En Sıcak Konular

Leyla İpekçi


Leyla İpekçi
0 0 0000

Vahşi liberalizmin emperyalizmle imtihanı



Kaz Dağları'nı iş makineleriyle delik deşik ederken, ağaçları kontrolsüzce keserken sadece sondaj çalışması yapıyoruz, diyenler evet elbette doğru söylüyorlar.
Fakat sadece sondaj çalışması yapmak ne demektir, neye yol açacaktır, bu çalışmalar yürütülürken tatlı su kaynaklarının üzerinde belirdiği söylenen yağ tabakasının nedeni nedir? Bunları sorgulamaya başladığınız vakit madenciliğin öneminden ve ekonomimize yapacağı katkılardan bahsedilmeye başlanıyor ve mevzu bir milli menfaat olarak yansıtıldığı için susmak zorunda kalıyorsunuz.

Altın arama faaliyetleri bugünün küresel güçleri tarafından sömürülen bir dünyada uluslararası şirketlerin kâr arayışından bağımsız ele alınamayacak durumda. BM raporlarından öğrendiğimize göre "dünya nüfusunun onda biri dünya kaynaklarının yüzde 99'unu alırken, geri kalan onda dokuz nüfus kaynakların ancak yüzde birini paylaşmak zorunda kalıyor."

Dünyanın nimetlerini paylaşanların kimler olduğuna baktığımızda bu ülkelerin aynı zamanda öznesi belirsizmiş gibi duran küreselleşme sürecini de yöneten başaktörler olduğunu görüyoruz. Bir başka deyişle bu baş sömürücüler: Kuzey Amerika, Avrupa ve yüksek gelirli bazı Asya Pasifik ülkeleri.

Tarlaların hızla beyaz eşya dükkânına dönüştürüldüğü ve dünyanın her yerinde aynı kentselleşme projelerinin desteklendiği bir ortamda, hep aynı küresel güçlerin kârlı çıkmasını hiç sorgulamayacak mıyız? Kırsal hayatın, yerel özelliklerin fütursuzca küçümsendiği, evrensellik adı altında sunulan kimi değerlerin tek tip bir gelişme modeline heba edildiği bir dünyada 'köylü' olmak, tarlayla, hayvanla uğraşmak gençlerin hayallerini süslemiyor artık. Kaz Dağları'nda kuşa böceğe havaya bakacağına altın arama şirketinde günde ucuza çalışmaya razı olacak gençlere kim karşı çıkabilir?

Oysa altın bulunsa bile toprak nefes alamadıktan, ağaç yaşayamadıktan, sular kirli aktıktan sonra ekonomimiz kalkınmış kime ne refah sağlayacak? Altın değerindeki toprağa suya havaya canımız gibi bakmamız gerekirken, küreselleşme ve kapitalizmin vahşi tüketim ve kâr hırsını körüklemesi karşısında 'bir avuç çevreci' olarak algılanıp marjinalize edilmenin bedelini çocuklarımız, torunlarımız misliyle ödemeyecekler mi?

Günümüzde kontrolünden çıkmış bir küresel kapitalizmin sunduğu değerler, insanlığın evrensel değerlerinden giderek kopuyor. Masumiyet, dayanışma gibi insanı insan yapan erdemler karşısında küresel ahlakın giderek hiçbir sözü kalmadığına tanıklık ediyoruz. Bir zamanların "bırakınız yapsınlar" sözünün giderek suiistimal edildiği, buna karşılık tahakküm ve zorbalığın ise giderek meşrulaştığı bir dünyada: Artık kâr etmek için her yol mubah kabul ediliyor. Böylesine kontrolsüz bir kapitalizm ve liberalizm anlayışı ise dünyanın son kalan zenginliklerini kendine katmak için ezici çoğunluğu sömüren emperyalist ülkelerin işbirlikçisi olmak anlamına gelmiyor mu?

Bugün dünya altın rezervlerinin yarısından fazlasını barındıran Afrika, çokuluslu altın üreticilerinin cirit attığı ama diğer yandan yerli halkların günde bir doların altında kendi topraklarında çalıştırılmak koşuluyla sömürüldüğü bir kıtaya dönüştü. Bunca altın zenginliğine rağmen hâlâ neden bu kadar fakirlik olduğunu sorguladığımızda:

Yerlilerin topraklarında bin senedir yetişen bir bitkinin peşinde koşan çokuluslu ilaç şirketlerinin kazançlarını. Bilgisayar, cep telefonu gibi sektörlerde rekabet edebilmek için yerlilerin en şifalı ağaçlarını kesenleri. Petrol için işgal eden ve terörü destekleyen kan tacirlerini de sorgulayabiliriz belki. Böylelikle bugün bize milli kalkınma adına dayatılan sondaj çalışmaları karşısında sessiz durmamızı bekleyenlere Kürşat Bumin'in Afrika örneğine dair şu sözlerini de hatırlatabiliriz:

"Onca altın nereye gitti, nereye uçtu, bilene aşk olsun. Verdiği kredilerle dünyadaki altın üretimini destekledikten sonra üretilen altınları kasalarına istifleyen Royal Bank of Canada, Union des Banques Suisse ya da Societe General gibi büyük bankalardan başka yere değil herhalde."

zaman



Bu yazı 866 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 10 Haziran 2008 'Temel ilkelerin iktidarı'yla evrensel adalet mümkün mü?
    • 3 Haziran 2008 Barış Meclisi'nde, barışın ortak diliyle
    • 27 Mayıs 2008 Adaletin merkez ve çevresi
    • 20 Mayıs 2008 Güneydoğulu dillerde yaşamak
    • 13 Mayıs 2008 Orta Anadolu; Modern yerellikler, çoğul kimlikler
    • 6 Mayıs 2008 Asıl gayrimüslimler çekti bu ittihatçı zihniyetten!
    • 29 Nisan 2008 Adaleti hangi dil ile talep edebiliriz?
    • 22 Nisan 2008 Özgürlük ve barıştan korkanların 'Tam bağımsız Türkiye'si
    • 15 Nisan 2008 Hakikat, ideolojik birimlerle ölçülemez
    • 8 Nisan 2008 İktidardan indiriliş öyküleri: Hep aynı kelimelerle
    • 30 Mart 2008 Ateş ve bahçe
    • 25 Mart 2008 Taraf gazetesi nasıl 'İslamcı ve AKP yanlısı' oldu?
    • 11 Mart 2008 Zalimin diliyle hakkı savunmak
    • 4 Mart 2008 Üniversiteye tarikatlar girecek diye çeteler mi girsin?
    • 19 Şubat 2008 Başörtülüler 'herkes için özgürlük' isteyince...
    • 12 Şubat 2008 Korku tutsaklığından özgür düşünce çıkar mı?
    • 5 Şubat 2008 Ilımlı İslam, laiklik ve 'emperyalizm işbirlikçileri'
    • 31 Ocak 2008 Halkların 'kendi olma özgürlüğü'
    • 29 Ocak 2008 Türbandan korkanlar neden adaletsizlikten korkmuyor?
    • 27 Ocak 2008 Biricik olmak

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,174 µs