En Sıcak Konular

Ismet Berkan


Ismet Berkan
0 0 0000

Sizin paranoyak olmanız...



Meşhur sözü hatırlamadan edemiyor insan: Sizin paranoyak olmanız izlenmediğiniz anlamına gelmez...
Evet, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ün başına gelen ‘tuhaf’ olaydan söz ediyorum.
Paksüt ve eşi, Ankara’da Çankaya’da ‘devlet mahallesi’ adı verilen yerdeki lojmanlarından kendi kullandıkları otomobilleriyle çıkarlar ve aşağıya, Kavaklıdere’ye doğru giderler.
Anayasa Mahkemesi’ne eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından üye olarak atandığında diplomatlık mesleğinden ayrılan Paksüt de eşi de, zamanında takip ve tarassut eğitimi almış, güvenliklerine özel önem vermek zorunda oldukları bir hayattan gelen kişilerdir. Otomobilleriyle giderken izlendikleri şüphesine kapılırlar. (Sonra Paksüt açıkladı, bu şüpheyi iki aydır yaşıyorlarmış, izleme yaptığını düşündükleri bir aracın plaka numarasını almışlar ve bu plaka sahte çıkmış.)
Paksüt, tam da Kavaklıdere Tenis Kulübü’nün önünde, kendisini izlediğini düşündüğü aracı durmaya zorlar ve oradaki bir trafik polisinin de yardımıyla araçtakileri kimliklerini öğrenir. Araçtakiler polistir. Hem de, istihbarat kaynaklarının (yani hem eleman sayısı olarak hem de bütçe olarak) MİT’ten bile fazla olduğunu bildiğimiz Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Şuçlarla Mücadele Dairesi’ne mensup polislerdir.
Şimdi, kendinizi düşünün, Ankara ya da İstanbul’da otomobilinizle gidiyorsunuz ve ansızın yersiz de olsa bir şüpheye kapılıp arkanızdaki aracı durdurdunuz ve kimlik sordunuz: Sizce o arka araçtakilerin polis çıkma olasılığı kaç yüzbinde 1’dir?
Kendisine ‘demokrasi’ adını veren, ‘özgür toplum’ olma iddiasındaki ülkelerde bu olasılık milyarda 1’e falan düşer herhalde. Hadi Türkiye’de biraz daha yükseltelim, yüzbinde bir olsun. Yine de, Osman Paksüt’ün başına yüzbinde 1 olabilecek bir şeyin gelmesini sadece ‘şans’ diye açıklayabilir misiniz?
Ne Osman Paksüt herhangi birisidir ne de başına gelen şey ‘şans’la veya Paksüt’ün ‘paranoyak olmasıyla’ izah edilebilir. Durum, her bakımdan vahimdir, her bakımdan çok ama çok tehlikeli bazı şeylerin varlığına karine oluşturmaktadır.
Paksüt’ün başına geleni, Anayasa Mahkemesi’nin bir başka üyesinin, Sacit Adalı’nın Kanal D Haber’e söylediği sözlerle birleştirin.
Kanal D soruyor: “Siz kapatma davası açıldıktan sonra herhangi bir baskıya ya da bir takip olayına maruz kaldınız mı?”
Adalı cevaplıyor: “Bu soruya evet ya da hayır şeklinde bir cevap veremem. Zaten her şey herkesin gözü önünde yaşanıyor. Hepimizin büyük bir baskı altında olduğu doğrudur. Hakkımızda çıkan her türlü haber bizi rahatsız ediyor ve daha çok diken üstünde olmamızı beraberinde getiriyor.”
Bakın bu 11 kişilik Anayasa Mahkemesi heyeti, beğenelim beğenmeyelim Türkiye’nin en yüksek yargıçlarıdır ve hepimizin hayatını tek tek ilgilendiren pek çok konu onların verebileceği kararlara göre şekillenmektedir.
Mahkemenin tecrübeli üyelerinden biri olan Sacit Adalı’nın sözlerine yansıyan ruh hali, öyle durduk yerde içine girilebilen sıradan bir ruh hali değildir. Adalı, tecrübesinden de hareketle, zaten yaptıkları işin hassasiyetinin öneminin farkında olan, dolayısıyla dışarıdan gelebilecek baskılara kolay pabuç bırakacak bir isim değildir, bu söylediklerim mahkemenin geri kalan üyeleri için de elbette geçerlidir. Ancak adı Radikal’de saklı bir mahkeme üyesinin ‘Diken üstündeyiz’ demesi, Sacit Adalı’nın aynı kelimeleri TV’de tekrar etmesi, ortak bir duyarlığa, ortak bir endişeye işaret ediyor.
Sadece Anayasa Mahkemesi üyelerinin değil, İstanbul ve Ankara’da hükümete muhalif olan veya olabilecek kişilerin özel ekipler tarafından izlendiği, onların özel hayatları dahil her şeylerinin didik didik edildiği ve aleyhte malzeme arandığı dedikodularına yakın zamana kadar prim vermeyen biri olarak söylüyorum: Bu gidiş hayırlı bir gidiş değil.
Polis devleti uygulamalarını anıştıran bu dedikoduları kesmek, elbette hükümetin elindedir ve nasıl yapılacağı da bir sır değildir. Eğer hükümet, samimiyse, dedikoduları kesmek için harekete geçer ve bunu yaptığı için de bir şey kaybetmez, aksine çok şey kazanır.
Demokrasi denince mangalda kül bırakmayanların böyle durumlarda da duyarlı olmaları, sadece yargıçlar veya gazeteciler değil herkes için özel hayatın dokunulmazlığını savunmaları elbette beklenir.
Bekleyelim bakalım.

Radikal



Bu yazı 1,173 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 15 Temmuz 2012 ‘Tanrı Parçacığı’ bize neler vaat ediyor?
    • 10 Mart 2012 Tartışmayı içerikten biçime kaydırmak
    • 25 Haziran 2011 PKK dağdan nasıl iner
    • 26 Şubat 2011 1968 neden 68’de olduysa, şimdi de isyanlar ondan oluyor
    • 26 Aralık 2010 Seçim soruları: AK Parti kaç alacak, ya CHP?
    • 2 Kasım 2010 PKK’nın içine girdiği açmazı görmek
    • 31 Ekim 2010 ‘Kırmızı Kitap’efsanesinin sırları
    • 27 Temmuz 2010 Askeri vesayetin hukuki altyapısı
    • 24 Temmuz 2010 Enerji stratejimiz var mı?
    • 21 Temmuz 2010 Sahiden 12 Eylül'ü mü oylayacağız?
    • 14 Temmuz 2010 İran çelişkileri ve iç politika yansımaları
    • 7 Temmuz 2010 Liderler neden görüşecek, neyi görüşecek?
    • 5 Temmuz 2010 Dindar solcular
    • 3 Temmuz 2010 Kılıçdaroğlu, bu kafayla hiçbir şeyi çözemez!
    • 26 Haziran 2010 Hep aynı denklemin içine sıkışmak
    • 24 Haziran 2010 Eşit yurttaşlığa dayalı demokratik cumhuriyet
    • 13 Haziran 2010 Karpuz gibi ortasından ikiye bölünmüş ülke...
    • 6 Haziran 2010 Mahkûmun açmazı: Hayattaki karşılığı
    • 24 Mayıs 2010 Maalesef bizde hattı muhalefet yoktur, sathı muhalefet vardır
    • 4 Mayıs 2010 Eski defterleri açmak...

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,881 µs