En Sıcak Konular

Ekrem Dumanlı


Ekrem Dumanlı
0 0 0000

Meclis'teki yeni oyun düzeni ve medya



Önceki gün Meclis'te yemin töreni yapıldı. Herkesin dikkati Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeydi. Çünkü uzun bir aradan sonra Kürt kimliğini öne çıkaran vekiller Meclis çatısı altında toplanacaktı. Üstelik milliyetçi söylemiyle tanınan MHP de girmişti. Kimilerine göre bu durum yeni bir çatışma alanıydı. Yeni yasama döneminin çok gergin geçeceği, büyük kavgaların her gün yaşanabileceği söyleniyordu. Zaten yeterince kavga senaryosu vardı yeni Meclis için. Çok ağır seçim yenilgisine rağmen CHP'nin uzlaşmaz ve herkesi suçlayan mütekebbir tavrı sürüyordu.
Her neyse... Beklenen olmadı. İlk gün TBMM, kendi namına yaraşır bir olgunluk sergiledi. DTP'li milletvekilleri Ahmet Türk, Aysel Tuğluk, Sırrı Sakık, Osman Özçelik ve Hasip Kaplan, birleşim açılmadan önce MHP lideri Devlet Bahçeli'nin yanına giderek tokalaştı. Genel Kurul Salonu'nda yaşanan bu manzara, bir anda gazetecilerin ilgi odağı haline geldi. Canlı yayınlarda bu tablo konuşuldu, internet siteleri bu fotoğrafı "flaş haber" olarak sundu. İşin doğrusu; Türkiye'ye yakışan da buydu. Çünkü bu ülkenin yeni kavgalara tahammül edecek ne gücü var ne de sabrı. Ayrıca kavgadan elde edilecek müspet bir netice de gözükmüyor. Umarım, ilk günden başlayan diyalog, Türkiye'nin mesafe almasına sebep olur ve demokrasimiz kazanır...

MHP üzerinden yeni siyasi mühendislik

Meclis'teki ilk karşılaşmanın internet sitelerinde ilginç yansımaları oldu. Genel hava, Türkiye'nin genel hissiyatını yansıtıyordu. Yani, ortada herhangi bir problem gözükmüyordu. Ne var ki bazı meslektaşlarımız bu karelerden yeni polemikler üretmek istiyordu. Mesela "Meydanda ip attı, Meclis'te el uzattı" diyerek hadiseyi başka bir alana çekmek isteyenler, "DTP'liler MHP sıralarında" başlığını atarak MHP sempatizanlarına mesaj gönderiyordu. İşte tam bu noktada hiç olmazsa bir teşehhüd miktarı durup düşünmek ve şu an akla pek gelmeyen; ama ileride sıkça tartışacağımız bir konuya temas etmek gerekiyor.

Şu anki yazılan ve konuşulanlardan anlaşılıyor ki; bir grup meslektaşımız yeni oyun düzenini MHP üzerine kurmuş durumda. Genelde sol düşünceye mensup bu kişiler CHP'den ümidini kesmiş olmanın verdiği öfke ile MHP üzerinden siyaset mühendisliği yapmaya çalışıyor. Evvel-ahir, MHP'ye bir kerecik pozitif baksa hiç gam yemem; ancak öteden beri bu partiye belli bir önyargı ve yaftayla yaklaşan insanların bütün taktik hamlelerini MHP üzerine yıkması oldukça düşündürücü.

Yeni parlamentonun aritmetik dengeleri daha ortaya çıkmadan kavga senaryoları yazıldı. Kışkırtıcı yayınlardan maksat, dünya medyası huzurunda ring kurup ağır sıklet şampiyonası düzenlemekti. Küçük çaplı bir itişip kakışma bile başta AB ülkeleri olmak üzere dünya kamuoyunda büyük yankılar uyandıracaktı. Kavga görüntülerinin bir manası "ezilen Kürtler"; diğer manası ise "faşist MHP" vurgusu ve kurgusu üzerine odaklanmış olacaktı. Bu plan hâlâ masadadır. O yüzden önceki gün haber ajanslarına düşen el sıkışma manzarası, MHP'nin yanlış bir tavrı değil; tam aksine doğru bir stratejisidir.

