En Sıcak Konular

Nedret Ersanel



Nedret Ersanel
0 0 0000

Siz olsanız hangisini seçerdiniz: Mısır-Suudi Arabistan mı? İran-Suriye mi?



Ankara’nın Lübnan ve İsrail-Suriye denklemlerinde “çözücü” rol oynamasının yerli medyaya yansımaları kısır kaldı.

Hükümetin “küresel oyuncu”luğun işareti olarak değerlendirdiği gelişmeler, bizzat Başbakan’ın yüzlerce yabancı yayın organının Türkiye’nin arabuluculuğuna yer verdiğini söylemesi, ama necip Türk basının yine de fazla önemsememesi, serzenişi hak ediyor.

Bu körlüğün başka tehlikeleri de var. Ankara hükümetinin başarısı sayılan bu girişimler, üzerinde detaylı durulmadığı için, olası riskleri görmeyi de bulanıklaştırıyor.

           *   *   *

Önce şunu yazalım… Ankara’nın Lübnan’daki rolü ve ulaştığı nokta, aslında İran’a “karşı” bir pozisyon yaratıyor.

Nitekim, Mayıs ayının ilk perşembe gecesi Beyrut’tan Ankara’ya ulaşan acil kodlu mesaj, "Lübnan’ı İran’a bırakmak istemiyorsanız hemen harekete geçin" uyarısını taşıyordu.

Türkiye bundan sonra ağırlığını koydu.

Başbakan’ın "Çoğunluk lideri Saad Hariri’nin çok zor anları oldu, aşmasına yardım ettik" sözleri bu bağlamda okunabilir mi?

Lübnan, İran ve Suriye yanlısı Hizbullah’a karşı ordusunu devreye sokabilmek için Türkiye’den yardım istedi. 

Ankara da girişimde bulundu ve Lübnan Silahlı Kuvvetleri sokağa çıktı. Böylece Türkiye, Lübnan’da barışa katkıda bulundu.

Bu elbette başarı ve yabancı basının Türkiye’nin pozisyonuna gönderdiği övgüleri hak ediyor.

Ama sonuçları bununla sınırlı saymak akil olmaz.

Lübnan'a Başbakan'la giden Enis Berberoğlu, Türkiye’nin bölgede oynadığı önemli role ek olarak, “Ankara, Ortadoğu’da oluşan iki ayrı eksene karşı bayrak gösterdi. İran-Suriye ve rakip Mısır-Suudi Arabistan ittifaklarına karşı/yanı sıra yeni bir seçenek yarattı” notunu düşmüş.

Ancak kendisi de “kime rakip kiminle birlikte” sorusuna yanıt verememiş olsa gerek, “karşı/yanı sıra” ifadesini kullanmış.

Ama ben Berberoğlu’nun ifadesinin ne anlama geldiğini bildiğini düşünüyorum…

“İran-Suriye”ye karşı, “Mısır-Suudi Arabistan”ın yanında!

Bunu Şii-Sünni olarak da okuyabilirsiniz!

İlginç değil mi?

           *   *   *

Suriye-İsrail arasında arabulucuk görevinin de bu tür komplikasyonları olabilir!

Şam ile Tel Aviv, Ankara’nın araya girmesine sıcak baktılar. ABD de öyle. Zaten ilk teklif Olmert’ten gelmiş.

Peki ama Türkiye’nin iki olaydaki rolü, bölgede asal cepheler olan Şii-Sünni çekişmesinin neresine oturuyor?

Örneğin Şii yönetime sahip ve İran’a yakınlığı aşikar Suriye’nin reaksiyonu nasıl bu kadar olumlu olabiliyor?

Yukarıda bahsettiğim körlüğün bir parçası bu işte…

İsrail’de de bu yakınlaşmaya-örneğin Golan Tepeleri yüzünden-karşı çıkanlar var ama Suriye’de yok mu?

Bugünler, İsrail ve Suriye’nin birbirine en yakın temas anları. Ankara’nın girişimleri de “başarılı” sayılıyor. Yani “zamanlama” bu.

Ama aynı zamanlama ile başka şeyler de oluyor! Dün, Suriye’nin Savunma Bakanı Hasan Türkmeni Tahran’daydı.

Resmi gerekçe, Suriye ile İsrail arasındaki görüşmeler hakkında bilgi vermek olarak açıklandı. Bakan, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad tarafından kabul edidi.

Bakan Türkmeni bakın neler söylemiş; “İsrail çok zayıf bir durumda bulunuyor. Kendini kurtarmaya çalışıyor. Ancak gittikçe bataklığa saplanıyor.”

Tarihi uzlaşma masasında-en azından yolunda-olan bir ülkenin savunma bakanı bunları söyler mi?

Ahmedinejad ise, "Siyonist tehditler yok olmadan Suriye ‘cepheyi’ terk etmeyecektir" demiş. Hangi “cephe” acaba?

Şii cephesi olabilir mi?

İranlı siyasi gözlemcilere ve basına göre  “iki yıl önce iki ülke arasında askeri işbirliği anlaşması imzalandığının altı çizilerek, ‘Mevsimsel rüzgárlar bu ittifaka zarar vermez’" deniyor.

           *   *   *

Ben Suriye Savunma Bakanı’nın mesajlarını İsrail’e veya İran’a gönderdiğini sanmıyorum. Bakan bu mesajı bizzat kendi patronuna veriyor gibi.

Yani Başer Esad’a!

Suriye’nin iç dengeleriyle ilgili bir mesaj bu. Daha zorlarsak, İsrail’le aşırı yakınlaşmanın Esad’ın iktidarını tehtid edeceğini de çıkarabiliriz.

Bakanın soyadı da ilginç; Türkmeni! Şii bir Türkmen mi acaba?

           *   *   *

Bu noktada artık şu sorulmalı: Türkiye, iki kriz noktasında “pivotal” ülke konumuna sürüklenerek, Ortadoğu’daki Şii-Sünni geriliminde bir cephe seçmeye mi zorlanıyor?

Lübnan’daki tatsızlığı aşmada, ulusal uzlaşıya arabulucu olan tek ülke Türkiye değil. Katar da bu süreçte önemli rol üstlendi. Hatta Türkiye’den bile çok.

Zaten, Mişel Süleyman’ın Cumhurbaşkanı seçildiği törende Katar Emiri Hamad Bin Halife el Tani'ye gösterilen itibar da bunun göstergesi.

Katar minik bir ülke. 900 bine yakın bir nüfusu var ve yüzde 86’sı Sünni. 140 bin civarında da Şii var. Yani bu konuda “hassas” ve taraf.

İki Sünni ülke, sadece iki haftada Sünniler ve Şiiler arasındaki çatışmalarda 65 kişinin öldüğü, ülkenin iç savaşın eşiğine geldiği bir dönemde araya girdiler.

Yani “İran’ın Lübnan’ı ele geçirmesini engellediler”.

           *   *   *

O halde yeniden soralım…

Türkiye, Suriye-İran ve Suudi Arabistan-Mısır, veya daha değişik bir yorumla Şii-Sünni cephesinden birini tercih etti mi?

Ettiyse bu “seçime” Ankara’yı kim ve nasıl yönlendirdi?

Türkiye'nin şu an yaşadığı iç siyasi kırılganlık, bu tür cephelerde taraf olmamayı prensip sayan Ankara'yı hiç zorladı mı acaba? Veya, Batı menşeli sermayenin yerine petro-dolar girdisinin beklenmesi?

Belki de yüksek ve derinlikli gazetecilik ferasetine sahip medyanın körleşmesinin ardında bu kurguyu sezmesi vardır?



Bu yazı 3,092 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 13 Mayıs 2014 Ruslar UFO’larla bizim gibi it dalaşı yapabilir mi?
    • 6 Mayıs 2014 Berlin, Obama’nın (en iyi) arkadaşı değil
    • 29 Nisan 2014 'Manidar Zamanlama'ları Ayarlama Enstitüsü
    • 22 Nisan 2014 Albino çocuk ve beyaz kurdeleli uzaylılar inlere girebilir mi?
    • 15 Nisan 2014 'ABD'den Türkiye çıkışı' yazılır, 'ABD'den sakın çıkma' okunur!
    • 8 Nisan 2014 İsrail yanımıza, Rusya kolumuza, ABD nereye?
    • 31 Mart 2014 Erdoğan'ın yolu 'oralarda' anlaşıldı mı?
    • 25 Mart 2014 Twitter'ı kapatan Facebook'u niye kapatmadı?
    • 17 Mart 2014 Tokalaştığınız el işe yaramaz, diğer el önemli!
    • 10 Mart 2014 Büyük resme çıplak gözle bakılmaz
    • 4 Mart 2014 Dünyanın söküldüğü yer
    • 25 Şubat 2014 Aurens'in raksını Hüseyin alkışlıyor...
    • 11 Şubat 2014 Uçak gemisinden korkabilirsiniz ama büyüğü var
    • 4 Şubat 2014 Angel(a)’nın kanatları ve ışığın askerleri!
    • 28 Ocak 2014 MİT’i kelepçelemekten daha 'sembolik delil' ne olabilir...
    • 21 Ocak 2014 Akdeniz’de Çin-Rus tatbikatı ‘devlet TIR’larını rahatlatır mı?
    • 13 Ocak 2014 Rusya, İran yüzünden Londra'ya elinin tersiyle...
    • 7 Ocak 2014 Enerjiniz olmadan enerjiyi mi kontrol edeceksiniz?
    • 31 Aralık 2013 2014: Bize ne olacaksa, tüm bölgeye o olacak!
    • 24 Aralık 2013 Türkiye'nin canını o yüzden yakıyorlar

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,273 µs