En Sıcak Konular

Hasan Cemal


Hasan Cemal
0 0 0000

İktidar-muhalefet mücadelesine evet, küfürleşmeye hayır!



Bu satırları, Meclisteki tartışma öncesinde yazıyorum. İzledikten sonra yazımın sonuna birkaç satır ekler miyim, bunu da bilemiyorum.
İçimden yazmak gelmiyor.
Çünkü, AKP Genel Başkan yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat'la CHP Grup Başkan vekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun bugüne kadar tartıştıklarını anımsamıyorum.
Yaptıkları ağız dalaşıydı.
Horoz dövüşüydü.
Hatta küfürleşmeydi.
Bundan hoşlanmadım.
Bu üslubun hem siyasetçi olarak kendilerini, hem de genel olarak siyaset kurumunu yaraladığını düşünüyorum.
Geçmişte çok yaşadık bunları.
Ve yaşanan söz düellolarının kimseye bir hayrı dokunduğunu anımsamıyorum. Geçmişten ders çıkarmalıyız. Çıkarabilirsek eğer seviyeyi düşürmekten kaçınır, çıtayı yükseltmeye özen gösteririz.
Başka çare yok.
Dilimizi tutmak zorundayız.
İnceltmek zorundayız.
Üsluptaki irtifa kaybı bu ülkede siyasetçiye de, siyaset kurumuna da, demokrasi düşüncesine de zarar verdi, veriyor çünkü...
Siyaset meydanında, iktidarla muhalefet mücadelesinde iddialar ve karşı iddialar hiç eksik olmadı, olmayacak da.
İktidar ya da muhalefette olsun hiçbir siyasetçi "Yoğurdum kara!" demez, biliyorum bu gerçeği.
Gün gelir belgeler de havalarda uçuşabilir.
Ama üslup meselesi önemli.
İtina edilmesi gereken budur.
TBMM Başkanı Köksal Toptan'ın, "Gelişmelerden üzüntü duyuyorum. Birbirleri hakkında sarfettikleri sözler inciticiydi. Siyasi tartışma değil bu. Bunun kimseye yararı yok" derken yaptığı son uyarılar yerindeydi.
Siyaseti germeyin!
İstikrara ihtiyacı var Türkiye'nin.
Her şeyin başı istikrar...
Siyasi mücadeleyi terbiye sınırları dahilinde ve medeni ölçüler içinde yürütemezsek çok şeye yazık olur.
Geçen gün de söylemiştim:
Türkiye'de ve dünyada zaman soğukkanlılığını kaybetme zamanı değil.
DİPNOT: Uğur Dündar'ın gayet iyi, tarafsız yönettiği Kılıçdaroğlu-Fırat tartışmasının üslup açısından seviyeli ve medeni ölçüler içinde geçmiş olması sevindiricidir. Dileriz, bu seviye, bu düzey bundan sonraki siyasal tartışmalar için de bir örnek oluşturur.

Sevgili Kazım Kanat, alıp başını nereye gittin böyle?
Yokluğunu ben de hissedeceğim. Biberli bir kalemin vardı. Lafı öyle eğip bükmeden, yani damardan girerdin hassas konulara. Kimilerinin söyleyemeyeceğini söyler, yazamayacağını yazardın.
Seni özellikle bu nedenle spor sayfalarında okur, televizyonlarda izlerdim.
Bir başka deyişle:
Farklı, değişik, dan dancı ama aynı zamanda renkli bir tarzın vardı. Futbola ilişkin ne zaman tartışmalı bir konu gündeme gelse, "Bakalım Kazım Kanat ne demiş?.." sorusu zihnime takılırdı.
Yokluğun gerçekten hissedilecek.
Spor yazarı bir meslektaşım dedi ki:
"Gidişiyle eksildik!"
Kazım Kanat mesleğini hayat tarzı olarak benimsemiş, iliğinde kemiğinde hisseden bir gazeteciydi, bir basın emekçisiydi.
Yoksa son dokuz yılını yazmaya devam ederek geçirebilir miydi? Doktorlar dokuz yıl önce kendisine kanserden dolayı sadece altı ay ömrü kaldığını söylemişti.
Ama o yalnız hayata değil, mesleğine de asıldı.
Dokuz yıl yaşadı, yazdı.
Yazdı yaşadı.
Belki de Kazım Kanat için yaşamak yazmaktı.
Son yazısındaki satırları:
" Okurlara!
Elim kalem tutunca söz, her şeyi yazacağım. Biraz sabır ve anlayış, lütfen. Biliyorum ki ben sizler için umudun umuduyum! Teslim olmak yok, geri çekilmek yok. Savaşa devam! Sevgili okurlar,  ne zaman iyileşirim bilmiyorum. Tek bildiğim şey, yazabileceğim an yazacağımdır."
Hayat böyle, bir varsın bir yoksun.
Gazeteci milleti değerli bir ferdini, spor basını usta bir yazarını kaybetti.
Başta ailesi olmak üzere hepimizin başı sağolsun.
Huzur içinde uyu Kazım kardeşim.

milliyet



Bu yazı 1,176 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 16 Eylül 2012 Türkiye AB’nin, AB Türkiye’nin neresinde?
    • 13 Eylül 2012 Ve soruyorum Ak Parti iktidarına...
    • 7 Ağustos 2012 Özkök Paşa demokrasi adına bir şanstı!
    • 12 Mayıs 2012 Ak Parti’yle kadınlar, başörtüsü sorunu ve Kürt sorunu...
    • 18 Nisan 2012 Demokraside asker sorunu, sivil sorunu!
    • 15 Nisan 2012 Suriye’de akan kan ve evimizin içi!
    • 3 Nisan 2012 Suriye’de ben de tarafım!
    • 27 Mart 2012 Zamanın ruhu ve dış konjonktür PKK’ya karşı!
    • 21 Ocak 2012 İnsanlık ölmedi, karanlık sorgulanacak!
    • 18 Ocak 2012 Sanık Kenan Evren, ayağa kalk!
    • 20 Kasım 2011 ''Dersimli okşanmakla kazanılmaz!''
    • 18 Ekim 2011 Herkes ‘Atatürk milliyetçisi’ olmak zorunda mı?..
    • 5 Ekim 2011 Ak Parti, CHP, BDP uzlaşması...
    • 29 Eylül 2011 Ciğeri yanan Erdoğan’a, Öcalan’a...
    • 27 Eylül 2011 PKK, BDP, Güneydoğu’dan haberler öyle ki...
    • 22 Eylül 2011 Avrupa Birliği Türkiye'ye dürüst davranmıyor mu?
    • 21 Eylül 2011 Düşen helikopterin beynini kim söküp aldı ?
    • 7 Eylül 2011 Başbuğ Paşa da hesap vermek zorunda!
    • 2 Eylül 2011 Erdoğan’ın askeri vesayetle mücadelesi...
    • 6 Ağustos 2011 Kürt sorunu: Bardağın dolu ve boş tarafı!

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,437 µs