En Sıcak Konular

Ekrem Dumanlı


Ekrem Dumanlı
0 0 0000

Ergenekon'dan gerçek çıkış ancak böyle olur!



Son birkaç yıldır yaşananlar açıkça ispat etti ki Türkiye dört bir koldan çetelerin kuşatması altındadır. Geçtiğimiz haftaya büyük bir çeteye karşı düzenlenen geniş bir operasyon mührünü vurdu.
Güvenlik güçlerinin Ergenekon Çetesi adını verdiği yapı, daha önceki çetelerle aynı. Yayın yasağı nedeniyle ayrıntıya geremiyoruz; ancak çetelerin amacı, metodu, hedefi yetirince vuzuha kavuşmuştur. Genel fotoğrafı doğru anlamak lazım ki neye karşı mücadele edildiği ve medyanın ne ile karşı karşıya olduğu bilinsin.

ÇETELERİN AMACI: Türkiye'yi istikrarsızlığa, kargaşaya sürüklemek. İstanbul Başsavcısı Aykut Cengiz Engin'in Ergenekon davasının içeriği hakkında basına hatırlatma yaparken kullandığı "Ergenekon terör örgütü" sözünün üzerinde özellikle durmak gerekiyor. Çünkü çetelerin aslî gayesi, toplumdaki ayrışmayı derinleştirecek hadiseler çıkarmak, halkı birbirine kırdıracak provokasyonlar düzenlemek. Bu amaç uğruna kâh sağcı olunur solcuya vurulur, kâh solcu olunur sağcıya saldırılır. İhtiyaç duyulursa "İslamcı" kisvesine girilip "laikliğin kalesi"ne bomba atılır; kavgayı kızıştıracaksa laikçi maskesi takılır, mukaddes değerlere hücum edilir. Şiddetin dozu arttıkça korku yayılır, endişe çoğalır. Ve zamanla bedbinlik bezginliğe dönüşür; insanlar devletten, nizamdan yaka silker ve kaos, yuvarlandıkça büyüyen kartopu gibi baş edilemez ve her ferdi ezecek cesamete erişir.

Demokrasi içinde nizam sağlanamadığı zaman yorgun düşmüş kitleler huzur bulabilmek için her şeye razı edilmiş olur. Halk "Yeter ki can güvenliğimiz sağlansın." dediği an, özgürlüklerin askıya alınmasına da razı edilmiş olur. Derin çetelerin yanıp tutuştuğu an, işte bu andır. Böyle bir zemin yakalamak için her yol denenir, her usule başvurmak mubah sayılır; çünkü "şartlar yeterince olgunlaştığında" halk, demokrasiden taviz vermeye razı edilmiş demektir...

Toplumların en zayıf sayılan halkaları, zincirin kopmasını isteyenlerin hedefidir ve çeteler amaca ulaşmak için o noktalara kilitlenir. Etnik ayrılıklar, ideolojik farklılıklar, dinî aidiyetler... Bu noktalar üzerine yapılacak küçük dokunmalar zamanla "öteki"ni rahatsız edecek bir noktaya tırmandırılır. Aşırı milliyetçilik, aşırı milliyetçilikten beslenir mesela. Bazen aynı merkez kâh o posta bürünür, kâh bu posta. O yüzdendir ki (mesela) PKK'nın kendi derinliği ile başka derinlikler arasında kesişme noktaları aranmış, kimi zaman ortaya çıkan ortak hedefe doğru yürüyen farklı çeteler yüzünden insanların kafası karışmıştır. Uğur Mumcu cinayetinin bile derin sırların faş edilmesini engellemek için işlendiği yazılıp söylenmiştir.

Maalesef Türkiye'miz ayrılıkların çatışmaya dönüşmesine uygun bir ülke. Genç nüfusumuz var. Kanı kaynayan, hayatın acı tecrübesini bir önceki kuşaktan devralamamış müteheyyiç bir kitleyi kutsal değerler eşliğinde provoke etmek hiç de zor değil. 60'taki, 70'teki, 80'deki, 90'daki kaosun senaryosu arasında benzerlik bulmak kolay. Roller ve kimlikler değişmiştir her seferinde. Kürt-Türk, Alevi-Sünni, sağcı-solcu, laik-antilaik, ulusalcı-AB'ci... Liste uzar gider. Aslında hislerine mağlup olan herkes, kaos tellallarının cazibedar davetine icabet etmiş demektir. Aklın yerini his aldıkça çeteler başarılı olmuş demektir. Soğukkanlı kalabilmek, olaylara sağduyuyla bakabilmek, senaryosu karanlık bir dehlizde yazılan hiçbir kargaşa senaryosunda rol almamak. Asıl çare budur...

