En Sıcak Konular

Engin Ardıç


Engin Ardıç
0 0 0000

Kafam karıştı



Hilmi Paşa gene konuşmuş... Elbette, konuşmak için bir emekli memur gazetesini tercih etmiş. Yok, işkencecileri bağışlayanı değil, daha ılımlı ve sıkıcı olanı. Tiraj alanı değil, tiraj kaybedeni.

Aslında ben de şimdi suç işledim, çünkü soyadı kanununa göre “bey, ağa, paşa” gibi ünvan ve lakapların kullanılması yasaktır. Dolayısıyla, Hilmi Paşa yoktur, Orgeneral Özkök vardır. (Bir başka Özkök’le karıştırmayınız, o karacı değil, denizci! Amiral gemisinin çarkçısıdır. Çok iyi dönüş manevrası yapar, iyi ki şimendiferci değil, o zaman kaydırma ve atma manevra yapacaktı ama bazı istasyonlarda yasaktır.)

Hilmi Paşa’dan, bazı Kemalistler, ciddi olarak nefret ediyorlar. Hatta kendisiyle “Hilmi Bey” diye dalga geçenler bile çıkmıştı...

Niçin? Vakt-i zamanında darbe yapmadığı için!

Bunu Hilmi Paşa da çok iyi biliyor, fakat adlı adınca söyleyemediği için “takiyyeci Atatürkçüler” diye bir eleştiri getiriyor. “Kendini Atatürkçü diye niteleyen bir kesimin, hükümetle kamuoyu önünde kavga eden bir genelkurmay başkanı istediğini” söylüyor. Meseleyi azıcık yumuşatıyor.

Haklı mıdır? Nokta Dergisi’nin davası bitince anlayacağız. Alper Görmüş hüküm giyecek mi, giymeyecek mi, ona bakacağız!

Bunlar “netameli” konulardır, fazla kurcalamaya gelmez, fakat eşek olmayan herkes de neyin ne olduğunu bilir.

Her neyse, ben gene tarihe döneyim de başıma dert almayayım: Hilmi Paşa, “İttihat ve Terakki’nin neye mal olduğunu” hatırlatmış, o sözde Atatürkçü’lere...

Yani, askerin politikaya karışmasının memleketi nasıl batırdığını hatırlatıyor.

Fakat, çözüm olarak da, Atatürk’ün Anadolu’ya geçince üniformasını çıkarmış olmasını gösteriyor.

Yeni meclis tarafından hemen başkomutan atanmak üzere! Ve de, “binaenaleyh bırakamazdım, bırakmadım, bırakmayacağım” diyerek bırakmamak üzere!

Eski devletin üniformasını çıkarıp yepyeni bir devletin üniformasını giymek, ordunun politika dışı tutulması mı oluyor?

Askerin politikaya karışmasına en başından, taa Balkan Savaşı günlerinden beri şiddetle karşı çıkan iki kişi var, Mustafa Kemal ve Mustafa İsmet, ikisi de asker!

Kaldı ki, daha önce, İstanbul’a gerici ayaklanmasını bastırmaya gelen Hareket Ordusu’nun kurmayı da Mustafa Kemal’in ta kendisi!

Atatürk cumhuriyetten sonra da bu ilkesini ısrarla uygulamış, komutanlara “ya ordu, ya meclis” demiş, siyasete gireceklerse emekli olmalarını şart koşmuştu... Bu, hemen herkes tarafından o günden beri büyük övgüyle karşılanmıştır. Fakat bu ilkenin aslında muhalefeti susturmak, Kâzım Karabekir, Ali Fuat, Refet ve Rauf gibi eski arkadaşlarını “pasifize etmek” amaçlı olduğu ısrarla gözlerden kaçırılır.

Yani İsmet Paşa da birdenbire sivil oluverdi. Utanmasalar Milli Şef’e baytar emeklisi diyecekler neredeyse...

Aynı şekilde, birdenbire Cemal Gürsel de, İzmir’den uçakla Ankara’ya getirtilip cuntanın başına geçirilen komutan olmaktan çıkıverdi, sivil cumhurbaşkanı oluverdi.

Keza Cevdet Sunay... Keza Fahri Korutürk... Keza Kenan Evren... Asker politikaya karışmamış oluyordu! Operasyon başarıyla sonuçlanabilseydi, Faruk Gürler de sipsivil bir cumhurbaşkanı yapılacak, asker politikaya hiiiç mi hiiiç karışmayacaktı!

Beş darbe, üçü “kafadan”, biri post-modern, bir de elektronik muhtıra, asker karışmıyor.

O zaman o ilkeyi şöyle mi tercüme edelim: Asker politikaya karışabilir, hatta ülkeyi de yönetir, fakat buna bir kılıf uydurmak şartıyla!

Şöyle mi çevirelim: Ben ve İsmet karışırız, başkası karışamaz!

Bu çelişkileri hangi “fikir yazarı” çözebilecekse çözsün de bana göstersin bakayım. Ben yazar olmadığım, kasap çıraklığından geldiğim için, içinden çıkamıyorum. Kim neye karışır bilemem, benim de kafam karışıyor.

Akşam



Bu yazı 999 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 26 Eylül 2012 Tayyip gitsin de Hitler mi gelsin?
    • 15 Ağustos 2012 Atraksiyon
    • 29 Temmuz 2012 Akşam diyordun Abbas
    • 23 Temmuz 2012 Özeleştirini yap Kemal arkadaş!
    • 16 Temmuz 2012 Fransa'nın Kılıçdaroğlu'su
    • 15 Temmuz 2012 Onları geri kazanalım
    • 4 Haziran 2012 Ay birbirinizden farkınız mı vardı?
    • 26 Mayıs 2012 İç savaş istediklerini söylemiştim
    • 29 Nisan 2012 Coşku duyulacaaak... Duy!
    • 13 Nisan 2012 Osmanlıca dersi de konulsun
    • 8 Nisan 2012 Osmanlı'da garaj mes'elesi
    • 23 Mart 2012 Hatırlayalım hatırlatalım
    • 7 Mart 2012 ''Haybeden Şef Gezisi''
    • 29 Şubat 2012 Senin de adın Kemal
    • 12 Şubat 2012 Lafının ardında dur
    • 19 Ocak 2012 Aman oğlum, vururlar ha
    • 6 Ocak 2012 Zurnanın zırt dediği yere henüz gelmedik
    • 5 Ocak 2012 İlker Paşa bize de ifade versin
    • 2 Ocak 2012 CHP'yi destekliyorum
    • 19 Aralık 2011 Olmayanı olduramazsınız

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,220 µs