Polisin Ergenekon’daki bu son dalga gö-zaltılar için insanların kapısına dayandığı sabah piyasaya çıkan Radikal’in manşet haberinin başlığı şöyleydi: “Adalet ki ilk gün gelmez,
14 yıl sonra gelse de fark etmez.”
Okumayanlar için kabaca hatırlatayım: 14 yıl önce polis bir kişiyi gözaltına almış, sonra da bir polis memuru o kişiyi gözaltında tutulduğu hücrede öldürmüştü. Ve aradan 14 yıl geçmiş olmasına rağmen türlü çeşitli hukuk oyunları ve göz yummalarla hâlâ bu cinayet davasında bir hüküm verilmemişti. Daha da ilginci, cinayetle suçlanan, bir kez mahkûm olan ama cezası teknik sebeplerle Yargıtay tarafından bozulan kişi polis memuru olarak çalışmaya devam ediyordu, neredeyse emekli olacaktı.
Ülkemiz, maalesef bu çeşit hukuk ve insan hakları skandallarıyla fazlasıyla meşhur. Manisa’da duvara yazı yazdığı için hayatı kayan, en aşağılık işkencelerden geçen çocukların hikâyesini herkes ezbere biliyor. Meclis’te YÖK karşıtı pankart açtığı için 10 yıl hapse mahkûm olanlar mı istersiniz, parkta arkadaşıyla otururken polis tekmesiyle ölenler mi...
Maalesef ülkemiz insan hakları uygulamaları bakımından bir cennet değil, hatta Avrupa Birliği reformlarına rağmen hâlâ cehennem.
Öte yandan, Ergenekon operasyonu ve soruşturması bağlamında da insan hakları tartışması yapılıyor. Ne Manisalı çocuklar ne de başkaları için satır yazmayan kimi kalemlerin şimdi, ‘Sabahın yedisinde gözaltıya ne gerek var, bu insanlar çağırsalar gelmez miydi?’ diye serzenişte bulunmasını işittiğimde sahiden çok seviniyorum. Umarım bu kalemler ve kişiler bundan sonraki hayatları boyunca insan hakları ihlallerini hep eleştirir, sanık haklarını korumak için hep samimiyetle davranırlar.
Doğrudur, gözaltı, hele hele kaçma şüphesi pek bulunmayan yeri yurdu belli insanların gözaltına alınması bence de bir eziyet. Daha da ileri gideyim, aslında bir çeşit yargısız infaz. Henüz hakkında mahkûmiyet kararı olmayan insanların suçlu gibi teşhir edilmeleri, toplumdaki itibarlarının bu yolla yok edilmesi hoş değil. Bu, maalesef polisimizin ve savcılarımızın sürdürmekte ısrar ettiği kötü bir uygulama.
Dahası da var, sabahın yedisinde evine gidip aldığınız kişiyi, aradan 36 saat geçtiği halde hâlâ sorguya almıyorsanız, sırf eziyet olsun, gece-gündüz farkını unutsunlar, yorgunluktan zayıf düşsünler ki tuzaklara da kolayca gelsinler diye, sabahın 02.30’unda hastaneye götürüp sağlık kontrolünden geçiriyorsanız, insanın aklına hiç de iyi şeyler getirmiyorsunuz. İşkencenin illa falakayla, kötü şartlarda hücrelerle vs. olması gerekmez.
Daha bitmedi: Örneğin eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu’nu sabah gün doğmadan gözaltına alıp sonra da ona dört gün boyunca neyle suçlandığını bile söylememek nasıl bir ‘adil yargılama’dır?
İnsanların bir yıl boyunca iddianameyle suçlanmadan tutuklu kalmasını, bu tutukluluk halinden ne gibi bir fayda umulduğunu vs. sorgulamaya bile gerek duymuyorum. Bunlar açıkça hukuku acıtan, insan haklarını acıtan uygulamalar.
Türkiye’de darbe peşindeki Ergenekon’u sergilemek ve ona karşı çıkmak konusunda herhalde kimsenin bana diyecek fazla bir şeyi yoktur.
O sebeple daha da komplekssiz yazıyorum bunları: İlhan Selçuk’u pek de kibarca olmayacak biçimde gözaltına alıp sonra da ona mahalle kahvesi dedikodusu mahiyetinde sorular sormak, neredeyse hiçbir şeyle suçlamamak ve mahkemeye bile çıkartmadan serbest bırakmak ama bu arada onu ve ismini sergilemek kimsenin vicdanını sızlatmaz mı?
Benim bildiğim suçun cezasını mahkeme verir, polis veya savcı değil.
Oysa bu insanlar şimdiden cezalandırıldılar. İşte bir tanesi, bir yıllık tutukluluğun ardından hayatıyla pençeleşiyor.
Savcının vicdanı hiç sızlamadı mı?
Benim bildiğim ve hayatım boyunca savunduğum, tutuklamanın istisnai bir işlem olduğu, ancak sanığın delilleri karartması, kaçması gibi şüpheler bulunması halinde tutuklamanın yapılması gerektiği. Oysa içerde bir yıldır yatanlar var, hâlâ delil karartmaları söz konusu mudur acaba?
Bırakın cezaları mahkemeler versin.
Radikal
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle