Cemaatleşme ve içe kapanma laikçi cephede yaşanıyor. Çağdaş etiketlerin arkasına saklanan kabile taassubu bütün ilkelliği ile ortalığa saçılıyor.
Türkiye'nin vaktini tamamlamış seçkinleri, dışarıda kalanları yanına alarak bir mevzi savaşı sürdürüyor. 70 milyonun birlikte yaşayacağı ortak paydayı reddediyor; zemini ve istikameti kalmamış bir mevziye sığınmakta ısrar ediyor. Tükenen yerleşik çıkarları, eski bir ahşap köşk gibi her yanı dökülen sahte ihtişamları ile birlikte tekellerine aldıkları laiklik de itibar kaybediyor. Laiklik prensibini "onlara rağmen" korumak gerekiyor.
Türkiye'nin son iki ayını alan tartışma, başörtüsü yasağının kaldırılması tartışması değildi. Son iki aydır konuştuğumuz şey, üniversitelerin içler acısı durumundan ibaret değildi. Zamanı çoktan tükenmiş, ne hayat içinde ne de dünyada karşılığı kalmamış eski yerleşik çıkar ağının ayakta kalan son uzantıları, özerklik zırhından istifade ederek üniversitelere sığınmıştı. Şimdi onlar şaşkınlık içinde çağa teslim oluyorlar. Değişimin güçlü rüzgârı her şeye yeni bir şekil veriyor. Sular yükseliyor, çağa direnenlerin sığınakları suların altında kalıyor. Laiklik elbette geride kalanlarla birlikte suların altında kalmayacak. Yerleşik ve arkaik çıkarların korunması için bir zırh olarak kullanılan ve yıpratılan laikliğin itibarı iade edilecek ve toplumsal barışın teminatı olarak en yüksek mevkide hükmünü yürütecek.
"Ağır ol molla desinler" havasında iş gören üniversite yönetimlerini, dışarıdan bakarak bilimin temsilcisi olarak görenler, yanıldıklarını anlama fırsatı buldular. En ilkel hiyerarşinin, saltanat dönemlerinde kalmış tabasbusun, hiçbir denetime uğramayan keyfiliğin ve en kesif yolsuzlukların üniversitelerde olduğunu, "merd-i Kıptî şecaat arz ederken" öğrendik. Türk üniversitelerinin neden bilim üretemediğini anlamak bir kenara, bilimi ve bilimsel düşünceyi boğan üniversite atmosferinde mevcut bilimin bile nasıl üretildiğine hayret ettik. Bu kadar önyargının, bu kadar bağnazlığın, bu kadar hukuk dışılığın olduğu yerde bırakın bilimi, normal bir muhakeme bile yürütmek mümkün mü? "Rektörler suç işliyor" ithamına "cezası neyse yatarız" cevabını veren bir rektörün başında bulunduğu üniversiteden ne hayır gelir?
İnanç ile bilimi karşı karşıya getirerek, laikliğin ancak dinsizlik olabileceğini sanan 19. yüzyıl pozitivistlerinin üniversitelerdeki saltanatına son vermeden laikliği koruyamayız. Kapılarını inanca, dolayısıyla farklı düşüncelere, dolayısıyla özgürlüğe kapayan üniversitelerin bırakın laikliği korumayı, laikliği koruyacak asgarî mantığı bile üretemeyeceğini, sadece halka düşmanlık empoze edeceğini görmedik mi? Laikliği bu ilkel ve çağdışı pozitivist din adamlarının elinden kurtarmanın ne kadar hayatî bir görev olduğunu, "merd-i Kıptî sirkatin" anlatırken fark etmedik mi? 70 milyon ile birlikte hukukun kefaleti altında özgür, eşit bireyler olarak ortak paydalar etrafında yaşamak yerine vazgeçemediği ayrıcalıklarını sürdürebilmek için hukuku bile delik deşik etmekten çekinmeyen bir saltanat sona eriyor. Bu saltanatın sona erişi, bu saltanat yüzünden eğilip bükülen ve üzerine ağır yükler yüklenen laikliğe rahat bir nefes aldıracak. Dinsizliğin laikliğin değil, bilim maskesi altında ayrıcalık peşinde olanların çıkarlarının eseri olduğunu anlama fırsatı, laikliğe de itibar kazandırma fırsatı değil mi?
Yargının, üniversitelerde direnen bu yerleşik çıkar mahfillerinin peşine takılacağı endişesi yersiz. Yargı sınıfı, bir çıkar şebekesi değil. Yargının gücü ve itibarı hukukun gücüne ve itibarına bağlı. Zenciler eşit ve özgür bireyler olarak temel haklarını elde ederken azınlığın ayrıcalıklarını koruma derdine düşen bir yargı, toplumu bir arada tutacak hukuku ve en önemlisi laikliği koruyamaz.
Yasağı sürdüren üniversiteler Türkiye'yi öyle bir noktaya sürükledi ki, laikliğin dinsizlik değil, özgürlüklerin teminat altına alındığı bir toplumda barışın anahtarı olduğunu, ancak bu hukuk dışılığı sona erdirerek ispatlayabileceğiz. Laiklik, üniversitelerde bu çağdışı saltanat sona erdikten sonra itibarına kavuşacak.
zaman
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle