En Sıcak Konular

Fehmi Koru


Fehmi Koru
0 0 0000

Başbakan bugün ne diyecek?



Başbakan Tayyip Erdoğan geçen hafta sonu ülkemizin en büyük medya patronu Aydın Doğan'a, “Sana bir hafta süre, ya sen açıklarsın, ya da hafta sonu ben” meydan okumasında bulunmuştu. Beklediği, Aydın Doğan'ın, doğrudan veya aracılar yoluyla, kendisinden ne talep ettiğini açıklamasıydı.

Doğan Medya Grubu (DMG) bir haftadır söz konusu talebin ne olduğunu düşündürecek haberlerle çıkıyor okur karşısına; ancak “Başbakan Erdoğan'ın açıklanmasını beklediği talebimiz bu” denmediği için, “Ya şundadır, ya bunda” yönteminden başka bir rehber yok elimizde. Başbakan beklentisinin ne olduğunu bugün açıkladığında, herkes o zaman meraktan kurtulacak.

İyi de bu olup-bitende merak edilecek fazla bir şey var mı? Ne istemiş olursa olsun, Aydın Doğan, bir işadamı olarak buna kendisinde hak görüyor. Sahibi olduğu Hilton Oteli'nin etrafını bodur gökdelenlerle çevirmek mi? Büyük ortağı olduğu Petrol Ofisi'nin bir de rafineri inşa etmesi mi? “Yasal hakkımsa ver, değilse verme” dediğinde suların durulmasını bekliyor Aydın Bey.

Bu durumda “İsteyenin bir yüzü kara, vermeyenin iki yüzü” dışında ne denir?

Durum aslında bu kadar basit iken olayı bir büyük tartışma konusu yapan bundan ötesi: Aydın Doğan sahibi olduğu medya grubunu kendisinin başka ticari faaliyetleri için bir 'baskı aracı' olarak kullanıyor mu? İstediğini elde ettiği hükümete destek çıkıp önüne engel koyduğunda saldırı hedefi yapıyor mu? Patronun işine gelmeyen hükümetleri düşürmeye kalkışıyor mu gazeteleri ve televizyon kanalları?

Başbakan Erdoğan'ın yapacağı konuşmada, “Benden şunu istedi” diye işadamı Aydın Doğan'ın kendisine ulaşan herhangi bir talebini dillendirmesinin, medya grubunun bu amaçla kullanıldığına dair güçlü kanıtlarla desteklenmediği taktirde, çok fazla bir kıymet-i harbiyesi yok.

Patronların ticari çıkarları için medyanın kullanılması ise, evet patron için de ayıplanacak bir durum olmakla birlikte, esas kendilerini kullandıran 'gazeteci' sıfatlı kişilerin günahıdır. Başında bulundukları gazete ve televizyon kanallarını, ya da sütunlarını ve programlarını, patronlarının ticari menfaatlerinin kalkanına dönüştürmeye, her şey denilebilir de 'gazetecilik' denilemez.

Digitürk adlı dijital platformun süper ligi yayınlama hakkının kendi kurduğu dijital platforma geçmesini her patron isteyebilir. İhale süresi bitmeden imtiyazı ele geçirmek için elindeki gazeteleri rakibinin aleyhine kullanmamak şartıyla... Ya da, 'İddaa' adlı şans oyununun kullanım hakkını ihaleyle almak istemesinde hiçbir mahzur yoktur medya patronunun; tabii, süreci kendi lehine çevirmek amacıyla gazete ve televizyonlarında manipülatif yayınlar yaptırmamak şartıyla...

Benzer hassasiyetler herhangi bir medya grubunun patronuyla hükümet arasında da -ve daha fazla olarak- söz konusudur. Devlet imkânlarından tek taraflı yararlanmak veya rakipleri ile arasındaki dengeleri kendi lehine değiştirmek üzere, gazete ve televizyonlarını, kendisine ram olan hükümetin lehine karşı çıkanın aleyhine kullandığı taktirde medya patronu, medya patronu olmayı hak etmez hale gelmiş olur.

'Basın özgürlüğü' önündeki en büyük engel de, aslında, kendi çıkarlarını çalışanlarının itibarlarından üstün gören medya patronlarının tahakkümü altına düşmüş gazetecilerin durumudur.

Elbette patron olmaya, çalışanlarına istihdam sağlamaya ve kendisi için de para kazanmaya devam edebilir herhangi bir işadamı, böylesine hiç yüksünmeden “Helâl olsun” da deriz... 'Medya patronu' ise 'medya patronu' olmanın sorumluluğunu taşımalı, yöneticileri tarafından zorlansa bile, gazete ve televizyonlarını kendi çıkarı için kullanıp kullandırtmamalıdır.

Umarım, Başbakan Erdoğan'ın başlattığı tartışma bu gerçeğin herkes tarafından kabulüne yarar.



Bu yazı 1,125 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 30 Eylül 2012 Ak Parti kongresinin düşündürdükleri...
    • 28 Eylül 2012 Yalan dünya, hem de ne yalan
    • 23 Eylül 2012 Tartışma sağlık alametidir
    • 20 Eylül 2012 Darbeler, CHP ve Deniz Baykal...
    • 18 Eylül 2012 CHP’nin özrünün anlamı
    • 16 Eylül 2012 Hayasızca saldırının düşündürdükleri
    • 11 Eylül 2012 O da bir gün bitecek...
    • 9 Eylül 2012 Ne olur, ne olamaz...
    • 6 Eylül 2012 Suriye politikasına yeniden bakmak
    • 29 Ağustos 2012 Türkiye Pakistan, Hatay da Peşaver değil...
    • 26 Ağustos 2012 Hayatları oyun
    • 19 Ağustos 2012 Orhan Pamuk tiksiniyormuş, ben acıyorum...
    • 14 Ağustos 2012 Milletvekili neden kaçırılır?
    • 12 Ağustos 2012 ‘Yeni gazetecilik’ denen şey
    • 9 Ağustos 2012 Tuzak varsa tedbir nerede?
    • 3 Ağustos 2012 Komutan tanıklık yaptı
    • 31 Temmuz 2012 Abdullah Gül ‘yeniden’ ha, gerçekten mi?
    • 24 Temmuz 2012 Kılıçdaroğlu siyaseti kirli (mi) görüyor
    • 18 Temmuz 2012 CHP’nin Ak Parti açmazı
    • 17 Temmuz 2012 CHP makas değiştirirken...

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,613 µs