Ateşkes, sahici bir barış tesis etmeye yeter mi? Affetmeden, bağışlanmadan barışmak gönülden barışmak anlamına gelebilir mi?
Böyle sorularla bir arada yaşıyoruz bugünün savaşkan dünyasında. Diplomasiyle, pazarlıkla, anlaşmalarla geliyor barış. Bazen yüzyıl kadar erteliyor bir başka savaşı. Bazen de o kadar uzun soluklu olamıyor. Devletlerin barışı siyaseten oluyor. Buna alışkınız. Devlet denilen aygıtların kaçınılmaz yazgısı bu.
Biz insanlar ise aygıt değiliz, vicdanımız var. Bizi kalbimizden birleştiremeyen her barış, bizi birbirimize düşürmeye çalışanların savaş projelerine gerekçe oluşturuyor durmadan. Hiçbir hesabı, çıkarı, kârı, neması olmayan, sadece hak ve adalet adına mücadele eden barış gönüllülerinin sayısı bu yüzden savaş profesyonellerinden hep daha az.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu'nun işgal, sömürü, tahakküm karşıtı eylemlerini baştan beri destekliyorum. 1 Mart tezkeresinde savaşa hayır diyenler meydanları doldurmuş, Meclis'e faks çekerek, mail atarak iletişim yollarını kilitlemiştik. Hayır, hiçbir füze bizim imzamızla kalkıp sivil halkların üzerine bomba bırakamazdı böylesine haksız bir biçimde. O vakit Saddam yanlısı veya romantik ilan edildik.
Daha sonraki dönemlerde Lübnan bombalanırken sınıra gidip protesto ettiğimizde Hizbullahçı olduk, Suriye destekçisi olduk. PKK eylemlerinden sonra apar topar Barzani'yi vuralım diye ortalığı kızıştıranlara ve neredeyse bir Türk Kürt kardeş çatışmasını manipüle etmek isteyenlere itidal çağrısında bulununca da Barzanici ilan edildik. Oysa hiçbir 'şeyci' değiliz biz. Vicdanın konjonktürü yoktur. Genel geçer siyasî akımlarla, ideolojilerle altındaki zemini kaymaz. Siyaseten değil vicdanen barış istedik hep.
Geçtiğimiz ay, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu'nun 'Barışa bir şans verin' adlı panelindeydik hep beraber. Bir vakitler 1 Mart tezkeresini dolaylı bir dille de olsa savunmak durumunda kalanlar veya bir vakitler PKK'ya silah sağlayanların durdurulması konusunda yeterince gür ses çıkarmayanlar bugünlerde bir çırpıda ve hep bir ağızdan demokratik açılımlardan, barıştan söz etmeye başladılar.
Bush ve Erdoğan görüşmesiyle birlikte: Emekli paşalar terörle mücadele meselesinde nedamet getiriyorlar, anamuhalefet lideri Kuzey Irak halkına yardım eli uzatıyor. Amerika'nın işbirliğiyle Kandil'de operasyonlar sürerken, 'yeni hayat' adı verilen dağdan indirme yöntemleri konuşuluyor. Hemen her kesimde gözle görülür bir barışma ve barıştırma inisiyatifi. Demokratikleşme paketi önerileri...
Aynı anda Sırbistan meselesi ve Kosova'nın bağımsızlığı yeniden gündeme geldiğinde başbakanlar soluğu burada alıyor. Gürcistan'dan Suudi Arabistan'a, İsrail başbakanına dek herkes bize geliyor, Filistin İsrail barışına, Suriye'nin Annapolis'te masaya oturtulmasından Pakistan'daki seçimlere hep Türkiye'nin üstlendiği barıştırıcı rolden bahsediliyor.
Sahi ne oluyor da yeni konjonktür böylesine büyük ölçekli bir barış inisiyatifi gerektiriyor? Ortadoğu'yu yeniden şekillendirmeye çalışan ABD, demokratik rejimleri desteklediğini söylerken (Irak'taki tablo da ortadayken) aslında kendi siyasetlerine hizmet eden Taliban'ın kökünün kazınmasını ne kadar ister?
Komünizm tehlikesine karşı ABD, Ortadoğu'da otoriter rejimleri desteklemişti. Veya Saddam gibi Baas'çıları iktidara kendi taşımıştı. O vakitler demokrasi ihraç etme peşinde değildi. Çünkü siyaseten böyle bir gerek yoktu. Komünizmden sonra ise yeni bir düşman gerekiyordu, İslam oldu. Emperyalizm, daima bir düşman yaratmak ve ona karşı savaşıyor olmak zorunda. İşgal edebilmek, sömürebilmek için meşruiyetini Taliban ve El Kaide'nin eylemlerinin yanı sıra masa başında ürettiği bir kavram olan İslamofobia'yla bulmaya çalışıyor.
ABD, Rusya veya bir başka büyük güç. İlkesel olarak daima düşmanlar yaratarak ve el altından destekleyerek sürdürülen egemenlikler bakalım Afganistan'dan Pakistan'a, Lübnan'dan İran'a yeni yılda siyaseten hangi barış ve demokrasi söylemlerini işgal ve sömürüye bahane edecek?
zaman
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle