Hamaset edebiyatından oldum olası hazzetmemişimdir…
Aklın yerini duygular aldığı zaman ortaya nasıl bir yıkıcılığın çıktığını, gerek dünya tarihindeki gerekse politika içindeki sayısız örnekten bilirim…
Bu yüzden, özellikle kritik konularda sağduyudan ayrılmamaya gayret sarf ederim… Ama şunu da bilirim ki, durum her zaman böyle olamıyor…
Hele de içimiz yanar, yüreğimiz parçalanırken!
* * *
Yine bu toprağın kınalı kuzuları, ebediyette en üst ve asil makam olan şehitliğe, kahpelerin hain pususu sonrasında uzandılar…
Aynen, bu ülke için bundan sonra başka kınalı kuzuların da hiç düşünmeden şehitlik şerbetini tadacakları gibi!
Bu yüce makama ulaşmanın onurunu gölgelememek için, yüreğimden ve kalemimden döküleceklere mümkün olduğunca gem vurmaya çalışacağım…
Ne hem maaşlarını bu milletin parasından alan hem de bölücü terör örgütünün siyasi kanadı olarak bu ülkeye ihaneti Türkiye Büyük Millet Meclisinin içine kadar taşıyanlardan,
Ne ailelerinin ve kendilerinin siyasi geçmişleri belliyken, yine de iktidar partisinin belkemiğini oluşturmalarında sakınca görülmeyerek en üst makamlara kadar getirilenlerden,
Ne yüreğiyle de diliyle de ben “Türküm” diyemeyen ve bunun yerine başka kavramlar ikame etmeye çalışan Türkiyeli(!) başbakandan,
Ne bir önceki kahpe saldırı sonrasında kaleme aldığım “bayram gelmiş neyimize” başlıklı yazımda, ya DTP ile PKK’yı ya da Türkiyeli başbakanı hedef almama kızan ve cevaben yazdığı yorumda “ağzımdan köpükler saçarak herkesi hain ilan ettiğimi” söyleyen ve şehitlere yönelik güzel sözlerimi “ölüsevicilik” olarak niteleyen Nadir Emre adlı okurdan,
Ne de bu ülkenin en temel sorunu olan ayrılıkçı terörün önüne türban konusunu koyarak, giderek siyasallaşma eğilimi içine giren ve bazı alanlardaki önceliklerini karıştıran bu ülkenin en temel kurumundan bahsedeceğim….
* * *
Daha fazla bir şey söylemek ya da yazmak istemiyorum…
Zaten, bu ülkenin asil şehitlerine ithafen söylenecek sözler için tüm kahpelerin kanları mürekkep olsa da yetmez…
Ki onlar, çok kısa bir süre sonra bu coğrafyada tarihin yeniden yazılmasına, şehitlik makamından şahitlik edecekler…
Ki onlar, hiçbir zaman unutulmayacak kahramanlar olarak, sonsuza kadar Türk tarihinin altın sayfaları içinde yer alacaklar…
Ki onlar için, “kahramanlık” başlığı altında yazılmış büyük üstat Nihal Atsız’ın o muhteşem dizeleri varken, başka söze de gerek yok!
* * *
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.
Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.
Yırtıcılar az yaşar... Uzun sürmez doğanlık...
Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık.
Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık;
Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Bunun için ölüme bir atılış gerekir.
Atıldıktan sonra bir daha dönmemektir...
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle