En Sıcak Konular

Leyla İpekçi


Leyla İpekçi
0 0 0000

Kalpler ittifakı



Ne zamandır konuşamıyoruz birbirimizle… Böyle miydik hep… Sırtımızı dönüp gittiklerimizin, uzaktan bakıp niyetini okuduklarımızın kalplerinin hükmünü, bütün sihirbazlığımızı kullanarak bir çırpıda verdik.
Bazen de onlar iç terazilerine hileli ağırlık koydular pişkince.

Şimdi hep birlikte hayali iskeletler arasında tökezlemeden dolaşıyoruz. Toprağın altında bayrağa sarılmış gencecik bedenlerin kanı henüz kurumadan daha çok kin istiyorlar bizden. Bu ahlaksız çağrıya teslim mi olacağız? Bizi birbirimize kışkırtarak yaratılan yeni kin ve intikam çağrıları arasında, bir engelli koşudaymış gibi ilerlerken nereye, hangi sağlam ‘merci’ye başvuracağız?

Saldırganlık ve zulüm karşısında direnenlerin uzaktan kumandalı mayınlarla, insansız füzelerle katledilişi karşısında hakkı savunan sahih bir dil geliştirmenin önemini idrak etmek zorundayız. Vahşet ile direnme arasında öyle bıçak sırtı bir ayrım var ki, hakikati ölçebilecek yegâne terazi burada kuruluyor işte. Görünmez iç âlemlerimizde. Bu sınava teker teker gireceğiz.

Haklı olmanın sınavı

Hakkı savunurken intikam ve öfkenin kıpkızıl ateşiyle yakmaktan başka bir savaşma biçimi daha vardır çünkü. Geçen hafta da diyorduk bunu. Gelecek hafta, gelecek ay da diyeceğiz. Gerekirse yalnızca bunu söyleyeceğiz. İçimizde varolan bu katışıksız bilgiyi ısrarla hatırlayacağız.

Devletlerin aygıtsal hesapları olabilir, vicdanı yoktur çünkü onların. Ama bizler hepimiz tekiliz, bir arada da olsak aslında kendi nefsimizle mücadele etmekteyiz. Vicdana düşen sorumluluk da bireyseldir. Niyetimizin ne olduğunu bilmeden sürdürdüğümüz mücadelelerde hakkaniyetli davranma ihtimalimiz nasıl da azalıyor, az ya da çok tecrübe etmişizdir. Ne için mücadele ettiğimizi hiçbir zaman unutmayacağız bu yüzden.

Niyet: Yalnızca bilinç demek değildir, akleden kalbin sesidir aynı zamanda. Onu duyacağız. Gerektiğinde zor durumda bıraktığımız öteki’ne kendi ellerimizle teslim edeceğiz haklılığımızdan bir tutam. Küle dönmüş haklılıklar. Bazen hakikate daha çok hizmet ederler. Öğreneceğiz.

Ahiler gibi haklı iken karşısındakinden özür dilemeyi, kanlı bıçaklısını, katilini affetmeyi, güçlü durumda iken merhamet etmeyi, bela geldiğinde şükretmeyi ve nimet geldiğinde paylaşmayı bilen insanlar olup iyiliği çoğaltacağız. Kimsenin, hiçbir gücün, bizden çekip alamayacağı,- çalamayacağı bir kudret biriktireceğiz böyle. Kalbiyle bakanların zorbalık dolu dünyaya bıraktığı iyilik. Bundan daha güçlü bir ordu var mı?

Birtakım ulu değerlerden bahsediyorlardı bize. Onların kutsallığına öylesine süslü propagandalarla ikna edilmişiz ki, insanlığın ezeli tabiatına kodlanmış asıl erdemleri yok ettik, harabeye çevirdik sanmışız. Bu yüzden barışmak istemiyorduk bazen biz de. Sırf haklılığımız daha çok sürsün diye kavga etmeyi, didişmeyi, kışkırtılmayı sürdürmek istiyorduk. Nefsimiz doymuyordu bir türlü. Hazır haklıyken savunduğumuz ideoloji de kazansın, siyasi olarak bağlandıklarımız da bu haklılıktan nemalansın diye uğraşırken kimi kandırmaktayız? Bu tam da kendimize zulmetmek değil mi?

Oysa ölürken de, öldürülürken de her daim oradadır bizi biz yapan asli değerler. Yeniden işitmek için belki de en çok ihtiyacını duyduğumuz bir kalpler ittifakıdır. Dünyada kendini teşhir ederek varolan kötülüğe karşı kendini gizleyerek vareden iyiliği savunacağız. Güzel olarak yapacağız bunu. Hayata birlikte çoğalacağımız bir güzellik bırakacağız. En kıymetli mücadele bu olmalı diyeceğiz.

Sınav yalnızca haksızken değil, haklıyken de sürmektedir. Unutuyoruz. Nefsimizin rızasına yenik düşüyor, hakkı hak adına değil, nefsimizin rızası adına savunabileceğimize kendimizi inandırıyoruz. Bu da bir başka batıl inanç değil midir eninde sonunda? Hak ile batılı ayırmakta zorlandığımızda dönüp kendi içimize bakacağız, kalbimizi işiteceğiz.

Barış kelimesi bilinçaltımızda neredeyse bir başka ihanet biçimi, bir ‘hainlik bildirgesi’ gibi kodlanmış. Küçük düşmekten korkuyoruz bu kelimenin karşısında. Belki savaş tacirlerinin, kan ve kin kışkırtıcılarının, hamasi siyasetlerle kitleleri azdırarak ideoloji oluşturanların pek bir çıkarı yok barıştan. Barışın gönüllüleri karşısında belki savaşın profesyonelleri çok daha fazla.

Barışın dili

Ama kalbiyle yaşayanlar için ilkokul çocuklarını sınıflarından çıkarıp öfke ve lanet yeminleriyle meydanlarda yürütmekten ve ellerine oyuncak tabanca verip slogan attırmaktan çok daha sahici bir dil mevcut. Çocukların da anlayabileceği bir dil üstelik bu. İnsanın fıtratında zaten varolan, asıl konuştuğumuz dil.

Bizi birbirimize düşürmeye kalkışanların karşısında ısrarla direneceğimiz, onlar anlamasa da bizlerin aramızda konuşmadan iletişim kurabileceğimiz bir dil bu. Haykırışla, tehditle, hakaretlerle konuşulmuyor belki barışın dili. Belki barış isteyenlerin adı hemen bölücüye, haine, şerefsize çıkıyor ama onun dili hepimizin dağarcığında kayıtlı.

Kalpler ittifakı evet tam da bugünlerde kurulacak. Nifak tohumlarının, emperyalizmin, işgal ve terörün ortasında insan kalma savaşı verirken kurulacak. Barışın diliyle bazen haykırarak bazen susarak konuşacağız. Hakikat ile adalet arasında şaşmaz bir terazimiz var. Korku ile umut arasında. Yeniden diriliş için. 

zaman pazar
 



Bu yazı 897 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 10 Haziran 2008 'Temel ilkelerin iktidarı'yla evrensel adalet mümkün mü?
    • 3 Haziran 2008 Barış Meclisi'nde, barışın ortak diliyle
    • 27 Mayıs 2008 Adaletin merkez ve çevresi
    • 20 Mayıs 2008 Güneydoğulu dillerde yaşamak
    • 13 Mayıs 2008 Orta Anadolu; Modern yerellikler, çoğul kimlikler
    • 6 Mayıs 2008 Asıl gayrimüslimler çekti bu ittihatçı zihniyetten!
    • 29 Nisan 2008 Adaleti hangi dil ile talep edebiliriz?
    • 22 Nisan 2008 Özgürlük ve barıştan korkanların 'Tam bağımsız Türkiye'si
    • 15 Nisan 2008 Hakikat, ideolojik birimlerle ölçülemez
    • 8 Nisan 2008 İktidardan indiriliş öyküleri: Hep aynı kelimelerle
    • 30 Mart 2008 Ateş ve bahçe
    • 25 Mart 2008 Taraf gazetesi nasıl 'İslamcı ve AKP yanlısı' oldu?
    • 11 Mart 2008 Zalimin diliyle hakkı savunmak
    • 4 Mart 2008 Üniversiteye tarikatlar girecek diye çeteler mi girsin?
    • 19 Şubat 2008 Başörtülüler 'herkes için özgürlük' isteyince...
    • 12 Şubat 2008 Korku tutsaklığından özgür düşünce çıkar mı?
    • 5 Şubat 2008 Ilımlı İslam, laiklik ve 'emperyalizm işbirlikçileri'
    • 31 Ocak 2008 Halkların 'kendi olma özgürlüğü'
    • 29 Ocak 2008 Türbandan korkanlar neden adaletsizlikten korkmuyor?
    • 27 Ocak 2008 Biricik olmak

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,385 µs