1 Mart’ta meclis o tezkereyi reddettiğinde Amerika ile ilişkilerin öneminin farkında olan isimler “bundan sonra ne olacak” sorusuna odaklanmıştı. İlk başlarda bu soru haklılık payı taşıyordu elbette. Türkiye 1 Mart’ın bedelini çuval olayı, işgalin ilk iki yılında Irak’tan uzak tutulması ve Kuzey Irak Kürt yönetiminin kazandığı avantajlı durumla zaten ödedi. Ancak Irak’ta değişen konjonktür, ABD’nin işgalin ikinci yılından sonra ‘yenilgi’ duygusuna kapılması Türkiye’yi de sürece katmasıyla sonuçlandı. 1 Mart'ın psikolojik etkisi hafızalarda tazeliğini koruyabilir, ancak stratejik olarak o defter kapandı. Çünkü şartlar değişti... Örneğin 1-3 Kasım tarihlerinde yapılacak Genişletilmiş Irak’a komşu ülkeler toplantısı… 1 Mart'ın intikamı düşünülseydi Türkiye'nin fikir babalığını yaptığı ve inisiyatif aldığı bu süreç başlayabilir miydi? Biraz geriye gidersek daha önce İstanbul’da yapılması planlanan ancak son anda Kahire’ye alınan ilk toplantı Türkiye’nin sürece çoktan dahil olduğunun önemli bir göstergesiydi.
Dolayısıyla şu anda artan terör saldırılarının hala 1 Mart ile ilişkilendirilmesi bir hata. ABD’nin hala 1 Mart’ın intikamını aldığı şeklindeki iddia Irak’ta ve bölgede değişen konjonktürün doğru okunmadığı şeklinde bir intiba uyandırıyor bende. Ne Gabar’da ne de Dağlıca’da 1 Mart’ın bedelini ödedik biz… Ne de ABD’nin PKK’ya bir türlü dokunamaması meclisten geçmeyen tezkereye yönelik bir intikam duygusu taşıyor. Dediğim gibi konjonktür değişti. Önümüzde yeni hedefler, yeni hesaplar var...
Olan şu: Bugünlerde yaşadıklarımız 1 Mart öncesi ile aynı. Yani yaşadıklarımız tezkere sonrasına değil öncesine tekabül ediyor.
1 Mart öncesinde yapılan hesapları hatırlayın: ABD Türk topraklarını kullanarak Irak’ın kuzeyinden cephe açacak, Türk askeri de birlikte Kuzey Irak’a girecekti. Savaş boyunca Türkiye’nin Kuzey Irak’ta kalması yüksek ihtimaldi. Hem Kuzey Irak güneyden ya da üçüncü bir ülkeden (muhtemelen İran) gelecek saldırıya karşı korunma altına alınmış olacak hem de ABD Saddam güçlerinin iki cepheye bölünmesiyle rahatlayacaktı. Ancak bu hesaplar Meclis’ten geçmedi. Doğru ya da yanlış o karar alındı.
1 Mart tezkeresinin geçmesi için Amerikan yönetiminin elinden geleni ardına koymadığını biliyorum. Şimdi eğer herkesin inandığına inanacak, herkesin söylediğini söyleyeceksek, ABD PKK vasıtasıyla Türkiye’yi tekrar Kuzey Irak’a çekmek istiyor. Bu iddiayı sık sık televizyonlardan duyuyoruz. Uzmanlar PKK’nın bir araç olduğu yorumunu yapıyor. Devletin üst kademesi PKK’daki ABD silahlarından bahsediyor, kulislerde PKK’ya verilen ABD-İsrail eğitiminden bahsediliyor. Bu iddialar doğruysa, yani artık herkesin dillendirdiği, resmi çevrelerde de konuşulan bir gerçekse bu biz 1 Mart’ın öncesine dönmüşüz demektir. Bu sonuç 1 Mart öncesinde bizi Irak’ta görmek isteyenler tekrar görmek istiyor anlamına gelir.
Aslına bakılırsa istiyorlar da… O dönemin Amerikan yönetimi üzerindeki en nüfuzlu kesimi neo-conlardı. Irak savaşının da mimarı onlar… Geçtiğimiz gün neo-conların Türkiye’de tanınan ismi Michael Rubin’i izlerken “neo-conlar Türkiye’yi Kuzey Irak’ta görme isteğinden vazgeçmemiş” diye düşündüm. Çünkü Rubin Barzani’ye karşı ağzını köpürterek konuşuyordu. Bugün Hürriyet gazetesinde yer alan bir haber de bu kanımı güçlendirdi. İsrail Altyapı Bakanı Eliezer Türkiye’ye sesleniyor ve “Türkiye’nin her türlü nefsi müdafaa hakkı vardır. Dünyada kimse buna itiraz edemez. Her gün 2-3 intihar saldırısı yaşayan bir ülke olarak terörü iyi biliyoruz. Türklerin hislerini anlayabiliyorum. Ankara’nın her türlü kararını destekliyoruz” diyor.
Söylediğim gibi yaşadıklarımız 1 Mart’ın intikamı değil. Bir dejavu bu: 1 Mart öncesi hesaplara tekrar döndük. Hesap Türkiye’yi Kuzey Irak’ta görmek gibi… Bir galat-ı meşhur değilse eğer bu fikrin üzerinde neredeyse herkes hemfikir. Ancak hesap bu olsa da amaçlar farklılaşmış görünüyor. Çünkü artık ortada hedef alınacak ne bir Irak ne de bir Saddam yönetimi var. Şu an yaşadığımız 1 Mart öncesi atmosferin hedefi başka… Dünya sayfalarını biraz karıştırdığımızda Bush ve Putin’in bu sıralar en çok neyle uğraştığını görebiliriz. İşte bu yüzden 1 Mart’ın intikamı değil bu yaşadıklarımız. Artan terör, 1 Mart öncesinde diplomasi imkanı olan Türkiye’ye büyük pazarlıkta düşünme fırsatı vermeme amaçlı. Düşünmeden Kuzey Irak’a girmesini sağlama odaklı. Büyük pazarlık ise şu an Tahran üzerine yapılıyor.
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle