• Küreselleşen dünyada hekimlik mesleği, hastalıkları önleyen ve sağlığı koruyan bir sanat olmaktan çıkarak hastalara ilaç ve yüksek teknoloji giydiren bir konfeksiyona dönüşüyor. Hekimin ilgisi ve iyileştirici gücü ise ilaç, teknoloji ve paraya devrediliyor. Artık hekimin saygınlığı bile kariyeri, şöhreti ve aldığı ücreti kadar...
• Geleneksel tıbbın ‘hastalık yoktur hasta vardır’ anlayışında, genetik ve bünyesel farklılığı nedeniyle her hastanın hastalığı farklıydı. Bu yüzden hekimler de hastanın dilinden ve ruhundan anlayan, onun bünyesine göre davranan kutsal bir otorite idi. Bu anlayışın hâkim olduğu dönemlerde hastayı korkutan dev hastaneler, cihazlar ve fabrikasyon ilaçlar yerine, hekimin ilgisi ve şefkati vardı. Hastaları fabrikasyon robotlara benzeten yeni anlayış ise, konu mankeni yaptığı hastaları geri plana iterken, hastalıkları ve şablon tedavileri ön plana çıkardı.
• Seri üretimi yapılan ilaç ve teknolojinin maksimum tüketimi için, yaşam tarzının piyasaya sürdüğü hasta kuyruklarını kar amacıyla işleyen dev hastaneler fabrika gibi çalışıyor. Hastayı müşteriye indirgeyen bu yeni anlayış, korku tüneline sokulan müşteriler için sanal hastalıkları, ilaçları, teknolojiyi ve rehber kuralları ön plana çıkarıyor. Hekimlik sanatı da sanat olmaktan çıkarak alışveriş merkezleri gibi dev hastanelerde seri imalata geçen konfeksiyon işine dönüşüyor. Artık, karşınızda sevilen, sayılan ve kutsal bir otorite gibi duran hekim algısı yok! Soğuk makinelerin içinde, bilgisayarların teşhis ve tedavisine sunulan, ölçülüp biçilen, borsada işlem gören ve menkul değerlere çevrilebilen bir dünyada yaşıyoruz. Sağlık ise paranın gücüne göre alınıp satılan tüketim malzemesi oldu. Sosyal güvenlik kurumunun paket programına giren hastalar, hastalık borsasında ödenen para kadar hizmet alabiliyor. Hastanelerin sağlıksız salonlarında ‘sıradaki gelsin’ komutuyla harekete geçen hastalar, dev süpermarketlerde alışveriş krizine girmiş müşteriler gibi köşe bucak şifa arıyor.
• Artık hekimin ve hastanın robotlaştırıldığı, sağlığın ise metalaştırıldığı duygusuz bir dünyada yaşıyoruz. İnançları bile sorgulamaktan çekinmeyen bu yeni dünya, kanıta dayalı bilim ve tıbbı tabulaştırırken milyar dolarlık araştırmaların özeti olan bilimsel rehberleri kutsal kitaba dönüştürüyor. Bu yeni tıp anlayışını eleştiren büyük düşünür İvan İllich’in de dediği gibi, hayatımızı saran ilaç ve teknolojiyi kutsallaştıran bu yeni anlayış, sağlığı korumak ve hastalıkları önlemek yerine, gittikçe büyüyen dev bir sektör yaratıyor. Sağlığın önündeki en büyük engel işte bu küresel sağlık anlayışı.
• Sağlığı koruma ve hastalıkları önleme yerine, para getiren işlemlere odaklanan bu anlayış, sağlığın önündeki en büyük engel. Çünkü herkesi hasta, hastaları da müşteri olarak gören bu sistem, sağlığın önünde bir duvar gibi duruyor. Sağlığa ulaşmak bu yüzden parasal engellerle dolu zorlu bir yarış. Bu engele takılanlar için sağlık, hastalık çölünde Leyla gibi bir serap. Hastalık ise bu hasta yaşam tarzında herkes için mecburi istikamet.
