En Sıcak Konular

Doç. Dr. Kemal Yeşilçimen



Doç. Dr. Kemal Yeşilçimen
0 0 0000

Küresel sağlık oyunları



• Küresel sağlık anlayışının gelişimini bilmeden, sağlık ve hayatımızı kilitleyen kara kutunun şifrelerini çözemeyiz. Hastalık üreten yaşam tarzında, tedavi etmeye yönelik bu anlayış nasıl gelişti? Küresel sağlık anlayışına yön verenler, modern toplumları bu kalıbın içine nasıl koydular? Emme basma tulumba gibi çalışan bu sistemi anlamaya çalışalım.

• Bu uzun bir hikaye: Her derdin dermanı vardı… Ancak, tedavi olmak için önce hasta olmak gerekti. Hasta olmadan bu hakkı elde edemezdiniz. Kolayca hasta olmanız için hastalık üreten yaşam tarzı size her türlü kolaylığı sağlıyordu… Sadece hasta ederken değil, tedavi ederken de şefkatli kollarını açmış bekliyordu. Çağrı çok açıktı: Hasta olmaktan ve hatta kanser olmaktan bile korkma! Geç kalmaktan kork, çünkü geciken hapı yutar.

• Sonuçta, fast-fooddan sigaraya, sağlığa zararlı katkı maddeleri ve genetiği değiştirilmiş gıdalardan alkole, çevre kirlenmesinden küresel ısınmaya kadar küresel şirketler özgürce rol alırken, küresel sağlık sektörü de tedavi etmek için fedakarca(!) çalışıyor. Emme basma tulumba gibi çalışan bu sistem, biriken servetin çok az bir kısmıyla yaşam tarzımızı istediği şekilde planlıyor. Pahalı ilaç ve teknolojiye dayalı bu cendereye girenlerde ise zaman içinde teşhis ve tedavi olmaya yönelik ‘sağlık bilinci’ gelişmiş oluyor. Bilincin temeli akıllı hasta olmaya dayanıyor. Peki, akıllı hasta nasıl olunur? İşte yaratılan bu ‘akıllı sağlık bilinci’ trilyon dolarlık sektörün can damarı ve hayat kaynağı. 


Bu dev sektör iki zengin kaynaktan besleniyor: 

Birincisi, hastalık üreten yaşam tarzının ansızın çarptığı hastalar. Takla atan taşıtların kaportacı veya hurdacıya gitmesine benzer şekilde hastane kuyruklarında ömür tüketen bu hastalar, hayatlarının kalan kısmında bu sektörün en sadık müşterileri. Kalp krizi ve felç geçirenler, şeker hastaları, aşırı şişmanlar, organ nakli bekleyen hastalar, kanser hastaları, kalp, böbrek, karaciğer yetmezliği ve daha niceleri…
İkincisi; bu çarpık, bağımlı ve tüketici hayattan korkan çekap madenleri. Bu ikinci grup, taşıtların sürekli servisten geçtiği gibi, belli aralarla çekap denilen sağlık kontrollerinden geçerek teşhis ve tedavi için her fedakârlığı yapmaya hazır.  Korku ve panik sektörünün körüklediği bu milyonlar, en pahalı cihazlar yardımıyla yapılan sayısız incelemelerin konu mankeni. Medyada gündeme gelen ani ölümler ve hastalıklar defileyi başlatmak için yeterli. Eğer her şey temiz çıkarsa bunun da ödülü var: bir şeyim yokmuş diyerek derin bir oh çeker, cebiniz hafifleyerek rahatlarsınız. Petrolden altına kadar tüm rezervler tükenirken, dünyanın bitmeyen tek kaynağı olan çekap madenleri sürekli işlenmeye hazır bekliyor. Pahalı yöntemler ve sayısız kontrollerle, ileri de çıkacak hastalıklara bu günden önlem almak akıl ve bilime uygun değil mi? Tabii ki uygun. Ancak bunun için gerekli olan yüzbinlerce doktoru ve milyarlarca dolarlık harcamayı kim karşılayacak?

• Okinawa’da olduğu gibi sağlığı koruma ve hastalık üreten akvaryumu temizleyerek 120 yaşına kadar sağlıklı ve mutlu yaşamak mümkün değil mi? Hasta olmak zorunda mıyız? Sanki hasta olmak hak ve özgürlük, tedavi olmak ise lütuf ve ayrıcalık. Kirlenmiş akvaryumda başka çıkış yok. Eğitim sistemi ve küresel medya bu sorulara karşı beynimizi kilitlemiş bulunuyor. Varsa yoksa sihirli gıdalar. Genetiği değiştirilen ve sağlığa zararlı katkı maddeleri içeren gıdalar ise tam bir muamma. Bunlara  karşı halkı kim uyaracak ve bunları kim yasaklayacak? Bunlardan bahseden yok. Çünkü bunlar reklamla yaşayan medyanın ve küresel yapının yaşam kaynağı. Kimse bindiği dalı kesmek istemiyor.

