En Sıcak Konular

Ekrem Dumanlı


Ekrem Dumanlı
0 0 0000

Medyada yeni bir dönem



Hafta içinde Türk basınını yakından ilgilendiren önemli bir hadise yaşandı. TMSF tarafından satışa çıkarılan Sabah-atv grubunun satışı yapıldı. Uzun zamandır merakla beklenen bir ihaleydi bu.
Hem yazılı basın için büyük önem ifade ediyor bu satış hem de görüntülü medya için. 1,1 milyar dolar ödeme yapacak olan Çalık Grubu, Sabah Gazetesi ve atv Televizyonu başta olmak üzere içinde pek çok gazete, dergi, TV kanalı bulunan büyük bir grubun sahibi oldu. Açıkçası, medyaya yeni bir grup girmiş oldu. Hayırlısı olsun.

Medyaya ne kadar çok grup girerse o kadar büyük bir zenginlik olacağında şüphe yok. Çünkü medya, çok sesliliğin en muhkem kalesi olmak zorunda. Tabir-i diğerle, medyadaki en büyük tehlike tekelciliktir ve bunun oluşmaması için ne kadar yeni sermaye medya sektörüne girerse o kadar sağlıklı bir yapı ortaya çıkacaktır...

Sabah-atv satışı münasebetiyle yer yer dile getirilen birkaç hususu not etmekte fayda var. Dinç Bilgin'den TMSF'ye, TMSF'den Ciner Grubu'na, oradan tekrar TMSF'ye ve nihayet Çalık Grubu'na satışı yapıldı Sabah-atv'nin. Bir ara yabancı sermaye gündeme geldi. Bazıları 'İstemezük' dedi. Murdoch başta olmak üzere yabancı şirketlerin Türkiye'ye geleceği, burada haksız rekabet oluşturacağı; hatta Türk gazeteciliğinin kimyasını bozacağı iddia edildi. Bu arada TMSF bir açıklama yaptı ve Doğan Grubu'nun bu ihaleye doğrudan ya da dolaylı bir şekilde katılması halinde ihalenin iptal edilebileceği ifade edildi. Buradaki korku ve endişenin tekelleşme olduğu açıktı. Nitekim Doğan Grubu yetkilileri ihaleye katılmayacaklarını açıkladı.

Çalık Grubu medyaya yeni bir renk katacak

Yabancı sermaye itirazını da (en azından belli bir oranda) anlamak mümkün; tekelleşme endişesini anlamak da. Ne var ki bir ara tartışma, ihaleye girecek olan grup ve kişilerin dünya görüşüne kaydı. En yanlış olanı buydu; zira kimin nasıl bir hayat tarzı seçtiği ayrı bir konuydu, medya sektörüne girmesi apayrı bir konu. Neyse ki bu hararetli tartışma büyük bir sıkıntıya sebep olmadan aklıselim galip geldi. Açık bir gerçek var ki bu tür tartışmalar uzayıp gitseydi Sabah ortada kalırdı ve bugünkü fiyatıyla asla satılamazdı. Her ne kadar özerk bir yapısı olsa da TMSF'nin medya sektöründe devam etmesi kabul edilemezdi. Zaten bu yüzden muhalefet partisi CHP, ısrarla medyanın devlet elinde olmasını eleştiriyordu. Prensipler itibarıyla bu eleştirilerde haklılık payı olduğu su götürmez bir gerçek; çünkü devlet hiçbir kurum ve kuruluş vasıtasıyla medya sektörü içinde olmamalıydı. Devlet televizyonculuğu başka bir konu ve dünya medyasında bunun bir yeri var. Ancak ticari borcu nedeniyle devlet tarafından el konan bir medya grubunun devlet tarafından işletilmesi ancak zaruret sebebiyle ve belli bir süre için kabul edilebilirdi. O yüzden TMSF, bahsi geçen grubu bir an önce satışa çıkarmak zorundaydı. Nitekim öyle yaptı...

'Devlet işletmesin' deniyordu; doğru bir mantığı vardı bu tezin. 'Tekelleşme olmasın' deniyordu; buna tekelleşme iddiasına muhatap şirket bile hak verdi. 'Türkiye'nin en büyük medya grubu yabancı sermayeye gitmesin' deniyordu; nitekim o sermaye bu satışa çok cazip bulmadı. Hal böyleyken bir de kalkıp 'Şu dünya görüşüne sahip sermaye sahipleri de Sabah'ı almasın' derseniz adama sorarlar: 'Peki kim alsın?' Devlet olmasın, yabancı da olmasın, tekel de olmasın, muhafazakâr da olmasın... En haksız itiraz, insanların dünya görüşüne binaen yapılanıdır. Çünkü bu tür yaklaşım bir ayrımcılık içeriyor ve bir başka dünya görüşünün dayatmasına kapı açıyor. Üstelik hiçbir ihaleye alıcının dünya görüşü ya da hayat tarzına dair bir madde koymak da mümkün değildir.

Önemli olan, medyadaki çoğulcu yapının hakperest bir rekabetle devam ettirilmesidir. Görünen o ki önümüzdeki günlerde medyada büyük hareketlenmeler olacak. Çalık Grubu yeni bir renk katacak medyaya. Söylendiğine göre Ciner Grubu, televizyonlarının yanına gazete ve dergiler ekleyecek, Akşam Grubu'nun belli bir oranda ortak aradığına dair bilgiler dolaşıyor ortada...

Öyle umuyorum ki medyamızdaki bütün bu gelişmeler, gazetecilik yarışını bir kalite arayışına dönüştürür. Kalitede rekabet varken ağız dalaşına ne gerek var. Nedendir bilemiyorum ancak bizdeki medya yapısı, rekabeti bazen yafta savaşına çeviriyor. Herkese bir kulp takmaktan kolay ne var! Yaralayıcı yayınların karşı tarafta oluşturduğu kırgınlığı ortadan kaldırmak kolay değil. Çünkü hakaret içeren yaftalar, karşı tarafı da yafta kullanmaya zorluyor. Bu kadim hastalıklardan kurtulmak, kaliteli yayıncılığa yönelmek gerekiyor.

Halk ne ise medyası da odur

Son dönemde çeşitli vesilelerle dile getirilen bir ayrımı da burada not etmekte fayda var. Muhafazakâr basının yükselişte olduğundan bahsedilerek yaralayıcı ifadeler kullanılıyor. Aslında kural her yerde aynıdır; halk ne ise medyası da odur; o olmalıdır. Başka bir tabirle, bir ülkenin medyası başka bir vadide, ülkenin vatandaşları bambaşka bir vadide olamaz. Ayna gibidir medya; halkın rengini, kokusunu, duruşunu yansıtır. Yanlış anlaşılmasın; kalabalıkların tahakkümünden bahsedip, aydınların popülist fırtınalara boyun eğmesinden bahsetmiyorum. Zaten entelektüel bir birikim gerektirdiği için gazetecilik, yığınların dayatmasına teslim olmaz ve popülizm rüzgârıyla sürekli savrulmaz. Ancak bir milletin karakterinin tersine, onun değerlerinin aksine bir yolu da millete dayatmaz. Dünya değişiyor, Türkiye değişiyor; medya değişmez mi? Tabii ki o da değişiyor, değişecek. Bir ülke düşünün ki halkının neredeyse yüzde sekseni kendini 'sağcı, muhafazakâr vs.' olarak görsün; ama o ülkenin medyasının neredeyse yüzde sekseni de kendini 'solcu' olarak nitelesin. Tabii ki sağcılık-solculuk terimleri kitlelerin kimliklerini tam ifade etmiyor; ancak genelgeçer ibare olarak bu kelimeleri seçtiğimizde halkla medya arasında bir uçurum olduğu görülüyor. Son seçimler münasebetiyle yazarlara 'hangi partiye oy vereceksiniz?' diye soruldu ve alınan cevaplar neşredildi. Lütfen o cevapları hatırlayınız; seçim sonunda ortaya çıkan tablonun tam tersinedir. Tabii ki gazeteci istediği partiye oy verir ve onun reyi, genel sonuçları yansıtmak zorunda değildir. Ancak hemen her meselede kamplaşmaların yaşandığı bir ülkede medyanın önemli bir kısmı kendine net bir pozisyon seçiyor ve oradan keskin nişancılar gibi atışlar yapıyorsa o zaman yayıncılık adına her şeyi tepeden tırnağa yeniden düşünmek gerekiyor.

Türkiye, kendini yenileyerek ve dönüştürerek yoluna devam ediyor. Bu yolun sonu daha çok demokrasi, daha çok özgürlük. Milleti aslı faslı olmayan vehimlerle ürkütmenin, korkutmanın manası yok. Bu millet her türlü sosyal değişimi yakından takip ediyor ve tahminlerin çok ötesinde kendine göre demokratik denetimler yapıyor. Yalan haberden abartılı bilgiye kadar her şeyi birbirinden ayırıyor ve herkes için bir karne tutuyor. Rekabetin daha büyük bir çeşitlilik içinde devam edeceği yeni dönemde en güzel seçenek, gazetecilik mesleğini tastamam yapmaktır. Bunun aksini iddia etmek ya da meseleyi ideolojik kamplara doğru sürüklemek, yanlış hesap yapmaktır ve müspet sonuç alınması mümkün değildir...


Kimin iyi gazeteci olduğuna halk karar verecek

Eski bir hastalık arada bir nüksediyor ve bazı meslektaşlarımız gazetecileri tasnif etmeye kalkıyor. Gazetecinin gazeteciler hakkında not vermesi kadar komik bir şey olamaz. Adama sorarlar: 'Sen kimsin ki böyle değerlendirmeler yapma hakkını buluyorsun kendinde?' İşin daha komik olanı ise, bazı gazetecilerin, sıfırcı hoca edasıyla kasıntı yapanları ciddiye alması. Buna da gerek yok.

Gazetecilik, kamuoyu huzurunda yapılan bir meslek. Kimin ne yaptığı tarihe geçiyor zaten. Bir de kim ne kadar gizlerse gizlesin bir gün geliyor bazı gazetecilerin karanlık bazı ilişkileri gün yüzüne çıkıyor. Kim ne kadar cuntacılık yapmış, kim ne kadar derin ilişkiler gölgesinde yazılar ve kitaplar kaleme almış, kim sermaye grupları arasında gelip gittikçe kıble değiştirmiş, kim hangi insanların özel hayatına tecavüze yeltenmiş, kim ne kadar yalan yanlış haberlerin gölgesinde gündem oluşturmaya kalkmış, kim el etek öperek çalıştığı kurumla yollarını ayırır ayırmaz ağır suçlamalarla U dönüşü yapmış... Saymama gerek yok! Hata çok, tarih kaydediyor ve halk herkese bir not veriyor. Onun vereceği karar, meslektaşlar arası geyik muhabbetinden çok daha büyük bir anlam taşıyor...

zaman



Bu yazı 957 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 24 Eylül 2012 Ne gereği vardı?
    • 11 Haziran 2012 Cuntalarla nasıl mücadele edilecek?
    • 30 Nisan 2012 Şiddet!
    • 16 Nisan 2012 '28 Şubat'çılardan panik atak hamleleri
    • 10 Nisan 2012 Çin'den bakınca Türkiye'nin gücü
    • 9 Nisan 2012 Darbede tanıdığım dört subay
    • 2 Nisan 2012 Suriye İran... İşte çetin imtihan!
    • 26 Mart 2012 Terlik
    • 13 Şubat 2012 Aman dikkat!
    • 6 Şubat 2012 Bu yüzden mi susuyorsunuz?
    • 23 Ocak 2012 Hem Hrantçı hem Ergenekoncu olunabilir mi?
    • 16 Ocak 2012 Kaç kafatası bir manşet eder?
    • 9 Ocak 2012 Hesap vermek
    • 26 Aralık 2011 Çanlar Avrupa için çalarken
    • 19 Aralık 2011 Militan
    • 12 Aralık 2011 Maazallah!
    • 5 Aralık 2011 Global Ergenekon
    • 28 Kasım 2011 Dersim'den alnımızın akıyla çıkmak
    • 23 Kasım 2011 İngiltere'yi yeniden keşfetmek
    • 21 Kasım 2011 Dersim'in şifreleri

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,157 µs