ÇETELERİN METODU: Bir ülkeyi kaotik bir ortama taşımayı amaçlayan, demokratik nizamı askıya almak isteyen bir örgütlenme, her türlü metoda başvurabilir. Suikast, bombalama, araç yakma... Türkiye'deki çetelerin benzer bir yapı içinde üçlü bir sacayağı ile güçlü bir görüntü vermek istediğinde şüphe yoktur: Üst düzey emekli polis ya da askerler (-ki bazen muvazzaf zanlılara da rastlanmaktadır) bu yapının önemli bir parçasıdır. Diğer değişmez aktör mafya irtibatlı kişilerdir ki, uyuşturucudan silah ticaretine kadar pek çok illegal çalışma ancak onlar üzerinden yapılabilir. Üçüncü bir sacayağı daha var olayın: Sivil toplum görünümünde emre âmâde dernekler. Bunlar da illegal yapılanmanın sütresi olmak, taraftar toplamak; daha açıkçası meşruiyet kazanmak içindir. Nokta Dergisi'nin kapanmak zorunda kalmadan önce neşrettiği son sayılardaki iki darbe teşebbüsünün deşifresi ve sivil görünümlü örgütlerin peçesinin düşürülmesi tesadüf değildir...

ÇETELERİN HEDEFİ: Bir yandan değişik cephelerden yapılan eylemlerle insanları birbirine kırdırmak isteyen çeteler, diğer yandan da sürekli kara propaganda yaparak toplumun psikolojisini bozmak ister. Vatanın satılmasından ülkenin işgal edilmesine, emperyalizmin yayılmasından bütün mukaddes ve milli değerlerin yerle bir edilmesine kadar kâbus senaryosu adına ne varsa hepsini önce kurgulayan, sonra o kurgu doğrultusunda yakıştırmalarda bulunan bir örgütlenme ülkeye sahip çıkıyormuş gibi gözükse de ülkeyi zaafa uğratma derdindedir. Çeteler yüzünden toplumun psikolojisi bozulur, korkular artar, vehimler çoğalır, güvensizlik had safhaya varır. Bir ülke, iç ahengine dair ne kadar endişe taşıyorsa, dışa karşı o kadar aciz duruma düşer. Zaten bu yüzden "Terörün Dış Kaynakları" üzerine sorular üretilir. Çünkü içeride yaşanan her türlü istikrarsızlık, dışarıdaki fırsatların kaçmasına; en azından dışarıdaki dengelerin başkaları tarafından tanzim edilmesine zemin hazırlar. İç güvenlik sendromu yaşayan bir ülkenin komşu ülkelerde yaşanan (velev ki bu olaylar her an gelip o ülkeyi vuracak mahiyette olsun) gelişmelerle ilgilenmesi mümkün değildir.

VE TABİİ Kİ MEDYA: Derin çetelere karşı medyanın onurlu bir duruş sergilemesi, terör eylemleri karşısında dikkatli ve duyarlı davranmak kadar önemli. Susurluk Çetesi'ni haberleştirirken yakalanan dinamizm, son yıllarda ele geçen benzer mahiyetteki çeteler konusunda sergilenemedi. Sauna Çetesi, Bursa Çetesi, Eryaman Çetesi, Şemdinli Çetesi, Ümraniye Çetesi... Arşivler ortada. Susurluk'ta yeri göğü inleten bazı meslektaşlarımız, son model derin çetelere karşı aynı duyarlılığı sergileyemedi. Oysa Danıştay saldırısından bu yana çetelerin maskesi bir miktar düşmüş, maksatları anlaşılmıştı. Her vesileyle "rejim tehlikede" deyip "irtica haberleri" peşinde koşan medya, asıl rejimi tehlikeye sokan örgütlere karşı sus pus olmayı tercih etti. Şimdi işin ucu yeniden Susurluk skandalına dayandı. Neyse ki Ergenekon Operasyonu'na duyarlı yaklaşılıyor. Şayet medya, Susurluk'ta bıraktığı izi aynı ciddiyetle sürdürseydi geçen hafta fark edilen gerçek iki sene önce bütün çıplaklığıyla ortaya çıkarılacaktı. Yine de geç sayılmaz; çetenin iyisi kötüsü olmaz, millîsi gayri millîsi olmayacağı gibi...

