En Sıcak Konular

Ekrem Dumanlı


Ekrem Dumanlı
0 0 0000

Anlamsız bir kıskançlık



1 Mart tezkeresi, hem Amerika için çok çetin bir sınavdı hem Türkiye için. Her iki ülkenin de kendine göre haklı gerekçeleri vardı şüphesiz.
Irak'a girmeye karar vermiş bir ülke, yapılan askerî hazırlıklar, işgali kolaylaştırmak maksadıyla girilen beklentiler... Diğer tarafın gerçekliği, başka sıkıntılara tekabül ediyordu. Mesela Meclis'ten tezkere kararı çıkmalı; o kararın çıkmasını kolaylaştıracak asker-sivil, iktidar-muhalefet uzlaşması sağlanmalıydı. O gün için bu şartlar oluşmamıştı, oluşturulamamıştı. Her neyse... Sonuçta 1 Mart tezkeresi Meclis'ten geçmedi ve Türkiye, Irak'ı işgal etme kararı vermiş Amerika'ya topraklarını kullandırmadı. Çok büyük bir krizin habercisiydi bu gelişme.

O dönemde, Amerika-Türkiye ilişkilerinin bir daha asla düzelmeyeceğini söyleyenler oldu. Ortaya çıkan tablonun ABD tarafından asla unutulmayacağını hatta Türkiye'nin bir şekilde cezalandırılacağını yazanlar çıktı. O dönemin en meşhur benzetmesi 'kırmızı telefon' üzerinden yapılıyordu. Söylenen şuydu: 'Bundan sonra Washington'daki kırmızı telefona kimse çıkmayacak.' Bu keskin benzetmeyle şöyle denmek isteniyordu: 'Türkiye ile diplomatik kanallar tıkanmıştır ve bir daha bu kanalların açılması mümkün değildir.'

Karamsar düşünceler elbette boşuna ifade edilmiyordu. Gerçekten de depremin şiddeti büyüktü ve artçı sarsıntıların yaşanmaması imkânsızdı. Nitekim iki ülke arasındaki sıkıntılar belli hadiselerde su yüzüne çıktı.

Ancak bugün Türkiye ile Amerika arasında bambaşka bir dönem yaşanıyor. Demek ki diplomaside inişler ve çıkışlar böyle yaşanıyor. Kimi zaman dibe vuran ilişkiler, başka bir zaman diliminde ve başka bir olay vesilesiyle zirveleri zorluyor. Türkiye'deki kamuoyunu etkileyen faktörler, pek çok konuya sağduyu ve soğukkanlılıkla yaklaşamadığı gibi uluslararası ilişkilere de günlük telaşlardan uzaklaşarak yaklaşamıyor. Oysa inişli çıkışlı bir yolda yürür devletler; çıkarlar kimi zaman çatışır kimi zaman da çakışır. Ne diplomatik görüş ayrılıkları yüzünden çıkan çatışmalar dünyanın sonudur ne de belli maksatlara matuf işbirliğine dayanan çakışma ebedî bir birlikteliğin topyekûn garantisidir. Diplomasinin ruhunda vardır gelgitler. Önemli olan, herhangi bir ihtilaf sonunda ya da ittifak neticesinde bir ülkenin kendi geleceğini doğru hesaplaması, tarihî bir hatadan olabildiğince kaçınmasıdır.

1 Mart tezkeresi sonrasında yaşanan kriz sonrası girilen psikolojik suçluluk, iki ülkeye de zaman kaybettirdi. Türkiye'de bazı aydınlar, iki ülkenin bütün ilişkilerini bu tezkerenin üzerine bina etti. Oysa şartlar değiştikçe stratejiler değişecek, yeni durumlar yeni davranış biçimlerini ortaya çıkaracaktı. Nitekim öyle oldu. Bugün Türkiye ile Amerika, PKK terör örgütüne karşı ortak tutum sergiliyor; hatta bu tutumu basit bir söylem olmaktan çıkarıp ortak adımlar atıyor.

İki ülkenin arası düzeldikçe sevinmesi gerekenler, nedense bu iyileşme sürecinden pek de mutlu görünmüyor. Hâlbuki en çok onların sevinmesi gerekiyor. Öyle ya; madem tezkere sonrası ah u vah içinde 'yazık oldu, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak' diye üzülüyorsun; ilişkiler düzeldikçe 'oh, iyi oldu, işler yoluna giriyor' diye sevinmelisin. Abdullah Gül'ün başarılı geçen Washington ziyaretinden sonra bazı çevrelerin kuşkucu yaklaşımında büyük bir özgüven yoksunluğu gözleniyor. Mesela şöyle ucuz bir sevdanın peşine düşüyor birileri: 'Amerika ile bu kadar yakınlaşma bir kısım tavizler olmadan gerçekleşmez. Ne verdik ki, bu kadar yakınlaştık?' Meseleye böyle yaklaşmak, Türkiye gerçeğini inkâr etmektir...

Türkiye'nin uluslararası platformda bir yere gelebilmesi özgüven problemini aşmasında gizli. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın hemen her toplantıda dediği gibi 'Türkiye, yaşadığı bölgeyi en iyi bilen ülkedir'. Böyle bir ülkenin kendi gölgesi altında kalarak iç meselelerde boğulması ya da dış ilişkilerde muhatap ülkelerin cesameti karşısında ezilmesi, son birkaç asırdır yaşadığı travmaların sonucudur. Bunu zamanla aşmak mümkün; ancak anlamsız kıskançlığın üstesinden nasıl gelinir; onu kestirmek çok zor. Çünkü kıskançlık, akıl ve mantıktan uzaklaşmakla başlıyor...

zaman



Bu yazı 1,069 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 24 Eylül 2012 Ne gereği vardı?
    • 11 Haziran 2012 Cuntalarla nasıl mücadele edilecek?
    • 30 Nisan 2012 Şiddet!
    • 16 Nisan 2012 '28 Şubat'çılardan panik atak hamleleri
    • 10 Nisan 2012 Çin'den bakınca Türkiye'nin gücü
    • 9 Nisan 2012 Darbede tanıdığım dört subay
    • 2 Nisan 2012 Suriye İran... İşte çetin imtihan!
    • 26 Mart 2012 Terlik
    • 13 Şubat 2012 Aman dikkat!
    • 6 Şubat 2012 Bu yüzden mi susuyorsunuz?
    • 23 Ocak 2012 Hem Hrantçı hem Ergenekoncu olunabilir mi?
    • 16 Ocak 2012 Kaç kafatası bir manşet eder?
    • 9 Ocak 2012 Hesap vermek
    • 26 Aralık 2011 Çanlar Avrupa için çalarken
    • 19 Aralık 2011 Militan
    • 12 Aralık 2011 Maazallah!
    • 5 Aralık 2011 Global Ergenekon
    • 28 Kasım 2011 Dersim'den alnımızın akıyla çıkmak
    • 23 Kasım 2011 İngiltere'yi yeniden keşfetmek
    • 21 Kasım 2011 Dersim'in şifreleri

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,438 µs