• Hastalık için yapılması gereken birinci yol hastalıklarla boğuşma iken, sağlık için gereken ikinci yol ; başarı oranı çok daha yüksek olan hastalıkların önlenmesidir. Birinci yol dev hastaneler, ithal doktorlar ve milyar dolarlar getiriyor. İkinci yol olan hastalıkları önleme; sağlığı koruma yani yaşadığımız akvaryumu temizleme ise sektör için çöküş getiriyor. Hastalıkları önlerseniz zincir hastaneler, ilaçlar, cihazlar ve gittikçe büyüyen trilyonlarca dolarlık sektör ne olacak?
• Daha fazla kar etmek hırsıyla her alana yayılan küresel anlayış, sağlığımızı yarış pistine çevirirken sağlık çalışanlarını da para hırsıyla koşturulan yarış atı yapıyor. Performans adı verilen gâvur icadı kırbacın amacı, trilyon dolarlık küresel değirmeni döndüren yorgun atları coşturmak. Hedefi ise üretim dağlarını öğütmek. Bu değirmen, hastalıkları değil sağlık ve hayatımızı öğütüyor. Uygulandığı her yerde hasta sayısını ve ölümleri azaltmıyor, aksine artırıyor. İnsanlık vicdanını ve genel ahlakı kanatan bu anlayış mutlaka değişmelidir ama nasıl?
• Hastayı müşteri olarak gören bu sistem, hekimin iyileştirici gücünü de paranın gücüne devrediyor. Paranın karşılığı ise her zaman sağlık olarak dönmediği için, müşterinin hekime olan saygı ve güveni sarsılıyor. Müşteri haline getirdiği hastayı kışkırtarak çatışma ortamı yaratan bu anlayış, her iki tarafı mahkemelik hale getiriyor. Amerika’da hekimler kendilerini korumak için aldığı ücretin önemli bir kısmını sigortaya harcıyor. Hastalar ise, hastalıkları önlemek ve sağlığını korumak için değil, hasta olduktan sonra tedavi olabilmek için milyarlarca doları özel sigortalara ödemek zorunda kalıyor. Hastalık üreten yaşam tarzı yüzünden artan sağlık harcamaları ise, kar etme telaşında olan sigorta şirketlerini hastalarla mahkemelik hale getiriyor.
• Hastaların kanı, canı ve gözyaşını paraya çeviren bu anlayışın gayesi sağlık değil, bitmek bilmeyen kazanma hırsı. Sağlık ve hastayı metalaştıran bu sistem, pazarlama görevi verdiği hekimi komisyoncu duruma düşürüyor. Kutsal vakıf şifahanelerinin yerini, kar etmezse kapatılmakla tehdit edilen hastaneler alıyor. Bu dev hastanelerin sağlığı koruma ve hastalıkları önleme işlevi ise budanmış durumda. Sosyal Güvenlik Kurumları ve hazinenin oluk gibi akıttığı harcamaların devamı için gerekli olan bu! Yoksa hastaya susayan ve sürekli hasta üreten bu sistem her an çökebilir. Oysa ki bu sistem yüzünden devlet ve toplum yapısı çöküyor, kimse farkında bile değil.
• Ülkemizdeki diyalize giren böbrek hastalarının yarısında sebep; hipertansiyon ve diyabet. Bu iki neden de önlenebilir. ‘Arkası bitmez dertlerle değil buna yol açan sebeplerle uğraşın’ çığlığını, akıl ve yetki sahipleri duyamıyor. Sivrisinek bulutlarıyla uğraşmaktan bataklığı göremiyoruz. Diyalize giren hastalarda diyabet oranı 15 yılda 5 misli arttı. Diyabet hızla artıyor, küçük Amerika oluyoruz. Hipertansiyonlu hasta sayımız ise 16 milyon. 21 milyon kişi de sırada bekliyor yani aday. Bu felaket değilse nedir? Sebep; yaşam tarzımız. Yaşam tarzı düzeltilirse böbrek nakli ve diyaliz sayısı hızla azalacak. Hızla arttığına göre, demek ki kıt kaynaklarımızı sebepleri önlemeye değil sonuçlarla uğraşmaya harcıyoruz. Bu yanlış yolun sonu, mahalle aralarına kadar yayılan zincir hastanelerle beraber doktor, ilaç ve tıbbi malzeme ithalatının patlamasıdır.