MHP üzerinden yeni siyasi dengeler kurulması, içinde medya mensuplarının da bulunduğu ilginç bir ittifakın ürünüdür. Sanki MHP'nin kendi iç dinamikleri yokmuş gibi onu sürekli antitez haline getirmek, bu partiyi güçlendirmek için değil, karşısındakini zayıflatmak için tavsiye ediliyor. Mesela son günlerde sıkça TV ekranlarından dinlediğimiz ve gazete sütunlarından okuduğumuz "Yeni dönemin anamuhalefet partisi CHP değil, MHP'dir" sözünü iyi analiz etmek gerekiyor. Öyle ya; yüzde 20 oy almış sol bir partiye ne oldu ki anamuhalefet görevi sağcı bir partiye devrediliyor? Türkiye'nin en kritik meselelerinde solcular, ateş üstündeki kestaneleri kendi elleriyle toplamak istemiyor. AK Parti'yle MHP'yi her konuda karşı karşıya getirerek solun aradan sıyrılması planlanıyor.

Türk hukuk tarihinin en büyük fiyaskolarından biri olan 367 meselesi, CHP'nin çılgıncasına destek verdiği bir konuydu. Halk bu palavradan dolayı CHP'ye 22 Temmuz'da çok ağır bir ceza verdi. Bazı çevreler istiyorlar ki; bunun diyetini biraz da MHP ödesin. Devlet Bahçeli, bu manevrayı gayet iyi gördüğünden kim aday gösterilirse gösterilsin Meclis'e gireceklerini söyledi. CHP şokta; bunu anlamak mümkün. Peki bazı medya mensupları niçin şoka giriyor; bunun bir izahı var mı?

Yeni dönemde bazıları MHP'ye yeni misyonlar yüklemek istiyor. Atladıkları bir şey var: MHP, ağaç kovuğundan dün çıkmış bir parti değil; feleğin çemberinden defalarca geçerek tecrübe kazanmış bir kadrosu var. Acı tecrübeler, unutulmaz hatıralar, ihmal edilemez emanetler vardır bu partide. Bazı dönemlerde tuzağa düşürüldükleri herkesin (özellikle de o çileli dönemlerde çalışanların) bildiği bir gerçektir. Bazı çevrelerce yapılan kışkırtmaların diyetini defalarca ödedi MHP. Kendileri için biçilen "hırçın, bıçkın, kavgacı, faşist..." gibi tabirlerin sadece medya abartısı olmadığını; o tür bir manzaranın temini için bazı özel gayretlerin sarf edildiğini MHP kurmayları gayet iyi bilir. Bu nedenle yeni dönemi daha soğukkanlı değerlendiriyorlar. Önceki gün TBMM'ye mührünü vuran el sıkışmalar, umarım MHP hakkında senaryo yazmak isteyenlerin hevesini kursağında bırakmıştır.

Türkiye'nin kavga ile kaybedecek zamanı yok...

Tabii ki MHP, milletin verdiği görev gereği, muhalefet yapacak, yanlışları eleştirecek; ancak birilerinin hüsnü kuruntu içinde beklediği gibi bunu "sokak kabadayısı" şeklinde yapmayacak; yapmamalıdır da. Yarın-bir gün birileri Meclis'te etnik milliyetçilik yaparsa tabii ki MHP sıralarında demokratik bir hareketlenme olacak; ancak bu hareketlenme millî tepkinin adalet çerçevesini taşmamalı. Taşkınlık sadece partilere değil, bu ülkeye zarar verecektir. Bu durumu bile bile bazı kalemlerden adeta kin damlıyor. Halbuki Türkiye'nin kendi meselelerini çözecek iç dinamikleri var. Bu iç enerjinin ortaya çıkarılması yumrukla değil, demokratik tahammülle ancak mümkün.

Yeni yasama döneminde herkese büyük sorumluluk düşüyor. Hükümete, muhalefete, partilere, sivil toplum kuruluşlarına... En büyük mesuliyet medyaya aittir. Çünkü Türkiye'nin önünde çok kritik gündem maddeleri var. AB yolunda alınacak mesafeden Kuzey Irak'a operasyon yapılıp yapılmayacağına kadar dış politikanın ana konularında önemli kararlar alınacak. Cumhurbaşkanı seçiminden yeni kabinenin kurulmasına, hükümet programına kadar iç politikanın sıcak gündemleri işin cabası. Kavga edilerek kaybedilecek zamanın telafisi yok. Medya, cımbızlayarak yaptığı haberlerin sansasyonel sarhoşluğundan vazgeçmeli. Küçük hataları büyük gündemler haline getirmek doğru bir yaklaşım değil. Bu nedenle hatalar üzerine odaklanıp kavgalar üzerine kapaklanma yerine, doğrular üzerine yoğunlaşıp yeni ufuklara doğru kanatlanmayı düşünmeliyiz.

 

--------------------------------------------------------------------------------

Yağmur duası üzerine küçük bir hatırlatma
Türkiye, bu yaz kuraklık yaşıyor. Sadece Türkiye mi? Hayır. Dünyanın pek çok yerinde susuzluk mevsime mührünü vuruyor. Büyük şehirlerde su kesintisi gündemde. Belediyeler, alınabilecek tedbirler üzerinde duruyor. Milli Eğitim, okullarda alınabilecek önlemleri daha şimdiden araştırıyor ki, tedrisat başladığında büyük bir sıkıntıyla karşılaşılmasın...

Bu arada Türkiye'nin her yerinde yağmur duasına çıkılıyor. İnsanlar gönülleriyle Allah'a yöneliyor ve O'ndan rahmet ve bereket talep ediyor. Meselelere fevkalade pozitivist bir pencereden bakanlar, yağmur duasını basit bir seremoni gibi görebilir; oysa semanın, arzın; hülasa, her şeyin yaratanı O'dur ve her şey O'nun elindedir. O isterse sebepler topyekûn susar, O isterse yeni sebepler yaratılır. Her şeyi Meteoroloji'nin tahminlerine irca etmek yanlıştır. Ayrıca yağmursuzluk yağmur duasının vaktidir; o vakit ortaya çıkınca o dua yapılır. Onda tazarru vardır, niyaz vardır, ibadet vardır, şahadet vardır. Hülasa edilecek olursa, yağmur duasının pek çok sebebi ve hikmeti vardır; onu sadece yağmursuzluğa veya yağmura indirgemek de yanlış olur. O bir yöneliştir, Yaratan'la yaratılan arasındaki münasebetin tezekkürüdür, tefekkürüdür... Cumartesi günü Sabah'ın manşetten verdiği haberde eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Tayyar Altıkulaç da meselenin hem maddi hem de manevî yönüne dikkat çekiyordu.

Hal böyleyken medya, oryantalist ve pozitivist bir tavır takınıp "işimiz Allah'a kaldı" gibi bir yaklaşım ortaya koyamaz. Bu, en hafif tabiriyle, halkı anlamamak, ibadetin gaye ve vesilesine muttali olmamak manasına gelir. Yağmur duasına katılan insanlarla alay ediyorcasına yapılan röportajlar, vatandaşın değil, kendi insanını anlamaktan aciz medyanın kusurunu gösterir. Zira, medyanın en temel vazifesi, insanları doğru anlamaya çalışmaktır; onları küçük düşürmek değil.

zaman



Bu yazı 992 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 24 Eylül 2012 Ne gereği vardı?
    • 11 Haziran 2012 Cuntalarla nasıl mücadele edilecek?
    • 30 Nisan 2012 Şiddet!
    • 16 Nisan 2012 '28 Şubat'çılardan panik atak hamleleri
    • 10 Nisan 2012 Çin'den bakınca Türkiye'nin gücü
    • 9 Nisan 2012 Darbede tanıdığım dört subay
    • 2 Nisan 2012 Suriye İran... İşte çetin imtihan!
    • 26 Mart 2012 Terlik
    • 13 Şubat 2012 Aman dikkat!
    • 6 Şubat 2012 Bu yüzden mi susuyorsunuz?
    • 23 Ocak 2012 Hem Hrantçı hem Ergenekoncu olunabilir mi?
    • 16 Ocak 2012 Kaç kafatası bir manşet eder?
    • 9 Ocak 2012 Hesap vermek
    • 26 Aralık 2011 Çanlar Avrupa için çalarken
    • 19 Aralık 2011 Militan
    • 12 Aralık 2011 Maazallah!
    • 5 Aralık 2011 Global Ergenekon
    • 28 Kasım 2011 Dersim'den alnımızın akıyla çıkmak
    • 23 Kasım 2011 İngiltere'yi yeniden keşfetmek
    • 21 Kasım 2011 Dersim'in şifreleri

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,714 µs