öyle anlaşılıyor ki; daha bir süre, devam edecek.

Böyle bir münazaradan, ya da tartışmadan; tarafların, ne beklediğini, hâlâ anlamış değilim. Birbirlerini, "ikna etmeleri" mümkün olmadığı gibi; bu tartışmayı izleyen, "yandaşlarının", söylenenleri objektif (nesnel), bir biçimde değerlendirmeyecekleri de, çok acıktı.

Kimi gazeteler; bu tartışmadan, sadece değerli arkadaşım Uğur Dündar'ın kazançlı çıktığını yazdılar. Doğrusu, buna aklım ermedi. Uğur Dündar, zaten çok sevilen ve bilinen bir gazeteciydi. Burada yaptığı görev, onu şöhretine şöhret katmadı.

Aradan, bir hafta geçti. Olayı, artık soğukkanlı bir biçimde değerlendirebiliriz. Ve neler kazanıldığını ve neler kazanılamadığını, anlayabiliriz. Burada, "kazanılmadığı" fiilini, bilinçli olarak kullandım. Zira, kimsenin bir şey "kaybettiğini", düşünmüyorum.

Bence, tarafların ve toplumumuzun en büyük kazancı; bu türden tartışmalarla, bir yere varılamayacağının, anlaşılması oldu. Gerçekten; taraflar, havanda su dövdüler. Ayrıca tartışma adabı gereği, birbirlerine müdahale etmeyince, herkes canının istediğini söyledi. Sorulan soruları yanıtlamak yerine; sorulan sorudan, kendi anladıklarını yanıtladılar. Dinleyenlerin biraz kafası karıştı ama, taraflarının amacının bu olduğunu, düşünüyorum. Eminim ki; onlar da, karşıtlarını ikna edeceklerini, düşünmüyorlardı.

Bu tartışmanın ortaya koyduğu bir başka nokta, (ki ben bunu, kazanç olarak değerlendiriyorum), toplumumuzdaki siyaset anlayışının, insanları nasıl körleştirdiğini göstermesi. Ben buna, kazanç diyorum.

Çünkü bu durum, çok tehlikeli bir gidişin işareti ve hatta, kanıtı ve ivedilikle önlem alınması gerek. Toplumda yaşanabilecek bir "cepheleşmenin", sonuçlarını bile düşünmek istemiyorum. Tartışma sonrasında; yazılı basınımızda dile getirilen şeylere, bir baktığımız zaman, cepheleşmenin işaretlerini, görmemiz mümkün. Çoğu deneyimli gazeteciler; aynı oturumdan, yüzde yüz farklı sonuçlar çıkartıyorlar.

Bir yanda AKP yandaşları, öte yanda AKP karşıtları, (sadece CHP'liler değil), bambaşka tellerden çalıyorlar. AKP'liler, Sayın Fırat'ın, Kılıçdaroğlu'nu mat ettiğini ve ithamlarını kanıtlayamadığını, düşünüyorlar. AKP karşıtları ise; Sayın Kılıçdaroğlu'nun, suçlamalarını kanıtladığını ve Fırat'ın, kendini savunmada yetersiz kaldığını düşünüyorlar. Konuya, nesnel bir biçimde yaklaşan, çok az. Bu işin sonu, cepheleşme ve kamplaşmadır.

1950'li yıllarda; Türkiye'de, demokrasi kültürü ve alışkanlığı, bugünlerle karşılaştırılmayacak kadar azken; CHP'liler ve demokrat partilerin, nasıl cepheleştiklerini, hayal-meyal anımsıyorum. Fakat benim o yılları anımsamamam bir yana; o dönemin, gazetelerine bir göz atarsak, işin nerelere ulaştığını anlayabiliriz. İnsanlar, (özellikle kırsal kesimde), kahvehanelerini bile ayırmışlardı. Kardeşler, birbirleriyle selamlaşmaz, konuşmaz duruma gelmişlerdi.

Hatta kimi köy ilkokullarında; DP'lilerle, CHP'lilerin çocuklarını, ayrı sınıflara alıyorlardı. Zira, ailelerinin etkisinde kalan çocuklar, kavga ediyorlardı. Bugün; 60 yılı aşan, bir demokrasi deneyiminden sonra, artık böyle kamplaşmaların olmaması gerekir. (eğer başlangıç noktası olarak, 1. Meşrutiyeti alırsak; demokrasi deneyimimiz, 130 yılı bulur). Eğer siyaset; siyasetçilerin, birbirlerinin (çoğu kez varsayımsal), suiistimallerine odaklanırsa, bundan hiç kimseye yarar gelmez.

Fakat eğer iş, fazla abartılmaz ve uzatılmazsa; bu son tartışmanın, bu çerçevede bir de yararı oldu. Artık siyasetçiler, maddi, ya da manevi çıkar sağlamak için; ellerindeki gücü, yasadışı bir biçimde kullanmak isterlerse, bunun ciddi sonuçları olabileceğini düşüneceklerdir.

ABD'deki kadar olmasa bile; Türkiye'de de, bu türden münazaralar olmuştur. Zaten, kimi Avrupa demokrasilerinde de, "adayların" bu türden tartışmaları vardır. Fakat bu tartışmanın; asla, TBMM çatısı altında olmaması gerekirdi.

Zaten bilebildiğim kadarıyla, bu türden tartışmaların; ulusal meclislerin, çatısı altında yapıldığı bir örnek yok. TBMM'ne, "kutsal" bir değer, izafe etmek istemiyorum. Ama bu türden "kayıkçı kavgalarının", yeri değil. Bakalım, bu tartışma küllenecek mi?

Bugün



Bu yazı 995 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 2 Ekim 2008 Tartışmanın kazandırdıkları...
    • 12 Temmuz 2008 Korkular ve yalanlar
    • 10 Nisan 2007 Sayın Doğramacı’ya ödül...
    • 14 Ocak 2007 Ayağına kurşun sıkmak
    • 6 Ocak 2007 ABD’nin Ortadoğu planları

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,023 µs