Evet, bugün bir Ergenekon yaşanıyor; bu millet demirden duvarlarla mahpus edilmiş, çetelerle kuşatılmış, dışarı çıkmasına izin verilmemiş. Bu operasyona Ergenekon ismini kim vermişse iyi bir seçim yapmış. Hem Ergenekon'un ardındaki derin yapılanmaya tersinden bir atıf var; hem de bir milletin kuşatmayı yarıp dünyaya açılmasını anlatan destana küçük bir telmih. Bu sefer yolu gösterecek asena, bağımsız yargı olacak. Türkiye Ergenekon'dan çıkmalı ve çıkacak; çetelerin üstesinden gelerek o çeteleri besleyen şartlardan da yakasını sıyıracak...

 

--------------------------------------------------------------------------------

Alper Görmüş haklı
Taraf gazetesinde medya yazıları yazan Alper Görmüş geçen hafta bizde yer alan bir küçük habere eleştiri getirmiş; üstelik bizim yıllardır kullandığımız bir terimle. Hak verdim yazısını okuyunca; ancak gazete denilen yayın türü de böyle bir şey; kısa bir zamana sıkışan haber metinlerinde bazen kendi rağmımıza yazılar, haberler, fotoğraflar çıkabiliyor. "Araç kundakçısı PKK'lı sünnetsiz çıktı" başlığıyla verilen kısa haber için Görmüş "Zaman'ın Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, merkez medyada çok sık karşılaştığımız siyasi haberlerdeki kimi önemsiz ayrıntıları haberin aslî unsuru haline getirme uygulamasını haberin ayrıntısı-ayrıntının haberi ikilisiyle anlatır." dedikten sonra "sünnetsiz" vurgusunun "asıl" değil, "fasıl" olduğunu söylüyor. Doğru; gerçekten de haberin ayrıntısını, ayrıntının haberine dönüştürmemek gerekiyor...
 


--------------------------------------------------------------------------------

Tuğba Özay haberlerine itiraz
Ünlü manken Tuğba Özay 167 gündür hapishanedeydi. Geçen hafta tahliye edildi; tutuksuz yargılanacak. Hakkındaki suçlamalar ciddi; ancak davanın sonunu bundan sonra hapishanede değil, evinde bekleyecek. Tabii ki tahliyesi önemli bir haber; en azından kamuoyunun merakını celbeden bir gelişme. Ancak okurların bile isyan ettiği bir davranış biçimini buraya kaydetmekte fayda var. Adıyla sanıyla bir marka haline gelmiş gazetelerin internet siteleri bile şöyle bir yol izliyor: Tahliye haberini tıkladığınızda mankenin onlarca fotoğrafı konmuş; ancak "foto galeri"de yer alan fotoğraflardan hiçbiri dava ile, tahliye ile ilgili değil. Podyumlardan derlenmiş fotoğraflar üzerinden tıklama avcılığı yapıldığı anlaşılıyor. Ertesi gün aynı olay ile ilgili gazete haberleri de pek farklı değil. Hatırlarsanız, benzer durum Gamze Özçelik hadisesinde de yaşanmıştı. Bu, habercilikten çok teşhirciliğe benziyor ve ayıp oluyor. Zaten bu tür sebeplerden dolayı dünya çapındaki şirketler, önemli Türk gazetelerinin web sitelerine ambargo uyguluyor.

 
zaman



Bu yazı 1,059 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 24 Eylül 2012 Ne gereği vardı?
    • 11 Haziran 2012 Cuntalarla nasıl mücadele edilecek?
    • 30 Nisan 2012 Şiddet!
    • 16 Nisan 2012 '28 Şubat'çılardan panik atak hamleleri
    • 10 Nisan 2012 Çin'den bakınca Türkiye'nin gücü
    • 9 Nisan 2012 Darbede tanıdığım dört subay
    • 2 Nisan 2012 Suriye İran... İşte çetin imtihan!
    • 26 Mart 2012 Terlik
    • 13 Şubat 2012 Aman dikkat!
    • 6 Şubat 2012 Bu yüzden mi susuyorsunuz?
    • 23 Ocak 2012 Hem Hrantçı hem Ergenekoncu olunabilir mi?
    • 16 Ocak 2012 Kaç kafatası bir manşet eder?
    • 9 Ocak 2012 Hesap vermek
    • 26 Aralık 2011 Çanlar Avrupa için çalarken
    • 19 Aralık 2011 Militan
    • 12 Aralık 2011 Maazallah!
    • 5 Aralık 2011 Global Ergenekon
    • 28 Kasım 2011 Dersim'den alnımızın akıyla çıkmak
    • 23 Kasım 2011 İngiltere'yi yeniden keşfetmek
    • 21 Kasım 2011 Dersim'in şifreleri

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,454 µs