• Kanser, diyabet, hipertansiyon, kalp damar hastalıkları gibi takip ve tedavisi son derece pahalı ve zor olan hastalıkların önlenmesi için, Sosyal Güvenlik Kurumunun ülke çapında yapılacak kampanya ve bilimsel araştırmalara destek vermesi ve hatta bunları kendisinin düzenlemesi gerekmez mi? Özellikle kalp, böbrek, karaciğer nakline götüren hastalıkların önlenmesi hem daha kolay hem de daha ucuz ve mantıklı değil mi? Medyamız ise yüz binlerce dolar tutan kalp, karaciğer, böbrek nakline gösterdiği ilgiyi, birazda sağlığı korumaya ve hastalıkları önlemeye gösterse daha yararlı olmaz mı? Neden hep zor ve pahalı işler peşinde koşuyoruz? Sigara lobileri milyarlarca dolar harcayıp, sigara yasağını engellemeye çalışırken, yıllardır yüz milyarlarca dolarlık hastalık ve ilaç faturaları ödemekten bıkmayan sosyal güvenlik kuruluşlarının, sigarayı yasaklayan yasanın hemen uygulanması için her çeşit kampanya ve lobi faaliyetini bizzat düzenlemesi gerekmez mi? Sigaradan en büyük zararı gören kim?
• Küresel sağlık anlayışı, hastalık üreten yaşam tarzının daima sonuçlarıyla ilgilenir. Sonuçları düzeltmek için araştırmalar ve keşifler yapar, çözümler üretir. Çünkü sonuçlarla uğraşmak karlı bir iştir; altın yumurtlayan trilyon dolarlık dev bir sektördür. Akvaryumu temizlemek, kirleten kaynaklara akıllı filtreler takmak ise, altın yumurtlayan tavuğu kesmektir.
• Sektörün, yaşam kaynağı olan herkesi hasta, hastayı müşteri ve her şeyi de para olarak görme anlayışı işte bu nedenlerden dolayı sağlığın önündeki en büyük engeldir. Sağlığın önündeki engel sanıldığı gibi tıp kurumu veya bilim dünyası değil, günümüz tıbbını ve bilimi bu yola sevk eden anlayıştır. Hasta ile doktorun arasına kara kedi gibi giren bu anlayış, sağlığın önündeki duvardır. Hastalık üreten yaşam tarzı ise bu anlayışın hayat kaynağıdır. Sağlığın önündeki bu duvar yıkılmalıdır, ama nasıl?
• Artan hasta sayısı karşısında ne yapmalıyız? Doktor ithali çözüm olabilir mi? Sürekli artan tecavüzlere karşı, sermaye ithali nasıl ki çözüm değilse, giderek artan hasta sayısına karşı da, hastane furyası ve yüzbinlerce doktor ithali çözüm değildir. Kötülük ve hastalığın çaresi önlemektir. Geleceği planlarken kötü sonuçlarla uğraşmak yerine, bunları oluşmadan önlemek gerekir. Kötü örnek, emsal olmaz! Hastalıkları önleme ve sağlığı koruma savaşı ciddi bir şekilde yapılırsa, hasta sayısı hızla azalarak sağlığın önündeki engeller kalkacak, toplum daha sağlıklı olacaktır. Bilimsel veriler çok açıktır. Örnek aldığımız İngiltere bile şimdi bu yolu seçmiş bulunuyor.
• Doktor ve hastane ithal eden değil ihraç eden sağlıklı bir ülke olmak dileği ile…
Kaynak : Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir. Hayykitap 9. Baskı, 2008
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle