Evet, askeri boyuttan daha zor olan, siyasi, sosyal, kültürel alandaki çözüm projesi... Öyle zor ki, daha "Çözüm projesi" derken tartışma başlayabilir.
Onun için, Hükümet "paket" sözcüğünü kullanmaktan ısrarla kaçınıyor. Çünkü "paket", bir etnik gruba özel statü anlamı taşıyor. -İş, "Falanca kesime şunu şunu verdik" demekle bitmiyor. Çünkü "alanlar" verdiğinize razı olmayabiliyor, toplumun öteki kesimleri "Bunları nasıl verirsiniz?" diye sorabiliyor. Pazarlığa oturduğunuzda da toplumun öteki kesimleri "Biz de haklarımızın pazarlıkla belirlenmesini isteriz" diye harekete geçebiliyor.
Sonuçta tüm bunlar aynı ülke ve aynı toplum içinde cereyan ediyor. -Problem nereden çıkıyor? Problem, sistemin "Türk ağırlıklı" kurulmasından çıkıyor. Lozan konsepti, Türkiye toplumunun tahlilinde Türk - Kürt ilişkisini bir "azınlık - çoğunluk" ilişkisi çerçevesinde değil, "Aynı millet" çerçevesinde görmüş. Burada bir "etnisite birlikteliği" mi söz konusu yoksa "kültür - inanç birlikteliği" nden kaynaklanan bir bütünleşme mi? Lozan'da altı çizilen husus, Türklerle Kürtlerin yaşanan bin yıl içinde birbiriyle kaynaşmış olduğudur.
Ancak yeni sistem yapılanmasında Türkiye'de bir süre "etnisite birlikteliği"nin altı çizilmişse ve "Dağda kalmış ve dolayısıyla dili farklılaşmış Türkler"in yeniden Türkleştirilmesi projesi uygulanmışsa da, bugünlerde "Cumhuriyetçi kişilikleri tartışılamayacak olan" askeri kanat dahil, bu işte yanlış yapıldığını, "Kimlik" konusunun ihmal edildiğini ifade etmeye başlamışlardır. Bu durumda problem nereden çıkmış oluyor? Bana göre Lozan'daki konseptin kaybedilmiş olmasından...
Yoğun "Türk vurgusu"ndan... "Türk vurgulu" bir ulus oluşturma yaklaşımından. Ve ortak kimliği besleyen "İslam dokusu" nun önemsenmemesi ve zayıflatılmasından...
Şu anda iş, tamamen etnik zemine gelmiş durumda. Evet, Türk - Kürt kaynaşmasından yine bahsediliyor, çünkü bu anlamda gerçekten bir iç-içe geçiş söz konusu, ama öte yanda etnik bilinç noktasında da ciddi bir tırmanış var. Soru şu şekilde formüle edilebilir: Bundan sonra Kürt etnik bilinci geriletilebilir mi? "Türk vurgusu" bunu başarabilir mi? Bunu söylemek herhalde mümkün değil. Hatta aksine, "Türk vurgusu" nun bundan sonra, "Kürt etnik aidiyeti"ni daha da keskinleştirmesi kaçınılmaz.
Onun için, Anayasadaki Türk aidiyetinin bir "etnik aidiyet" olmadığı yorumu yapılıyor. Mustafa Kemal Paşa'nın ünlü "Ne mutlu Türküm diyene" sözü yeniden yorumlanıyor. Sistem içinde "Vatandaşlık" vurgusu öne çıkıyor vs. Ama tüm bunlar, "Demek ki sistem kendi çizgisinden gerileme gereği duyuyor" algısına yol açtığı için, bir entegrasyon ortamı üretmek yerine, etnik talepleri artıran bir süreci geliştiriyor.
Bu da gerilimi besliyor. -Bu arada bir çizgi, etnik tartışmaları bir kenara bırakıp, mesele bir boyutuyla, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölge, aynı zamanda ülkenin en problemli bölgesi olduğu için bölge şartlarını iyileştirmeye, ihmal edilmişlik ve dışlanmışlık hislerini ortadan kaldırmaya, Ankara adına daha sıcak bir ilişki tarzını ortaya koymaya yönelmek, bu şekilde yeni bir entegrasyon süreci başlatmak şeklinde ortaya çıkıyor. Belki Ak Parti iktidarının genel eğilimi de bu yönde. Yani bir "etnik sorun"dan yola çıkarak değil, etnik sorunu sonradan üretilmiş bir sorun gibi görüp, onu aşarak gelecek bir çözüm modeli. Belki sivil toplum eliyle "İslam unsuru"nu da yeniden canlandırarak...
"Etnik sorun" u önemseyen ve "Din motifi"ni gözardı eden çevre, bir yandan bu çizgiyi küçümsüyor, bir yandan başarısız olmasını diliyor, bir yandan da sanki başarısız olmasına çalışıyor.
Görüşler sanki şurada odaklanıyor:
Anayasa'da Türk vurgusu devam etsin! Devlet ne pahasına olursa olsun, güç kullanarak bugüne kadarki çizgiyi sürdürsün. "Türklük bilinci" herkesin zihnine kazınsın.
Anayasa'ya Türklük yanında Kürt temsiliyeti de ilave edilsin. Cumhuriyet, Türklerin ve Kürtlerin ortak devleti olsun.
Anayasada Türklük vurgusu da olmasın. Etnik aidiyete de vurgu yapmayan, daha "insan merkez"li bir yaklaşım hakim olsun. Bunun için Anayasa baştan aşağı yenilensin. Gayet açık ki, bu sayılanların hepsi tartışmalı. Ayrıca her birinin gerçekleşme riski birbirinden az değil. Çünkü her birinin ardında ve karşısında kışkırtılmaları son derece kolay büyük toplum kitleleri var. Yani hadise, müthiş bir sancı potansiyeli taşıyor.
Ak Parti, bu sancı potansiyeli içinde, belki de Türkiye'nin içinden çıkarabileceği en elverişli siyasi yapılanma durumunda. Orada da sorun, Ak Parti'nin, ülke bütünlüğü ile ilgili bu hayati sorunda, elinde bulunan çözüm imkanlarından birisinin, yani islami ortak paydanın, hakim yapının katı çekirdeği tarafından dışlanıyor, hatta "Düşman" gibi algılanıyor olmasıdır. Türkiye Ak Parti imkanını harcarsa, ya da Ak Parti, kendi kendini işlevsizleştirecek bir kısırlık içine düşerse, bu işte Türkiye gerçekten zorlanacaktır. Türkiye, bugün, her zamankinden daha fazla, olabilirlikleri ve imkanları daha serinkanlı değerlendiren insanlara muhtaç.
bugün
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle