Tüm dünya büyük bir ekonomik krizin pençesinde kıvranırken Türkiye yine içine kapanıyor.
Evet Cumhurbaşkanı Gül, New York'ta Birleşmiş Milletler toplantılarına katılıp dünya liderleriyle görüşüyor.
Dışişleri Bakanı Babacan Ulusal Program üzerinde çalışıyor.
Bunlar doğru ama yine de bir içine kapanıklık, reformlarda bir duraksama hissi var.
Tıpkı ağızdaki acı tat gibi.
Kaynağını bilemiyoruz ama hissediyoruz.
Türkiye, Güneydoğu sorunundan Alevi sorununa, birçok alanda atması gereken adımları atmıyor, atamıyor.
"Terörle yaşamayı öğrenmeli, terörle mücadele bir günde bitmez" diyorlar bize.
Biz de onlara "Terörle mücadele ederken de reformlar yapılabilir, bölgede demokrasiyi güçlendirici girişimlerde bulunulabilir" diyoruz.
Aleviler konusu ise hiç yokmuş gibi davranılıyor. Yeniden sorunları görmezden gelme, yok sayma dönemine girdik sanki.
"Ramazan Bayramı mı, Şeker Bayramı mı demeliyiz"i tartışıyoruz ama cemevlerinin durumunu gündeme bile almıyoruz.
Aleviler kendi cemevlerine "ibadethane" diyebilecek mi, diyemeyecek mi?
Bu ciddi ve önemli bir sorun.
Biz görmezden gelsek de bu ülkede ciddi bir Alevi nüfusu var ve onlar devletlerinden kendi statülerini belirlemesini istiyor.
Halı altına attığımız sorunlar yok olmuyor, toplumsal bir yara haline geliyor.
Bu ülkede siyasetin ve siyasetçinin görevi sadece Avrupa Birliği yolunda reformlar yapmak olmamalı.
Halkının temel sorunlarını dış baskı olmadan çözebilmeli siyaset kurumu.
Muhalefetin de ne yazık ki gündeminde bu konular yok.
Oysa CHP Alevilerin yıllardır tercih ettiği bir parti.
Ama konu Aleviler olunca CHP de en az AK Parti kadar duyarsız olabiliyor.
Evet, iki milletvekilinin Meclis çatısı altında birbirine küfür ve hakaret etmeden birtakım yolsuzluk iddialarını tartışması çok medeni bir davranış.
Demokratik olgunlukta epey yol aldığımızın bir göstergesi.
Keşke her ay böyle ikili tartışmalar için bir araya gelip yukarda saydığım türden sorunların nasıl çözümlenmesi gerektiği konusunda kafa yorabilseler.
Toplumun birikmiş sorunlarını çözme kabiliyeti olmayan bir siyaset ne işe yarar tartışılır.
Sel
Ertuğrul Özkök SABAH'ın İkitelli'deki binasını su basması olayını yazmış ama biraz yanlış hatırlamış.
Öğle saatlerine doğru zemin kata indiğimde binanın sular içinde olduğunu görüp Zafer Mutlu'nun odasına çıktım.
Binada gazete yapmanın olanaksız olduğunu söyledim, önce şaka yapıyorum sandı. Bir süre sonra acı gerçeği kabul etti.
Onun üzerine Zafer Mutlu, Ertuğrul Özkök'ü aradı.
Yolun yarısına kadar arabayla gittik, gerisini yürüdük.
Özkök'ün odasına çıktık o da Yalçın Balcı'yı aradı, SABAH'tan küçük bir ekip için yer ayarlandı ve Neyyire Özkan'ın ekler katı uygun görüldü.
Yürüyerek geri döndük, sonra 16 kişilik bir ekiple göçmenler gibi Hürriyet'e gittik ve SABAH'ı yarım yamalak hazırladık.
Yanılmıyorsam Yeni Yüzyıl ekibi de Akşam gazetesinde hazırlanmıştı o gün.
Bina ise aylarca o korkunç kokuyu taşımıştı.
sabah
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle