PKK'nın kanlı eylemleri, ülke çapında şok, elem, teessür ve bunların sinerjik etkisiyle müthiş bir öfke dalgasına yol açtı. Tepki veren kalabalıkların içinde ve önünde faaliyet göstermek isteyen "provokatörler"e, "yangına körükle giderek" ekranlarda "reyting", yazılı basında "tiraj" artırmak hesabındaki sorumsuz kalemlere ve medya yöneticilerine gün doğdu.
Bu arada, siyasi iktidar ile hesaplaşmak, onu zayıflatmak isteyen, 22 Temmuz ile ardından 28 Ağustos'ta Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesini sindiremeyenler için tekrar sahneye çıkmak ve bir türlü "siyasi gerilla savaşı" yürütmek isteyenler için ise fırsat doğdu.
Bir başka deyimle, ülke içi iktidar savaşının "cephe"si değişti. "Başörtüsü"
ve "Malezyalılaşıyor muyuz?" cephesinden, PKK üzerinden verilen "Haydi Kuzey Irak'a; Barzani'yi yok edelim" cephesine geçildi. Savaş, aslında, aynı savaş.
Oysa, belki garip gelecek ama Türkiye, 21 Ekim Pazar sabahına kanlı PKK eylemiyle şok içinde uyandığından şu an itibarıyla çok daha "avantajlı" ve "iyi" durumda. Bunun en çarpıcı göstergesi, önceki gün Londra'da Başbakan Tayyip Erdoğan ile yeni İngiltere Başbakanı Gordon Brown arasındaki görüşmenin ardından ilan edilen "Türkiye-Birleşik Krallık Stratejik Ortaklık Belgesi".
*** *** ***
Downing Street 10'da yani İngiltere başbakanlık makamı ve ikametgahı olan o tarihi ve ünlü mekanda, Erdoğan ile Brown'ın ortak basın toplantısını, özellikle Gordon Brown'un açıklamalarındaki "vurgu"yu izlerken ve dinlerken, Türkiye'ye İngiltere'nin verdiği adeta kayıtsız-şartsız desteği, hiçbir ülkeden bu güçte ve boyutta alamayacağının, bunun "siyasi önemi"nin farkındaydım.
Türk medyasına ve kamuoyunda esen rüzgarlara bakıldığında, bunun farkında olanın çok sayıda olmadığının da farkındayım ama "gerçek" değişmiyor.
İngiltere ile tam da şu ortamda ve dönemde ulaşılan nokta, hem çok önemli ve hem de Türkiye'nin terörle mücadelede "uluslararası profil"i bakımından çok değerli.
İngiltere'nin dünyanın en etkili ülkelerinden biri olması bir yana, İngiltere ile "stratejik ortaklık belgesi" imzalayabilmek, AB'nin "büyükleri"nden biri olan İngiltere'nin ABD ile, İsrail'in bile sahip olamadığı "özel ilişkileri"nden ötürü, "Atlantik yolu"nu "elinizi daha da güçlendirerek yarılamak" demek.
Gordon Brown'un, "PKK ve bağlı kuruluşları"nı "terörist" olarak gördüğü ve bu arada Türkiye ile PKK'ya karşı "işbirliği"ni "artıracağı"na dair sözlerinin "tercümesi"ni, Erdoğan-Brown görüşmesine katılmış olan üst düzeyli bir İngiliz yetkiliye sordum. PKK isim değiştirse bile, onun ve çeşitli kollarının, İngiltere tarafından "terörist" görüleceğini, bu arada İngiltere'nin "somut hedeflere yönelik olarak istihbarat ve lojistik destek vereceği" anlamına geldiğini söyledi.
Irak'ta PKK hedeflerine karşı girişilecek bir "askeri operasyon" için gerekli hatta zorunlu "siyasi ve diplomatik altyapı"nın hazırlanması bakımından, son derece önemli bir ziyaretti Tayyip Erdoğan'ın Londra temasları...
*** *** ***
Başbakan Tayyip Erdoğan'ı "İngiltere seferi" boyunca, PKK konusunda kararlı ama bir yandan da, aklını, sağduyusunu, serinkanlılığını yitirmemiş ve "ulusalcı isteri krizi"ne tutulmamış gördüğümü ve esas olarak "doğru bir siyasi hatta" yol aldığını belirtmeliyim.
Tayyip Erdoğan, Iraklı Kürt liderlerine (Talabani ile Barzani) kuşku beslemekle ve hatta hissedilir ölçüde kızgın olmakla birlikte, sapla samanı karıştırmıyor, atın önüne arabayı koymuyor. Her vesile ile, Tezkere'de de ifade edildiği gibi hedefi PKK olarak belirlemeye ve dolayısıyla "küçültmeye" ve tecrit etmeye özen gösteriyor.
Aylardır siyasi iktidara karşı sistemli bir "yıpratma savaşı" sürdüren medya kalemlerinin ve muhalefet partilerinin söz birliği etmişcesine, Türkiye'nin terörle mücadelesini "Barzani'ye saldırmak" ve bu çerçevede "Kuzey Irak'ı işgal etmek" zorunluluğu gibi sunanların kendisi için serdiği tuzağa düşmemeye kararlı gözüküyor.
Bu çevreler, Tayyip Erdoğan'ın kendi "tuzak önerileri" yönünde davranmadığını gördükçe, toplumun birbirine girmesine, Türkiye'nin dokusunun parçalanmasına yol açabilecek "provokasyonları"nı "sağduyu ve akıl barajının kapakları"nı açarak, "öfke seli"nin siyasi iktidarı altına almasını kışkırtacak şekilde gündeme getiriyorlar. Bazı gazete başlıkları, kimi köşe yazarlarının hamaset dolu lise kompozisyon ödevlerini hatırlatan makaleleri, ekranlara yansıtılan görüntüler, söz konusu "provokasyon"un araçları.
O nedenle, RTÜK'ün bu tür yayınlara karşı aldığı tavrın, "ifade" ya da "haber alma özgürlüğü"nün kısıtlanmasıyla ilgisi yok. Toplumun birbirine düşürülmesini ve ülkenin tehlikeli biçimde ruhen bölünmesinin önüne geçmekle ilgisi var.
Tekrar edelim: Tayyip Erdoğan'ın Londra seferinin ve İngiltere ile imzalanan "Stratejik Ortaklık Belgesi"nin ardından, Türkiye, PKK ve terörizmle mücadelede, 21 Ekim sabahına oranla, daha iyi ve daha güçlü bir konumda...
referans
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle