En Sıcak Konular

Erdal Şafak


Erdal Şafak
0 0 0000

Avrupa'da yaşamak



Avrupa ile ortak bir gelecek hayali ya da umudu her geçen gün daha da uzaklaşıyor. Avrupalılar'ın "Soğutma", hatta "Kovma" politikaları yüzünden.
Üstelik bu politikalar sadece Türkiye'deki Türkler'i değil, Avrupa'da yaşayan Türkler'i de hedef alıyor.
Avrupalılar'ın bizlere, Türkiye'deki Türkler'e reva gördüğü muamele malum: Örneğin üyeliğe aday tüm ülkelerin yurttaşlarına serbest dolaşım hakkı tanınırken, Türkler kapsam dışı tutuluyor.
Yine örneğin gümrük birliği malların, hizmetlerin ve işgücünün serbest dolaşımına dayanırken, uygulamada Türkiye için "İşgücü"nün, yani "İnsanlar"ın serbest dolaşımı kesinlikle reddediliyor. Dahası "Bir gün AB' ye girebilseniz bile, insanların serbest dolaşımını unutun" deniyor.
Ve yine örneğin AB'de insanların kimlik kartlarıyla bir ülkeden öbürüne geçebildiği Schengen bölgesinin sınırları genişlerken, Türkiye'deki AB ülkeleri temsilcilikleri Schengen vizesi vermeyi giderek daha da katı koşullara bağlıyorlar. Hatta performans kriterlerinin en başına bir önceki yıla göre daha az vize vermeyi koyuyorlar, bunu başarı ölçüsü olarak gösteriyorlar.
Avrupa'daki Türkler'in durumu, yaşadıkları sıkıntılar, sürekli yenileri eklenen dışlayıcı kararlaryasalar daha da onur kırıcı. Fransa'da iyice sertleştirilen yabancılar yasası, Avusturya ve Hollanda başta olmak üzere birçok AB ülkesinde artan yabancı, daha doğrusu Müslüman karşıtlığı, oralardaki Türkler'i ikinci sınıf insan konumuna indirgiyor.

Entegrasyon önkoşul oldu
Ama AB ülkelerindeki 5.2 milyon yurttaşımızdan 2.7 milyonunun yaşadığı Almanya'daki durum tam anlamıyla facia. Çünkü ayrımcılık, dışlayıcılık artık aleni yapılıyor. İşte bir örnek:
Geçen Temmuz'da yürürlüğe giren yeni Göç Yasası, Almanya'daki Türkler'in Türkiye'den evlenmesini imkansız hale getirdi. Çünkü Türkiye'den Almanya'daki eşinin yanına gidecek gelin veya damatta artık derdini anlatacak kadar Almanca bilme koşulu aranıyor. Ve adres gösteriliyor: "Ankara, İstanbul veya İzmir'deki Goethe Enstitüleri'ndeki Almanca kurslarına yazılın. Sıkı çalışırsanız, 6 ayda aradığımız ölçüde Almanca öğrenebilirsiniz." Peki gelin veya damat Adana'da, Diyarbakır'da, Kars'ta, Ağrı'da yaşıyorsa ne olacak? Cevap: "Onların sorunu."
Brüksel'deki Özgür Üniversite öğretim üyelerinden Prof. Philippe de Bruycker'in yorumu ilginç: "Entegrasyon gönüllü bir sürecin son aşamasıydı. Şimdi zorunlu ve ülkeye girişin önkoşulu oldu."
Hemen ekleyelim; Almanya'ya gidecek damat veya gelinin Almanca bilmesi zorunluluğu AB ülkelerini kapsamıyor. ABD, Kanada, Rusya, Japonya gibi ülkeler de muaf. Ayrıca, örneğin bir Alman gencinin Rusya'dan, Kore'den getireceği gelinin de Almanca bilmesi istenmiyor. Dahası, Almanya'da yaşayan bir Türk genci Bulgar, Romen, İtalyan veya herhangi bir Avrupalı kızla evlenirse, ona da "Almanca biliyor musunuz" diye sorulmuyor. Hedef yalnızca Türkiye ve İslam ülkeleri.
İşte bu tür sorunlarla boğuşan Almanya'daki Türkler son günlerde yeni bir cendereye sokuldular. Noel arefesinde Münih metrosunda bir Türk ve bir Yunan genci, yaşlı bir Alman'ı dövdüler. Hıristiyan Demokrat Parti politikacıları bunu 27 Ocak'ta Hessen ve Aşağı Saksonya'da yapılacak eyalet seçimlerinde sömürülebilecek bir fırsat gördüler. Hessen'in Hıristiyan Demokrat Başbakanı Roland Koch kampanyasını bu olayın üstüne kurdu; "Göçmen kökenli" genç suçlulara verilen cezaların artırılmasını, onlar için ıslah kampları kurulmasını istemeye başladı. Gerekçesi: 2006'da suç işleyen gençlerin yüzde 45.7'sinin yabancı kökenli olması. Aslında bu oran, geçmiş yıllara göre suçlu yabancı gençlerin sayısında düşüş olduğunu gösteriyor ama o ayrıntı kimsenin işine gelmiyor. Dahası Almanlar'ın saldırısına uğrayan yabancıların sayısı her yıl artıyor ama o da tartışma dışı tutuluyor.
Gelinen son nokta: Yaşlı Alman'ı döven iki gençten birinin sınır dışı edilmesi istendi.
Hangisi dersiniz? Elbette Türk genci!
Avrupa'da Türkler'e karşı yeni bir Haçlı Seferi havası estiğini söyleyenler ne yazık ki haklı çıkıyorlar.

 sabah



Bu yazı 2,330 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 31 Temmuz 2012 Körfez'e büyüteç
    • 22 Temmuz 2012 Tarih yolları kesiştirince...
    • 4 Nisan 2012 Demokrasiyi taçlandırmak
    • 1 Nisan 2012 Suriye aktörleri
    • 4 Mart 2012 Fıkra gibi
    • 1 Şubat 2012 Konsey'i beklerken
    • 16 Ekim 2011 1961 Ekim'i
    • 26 Eylül 2011 New York'tan dönüş gündemi
    • 20 Ağustos 2011 Şam'la satranç
    • 12 Ocak 2011 Aslında biz bize yeteriz
    • 8 Ocak 2011 Referandum
    • 26 Aralık 2010 Krizin öbür yüzü
    • 27 Kasım 2010 Senede bir gün
    • 18 Kasım 2010 Savaş Lordu
    • 16 Kasım 2010 Beşik sallanıyor
    • 9 Ekim 2010 Sri Lanka modeli
    • 26 Eylül 2010 Dolmabahçe'de medyatik kahvaltı
    • 28 Ağustos 2010 BDP'lilerin söylemleri
    • 30 Haziran 2010 Ortaklık
    • 15 Mayıs 2010 Atina'dan

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,729 µs