•  Kirlenmiş akvaryumu temizlemek gerekirken, içinde yaşayan balıkları önce temizlemek ve sonra tekrar kirli akvaryuma atmak ve tekrar detokslamak… Detoks ve pozitif enerji masallarıyla uyutmak, sağlıklı yaşama hakkını paraya çevirmenin en kestirme yolu. Küresel sağlık anlayışının yeni yöntemi.

•  Soluduğumuz hava zehir, yediğimiz içtiğimiz gıdalar sağlığa zararlı katkı maddesi içeriyor. Her taraftan zehir akarken, detoks yaptırmanın yararı kime? Zehirlenmeden yaşamak mümkün değil mi? Sağlık ve hayatımızı kirleten bu akvaryumu temizlemek ve akıllı filtreler takmak aklın ve bilimin gereği değil mi?  Bu soruları sormak negatif enerji yüklemek oluyormuş. Pozitif enerji yüklemenin yolu ise basit: Hastalık üreten  akvaryumu görmezlikten gelecek ve bu kirlenmiş akvaryumda yaşamaya devam edeceksiniz. Küresel köyün kavalcıları böyle söylüyor.

Küresel sağlık anlayışının şifreleri

• Küresel sağlık anlayışı, hastalık üreten yaşam tarzının daima sonuçlarıyla ilgilenir. Sonuçları düzeltmek için araştırmalar ve keşifler yapar, çözümler üretir. Çünkü sonuçlarla uğraşmak karlı bir iştir; altın yumurtlayan trilyon dolarlık dev bir sektördür. Hastalık üreten yaşam tarzının sebeplerini ortadan kaldırmak ise, altın yumurtlayan tavuğu kesmektir.

• Hastalık üreten yaşam tarzının doğal sonucu olan hasta sayısındaki patlama, trilyon dolarlık sağlık sektörünün can damarıdır. Bu verimli kaynağın değerlendirilmesi için ne gerekiyorsa yapılır, hiçbir fedakarlıktan kaçınılmaz.

• Onbinlerce doktor ithal etmekten, milyar dolarlık bilimsel araştırmalara, onbinlerce bilim adamı ve doktorun dünyanın bir ucundan öbür ucundaki kongrelere taşınmasına kadar her çeşit harcama finanse edilir. Ancak, hastalık üreten bataklığın kurutulmasına gelince, gerçek anlamda hiçbir mücadeleye izin verilemez.

• Sonucu etkilemeyen göstermelik çabalar, ‘dostlar alış verişte görsün’ türünden reklama yönelik çalışmalar vaziyeti kurtarmak için zorunludur.

• Bunların hepsi gerçektir. Hastalıklar ve sağlık harcamalarının birlikte artması yüzünden, bu sektör giderek dev bir pazara dönüşüyor. Bu trilyon dolarlık sektörün başarısı için, herkes senaryoda verilen rolleri çok iyi oynuyor, kimse bindiği dalı kesmek istemiyor.

• Sağlığa ticari meta olarak bakıldığında, bundan doğal bir şey olamaz. Neden acaba? Müşterilerini azaltan bir şirket yaşayabilir mi? Sağlığın korunması ve hastalıkların önlenmesi için gerekli harcamaları kim finanse edecektir? Ölmesini veya hastalanmasını engellediğiniz ve sağlıklı yaşamasını sağladığınız insanlardan hangi gerekçeyle para alacaksınız?

• Sağlığın korunması ve hastalıkların önlenmesinin finansmanı ayrı bir sorun, azalttığınız müşteriler nedeniyle dev bir sektörün çöküşü başka bir sorun. Trilyon dolarlık masrafları ve kayıpları kim karşılayacak?

• Araştırmaların finansmanı, getirisi olan sonuçlara dayandığı için geri dönüşü olmayan bilimsel araştırmalar bilimin çıkmaz sokağı. Risk faktörleri ve hastalıkların önlenmesi geri dönüşü yok ediyor. Bu yüzden hastalık üreten bataklığı kurutma görevini şimdilik üstlenen yok. Bu görevi üstlenmesi gereken sosyal güvenlik ve kamu kurumlarının ise ayırabileceği kaynağı yok. 

• Sektörün büyümesi ise bilimi teşvik ederken, gelişeceği yönü de belirliyor: Getirisi olan sonuçlar!  Götürüsü olan sebepler ne olacak?  Bu sorular bilim dünyasını aşıyor olmalı.

• İşte bu hastalık üreten bataklığı göz ardı ederek para getiren sonuçlarla uğraşan ‘bırakınız hasta olsunlar’ anlayışı, küresel sağlık sisteminin temel şifresidir.  ‘Erken teşhis hayat kurtarır’ kampanyalarına destek veren küresel şirketler, hastalıkların önlenmesi ve sağlığın korunması savaşına her nedense destek vermezler. Çünkü erken teşhis kampanyaları sonrası, tedavisi gereken dev bir hasta potansiyeli keşfedilir. Bu zengin maden yatağı ilaç, teknoloji ve hizmet sektörü için piyangodan çıkan büyük ikramiyedir. Satışlarda patlama yaşanır. Böylece sektör yeni bir kampanya için gerekli enerjiyi fazlasıyla toplamış olur.

Bir taraftan hastalık üreten yaşam tarzının pompalanması, diğer taraftan da bu verimli madenlerin işletilmesi küresel sistemin yaşam kaynağıdır.

• Hastalıkların önlenmesine yönelik kampanyalar bu sektör için çok zararlıdır. Çünkü hastalıkların önlenmesine harcayacağınız her kuruş müşteri azaltan bu politika sonucu boşa giderken, bırakınız satışlardaki patlamayı normal cironuz bile eriyip kaybolacaktır. Bu yüzden hastalıkların önlenmesi ve sağlığın korunması savaşını yönetmek, sivil toplum kuruluşlarına ve toplumun en büyük organize gücü olan devlete düşer.

• Aslında bu satranç oyununda yadırganacak bir durum yoktur. Yaşam tarzı dediğimiz bu hayat oyununun bir tarafında insan, toplum ve toplumun organize gücü olan ulus devletler vardır. Oyunun diğer tarafında ise insanın özgür iradesini yok ederek toplumun yaşam tarzını kendi istediği şekilde kurgulamaya çalışan küresel sistem vardır. 

• Bu mücadelede gelişmiş ülkeler dahil tüm dünya ülkeleri, kendilerini mat edecek kadar zekice hazırlanmış bir oyunla karşı karşıyadır. Bu oyunun ilk hamlesinde, toplumun beyni olan aydınlar, küresel sistemin ödül ve cukkalarıyla memnun edilir. Her çeşit yayından bilimsel çalışma ve kongrelere kadar, toplum ve devletten destek alamayan aydınlar ve bilim adamları mecburen bu desteği, ilgi ve şefkati gördüğü küresel safa geçmek zorunda kalır.

• Bu satrancın kalan hamlelerinde beyin gücünden yoksun kalan ve körebeye dönen toplum ve devletler için, küresel oyunlar karşısında mat olmaktan başka bir seçenek yoktur. Çünkü bu oyunu, beyin gücünü kendi safına çeken kazanacaktır. Ve ilk saf değiştirmeye zorlanan da toplumun organize güçleri, aydınlar ve bilim adamları olacaktır. Bu saftan sökülen her çivi, toplum ve devlet binasının çöküşü demektir.

• Özellikle en büyük değerin para olduğu, ahlak ve hukuk gibi değerlerin ise para etmediği toplumlarda, bu oyunun galibi daima küresel sistem olacaktır. Beyin gücünü kaptıran devlet ve toplumlar ise, savaş meydanında başsız kalan cengaver gibi kelle koltukta haybeye kılıç sallayacak ve oyununun son sahnesi de acıklı olacaktır. Bundan daha doğal bir sonuç olamaz.

Kaynak :
Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir? Hayykitap 9. Baskı, 2007



Bu yazı 3,707 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 21 Nisan 2017 Sömürü Sistemini Yıkmak Kolay Mı?
    • 10 Mart 2017 Bu bir Halk Devrimidir
    • 9 Şubat 2017 Bindik bir Alamete...
    • 2 Ocak 2017 Sağlıkta Milli ve Yerli Çözümler
    • 18 Kasım 2016 Neden bu kadar hastayız?
    • 19 Ekim 2016 Tarihimizle Yüzleşelim
    • 24 Ağustos 2016 FETÖ: Küresel Komplo
    • 21 Temmuz 2016 Milli Devlete Doğru
    • 1 Nisan 2016 Tatlı tatlı yemenin, acı acı geğirmesi olur
    • 9 Mart 2016 Hekimlik Öldü Yaşasın Doktorluk!
    • 14 Ocak 2016 Akademik Yozlaşma
    • 25 Aralık 2015 Bilimin Geldiği Son Nokta
    • 20 Kasım 2015 Sağlıklı Çözümü Hastalık Lobisi Engelliyor
    • 12 Ekim 2015 Aydınlar ve bilim dünyamız
    • 31 Temmuz 2015 Kahrolsun Engizisyon Anlayışı!
    • 15 Temmuz 2015 Bayram Gelmiş Neyime...
    • 2 Temmuz 2015 Bu yazıyı kalbinizle okuyun!
    • 10 Haziran 2015 Sigara ile Mücadele Böyle Olur mu?
    • 3 Haziran 2015 Sağlıkta Devrim
    • 21 Mayıs 2015 Sağlık ve Özgürlüğün Gaspı

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,901 µs