En Sıcak Konular

Mehmet Altan


Mehmet Altan
0 0 0000

Öğretmenlere dersler...



İnsanoğlunun yaşama şekli, yeryüzünün yasalarını bulmakta aldığı mesafeyle bağlantılı ve o bilgi birikimiyle sınırlı. Sırrına ulaştığımız doğa yasaları, mantık yürütmemizi, hayatı algılamamızı, sosyal ilişkiler kurmamızı sağlar.


Fizik de, evreni çözmekte aldığımız mesafeyi tespit eden bir bilim dalı. Lenin’in çok güzel bir lafı var; ‘İnsan, evren keşfedilmedikçe kapsamlı düşünemez’ diyor.

Bırakın evreni keşfetmeyi, biz içinde bulunduğumuz güneş sisteminin gezegenlerine, ay dışında, daha ulaşamadık. Herkesin ben farklıyım iddiası vardır, halbuki hepimiz aynı sınırlarla kuşatılmışız. İnsanoğlunun evrenle ilgili bilgileri, toplumun yeryüzüyle ilgili bilgileri, yakın çevremizin eldeki bu bilgilere ne kadar sahip olduğu, ailemizin bu bilgileri yorumlayış tarzı bizim düşünce çerçevemizi belirliyor.

***

İnsanoğlunun üç türlü düşünebilme kabiliyeti var, ama bu üç türlü düşünce kabiliyeti, elektrik sistemi gibi, seri bağlama, paralel bağlama gibi...

Doğduğunda sana nasıl düşüneceğini ev dikte ettiriyor. Sonra çevre, okul, o beynin bir şekilde çalışmasını sağlıyorlar ve o çalışma biçimine göre biz hayata bakıyoruz. Ama bunun daha ileri dönemlerdeki bütünselliğini, sistematiğini ise fizik yasalarının kendisi oluşturuyor. Bugüne kadar en etkin algılama biçimi Newton’un mekanik yasalarıydı. Newton makro düzeyde evrenin nasıl harekete ettiğinin yasalarını çıkarttı. Bütün sosyal bilimlerinin temelinde de, kökeninde de fizik vardır. Fizik ile ilgilenmediğiniz vakit mesleğiniz ne olursa olsun, onun etkisini görme olanağı yok.

***

Newton fiziği hayatı bölüyor.

Olayları nedensel olarak algılıyor, birbiriyle ilintili olarak algılıyor ve biz de hayatı da, bilimi de hep bölerek değerlendiriyoruz.

İnsan yaşamını, özel hayat, kamu alanı olarak bölüyoruz, her şeyi basitleştirerek, nedensellikle birbirine bağlantılı olarak görüyoruz. Her şey eski usul bir saatin mekanizması gibi bizim için. Birbirinin içine girmiş çarkların mekanizmasına göre bir hayat kuruyoruz.

Basit, kontrol edilebilir, nedensel, birbiriyle bağlantılı, bölümlere ayrılmış mekanik bir mekanizma olarak algılıyoruz hayatı. Bu, Newton’un dünyayı kendi dönemindeki anlayışa uygun biçimde algılamasından kaynaklanıyor.

***

Newton’un dünyanın ve evrenin makro düzeydeki işleme düzenini açıklayan mekanik yasalarından sonra insanoğlu ‘atom altı’ parçacıklarının da işleyiş biçimini keşfetmiş bulunuyor. Bu, makro düzeyden, mikro düzeye inmek demek. Sırları çözme serüveninin yeni bir aşaması. Çok düzenli, mekanik, böldüğümüz, kontrol ettiğimiz, saat gibi algıladığımız dünyayı biraz daha keşfedince, bunun sadece görüntüde öyle olduğunu, bu işleyişin temelinde ise çok daha farklı bir hareket mimarisi olduğunu gördük.

Bu hayatın her alanını değiştiriyor. ‘Atom altı’ parçacıklarının işleyişini değerlendirdiği vakit insan da başka bir noktaya geldi. Çünkü bu geldiğimiz noktada, Newton’un makro düzeydeki anlatımının tamamen tersi başka gerçekler bulduk. Kontrol edilemeyen, karmakarışık, basit olmayan, nedenselliği anlaşılamayan, hareket yasalarını saptayamadığımız kaotik bir yapı ortaya çıktı. Mesela, biz hayatın anlayamadığımız noktalarına tesadüf diyoruz. Hiç beklenmedik iki şey, anlayamadığımız bir işleyiş zinciri içinde karşılaşıyor. Bunun nasıl olduğunu çözemiyoruz.

Hayata ve doğaya egemen olamadığımız noktaya da ‘tesadüf’ adı veriyoruz.

Bilim ilerledikçe ‘tesadüf’ ortadan kalkacak. Tesadüfün, insanın bilgi birikiminin, bildiklerinin içine alınması bir şekilde sağlanacak. Zaten bilim, sorunları ‘bilinmeyenden bilinene’ taşımaktır.

***

Bunun üstesinden gelebilmek için bulunan yaklaşımı, ‘Kuantum’ düşünce modeli olarak belirtiyorlar. Kuantum düşünce modeli nedir?

Aslında bu kaotik bir yapıda yol almayı sağlayan bir yöntem, bir modeldir.

Karmaşık bir hayatın içinde, o karmaşayı fark ederek yol almamızı sağlayacak bir yöntem.

Bu, eski alışkanlıklarla karar verme, önünü görme, nedensellik, kontrol edilebilir hayat anlayışının, ‘Newton’un dengesinin’ tamamen tersi bir yapı. Bilgi toplumu, ‘kavramdan sezgiye geçmek’ dedikleri anlayışı eğitime yerleştirmeyi hedefliyor. Bu anlayış, mevcut yapıyı ve bilgiyi yeniden değerlendirmek anlamına geliyor.

Hayatı, ezberlediğimiz eski kavramlarla değil, yeni keşfettiğimiz o büyük karmaşayı çözmeye uygun ‘sezgilerle’ anlamaya uğraşacağız. Böyle bir yaklaşım, çok özgür bir beyin ve anlayış gerektiriyor. Sadece eski bilgileri ve kavramları çocuklara ezberletmekle yetinemeyeceğiz artık. Her yeni koşulda yeni bir düşünce yaratmasına yardım edecek bir yaklaşım öğretmek, sezgilerini güçlendirmek için çalışmalıyız artık.

***

Bugün okullar açılıyor... Acaba bu yeni hayata eski anlayışımızla ne kadar uyum sağlayabileceğiz? Cevap altı yüz bin öğretmene bağlı. Eğer entelektüeller ise şansımız var, memurlaşmışlarsa yok.

star gazetesi



Bu yazı 1,151 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 11 Ocak 2012 ‘Tanırım, iyi çocuklar’
    • 9 Ocak 2012 Genelkurmay’a o istihbaratı kim verdi?
    • 6 Ocak 2012 Demokrasi ile ‘biat sistemi’ arasındaki fark
    • 30 Aralık 2011 Bombalama emrini kim verdi?
    • 24 Aralık 2011 Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın adresi
    • 16 Aralık 2011 Susurluk’ta faili meçhul reytingi...
    • 14 Aralık 2011 Ergenekon büyürken uyuyamam...
    • 4 Aralık 2011 Şikeci siyasetin kirli çamaşırları
    • 2 Aralık 2011 Var mı bu yasayı çıkaracak babayiğit?
    • 30 Kasım 2011 Yüzde 3 Türkiye’yi keser mi?
    • 29 Kasım 2011 Devlet-ulustan ulus-devlete geçemeyince
    • 23 Kasım 2011 Ergenekon’un farkında mısınız?
    • 21 Kasım 2011 Birinci Cumhuriyet Dersim’dir...
    • 14 Kasım 2011 Kozinoğlu kalp krizinden mi öldü?
    • 9 Kasım 2011 Kararı alkışlıyor, Bakan’ı kutluyorum
    • 3 Kasım 2011 Almanya’daki Türkler, Türkiye’deki Kürtler
    • 31 Ekim 2011 Cinayet işlemeye özgürlük savaşı mı diyorsunuz?
    • 26 Ekim 2011 Hırsızlar da kardeşiniz mi?
    • 20 Ekim 2011 Keşke gerçek bir ordumuz olsaydı...
    • 19 Ekim 2011 Bir İsrailli kaç Filistinliye bedel?

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,163 µs