En Sıcak Konular

Haşmet Babaoğlu


Haşmet Babaoğlu
0 0 0000

İçimizdeki korkunç yalnızlık: Kıskançlık



Genç kadının yüzü gözü yumruk yemiş gibi dağılmış ve acıyla şişmişti sanki.

Onu bu hale getiren derin ve sert bir hayal kırıklığı darbesiydi!..

“Ne acı” dedi, “flörtlerimin beni kıskanmasını isterdim hep. Korusun, kollasın beni isterdim. İlgisini böyle göstereceğini düşünürdüm. Sonunda gerçekten evlenmeyi düşündüğüm bir adam çıktı karşıma ve kıskançlığıyla hayatımı cehenneme çevirdi. Artık yaşamak bile istemiyorum.”

Annesi mırıldanır gibi “seni sevdiğindendir evladım. Oturup konuşun, düzelir belki” diyordu ki, küçük kız kardeş bağırdı: “Saçmalama anne! Yüzünde renk kalmadı ablamın. Adam yediğine içtiğine, televizyonda izlediği programa bile karışıyor. Bütün arkadaşlarıyla ilişkisini kestirdi. Hayat mı bu?”

Anne yumuşak yaklaşımda ısrarlıydı: “Birini sevince deliriyorlar işte!”

Kız kardeş isyan etti bu sefer: “İyi de kendilerini hiç sevmiyorlar!”


***

Kıskançlık başlangıçta veya dışardan bakıldığında iki kişilik bir maceradır.

Oysa...

Gerçekte tek kişiliktir.

Duruma göre iki kişilik bir felaket olması bu gerçeği değiştirmez.

Bunu anlamak kolaydır aslında. Nasıl mı?

Mesela adam karısını evlilik dışı bir maceradan nasıl kıskanıyorsa, mahallesinin güzel kızını yeni nişanlısından da uzaktan uzağa aynı şiddet dozu ve iç burkuntusuyla kıskanır.

Mesela kadın kocasını hem eski ilişkisinden hem de aralarında hiçbir ilişki olmayan iş arkadaşı kadından aynı şiddetle kıskanır.

Yani “kıskanılan”ın veya kıskançlığa yol açanların durumu ve konumları sanılanın aksine belirleyici değildir. Belirleyici olan, kıskanan kişinin (tek kişilik) dünyasında esen fırtınadır.

Dikkatle baktığınızda fark edersiniz ki kıskanan kişi kıskançlığına gerekçe bulmak için taşı sıkıp suyunu çıkartır.

Peki ne zaman anlattığım genç kadın gibi derin bir hayal kırıklığı yaşarız? Ne zaman bütün işveler, cilveler, hoşluklar biter de acı gerçekle karşılaşırız?

Kıskançlığın has şiddetinin sevdiğini koruma kollama haliyle ilgisi olmadığını anladığımız zaman...

Tam tersine, acıklı bir kendini koruma-kollama çabasıdır kıskançlık.

Hatta korkunç bir yalnızlıktır.


***

Her insan kıskançtır.

Çünkü sevdiğimizden başka kişilerin varlığı bir dostluk ve dayanışma imkânı olduğu kadar bizi “dışarda” bırakmaya yönelik bir tehdittir.

Kıskançlığın özü işte bu tehdidin yarattığı korkudur: Dışlanmaktan-dışarıda kalmaktan duyulan korkudur.

“Bırakılmak”, “dışarıda bırakılmak” paranoyasıdır. Kıskanç kişi kapı dışında bırakılmadan önce davranıp kapıyı dışarı kapatmaya çabalar...

Olmayacak duaya amin demek gibi bir şeydir kıskançlık! Çünkü dünyaya gelinmiş, sosyal hayata girilmiş, ilişkiler sarmalında yer alınmıştır ve artık geri dönüş yoktur.

Kıskançlık öfkesinin altında koyu bir hüzün duygusu, hatta bir tür yas bulunuşu bundandır.

Baştan kaybetmiş olmanın hüznüdür bu!


***

Tabii şunu da söylemek gerek: Kıskançlık kartopu gibi başlar. Yokuş aşağı yuvarlanmasına izin verilirse çığ olup çıkar.

Sonrası içten içe, gizliden gizliye Faruk Nafiz Çamlıbel’in İntizar şiirindeki gibi, deliliğin kıyısında bir yerdir:

“Sakın bir söz söyleme, yüzüme bakma sakın.

Sesini duyan olur, sana göz koyan olur.

Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın.

Anan bile okşasa benim bağrım kan olur”

NOT: Bu yazıyı yazmamın iki nedeni var. Birincisi, o genç kadının hali... İkincisi, sevgili arkadaşım Bülent Somay’ın yeni kitabı “Bir Şeyler Eksik”teki kıskançlık üzerine sağlam ve derin psikanalitik sorgulamasının bende yarattığı etki... Meraklı ve terminolojiye yakın okura kitabı tavsiye ederim (Metis Yayınları).

Haftanın 5’i

Sıradışı Filozoflar, Nigel Rodgers-Mel Thompson (İthaki Yayınları) Nietzsche’den Sartre’a “akıllı” filozofların “akıldışı” hayatları...

Alaçatı’da Kalamata adlı restoranın deniz mahsulü yemekleri ve özellikle de sakızlı muhallebisi...

Live Earth konserlerinin canlı yayınında Linkin Park izlemek.

Akşamları Alaçatı antika pazarında turlamak ve oradaki kahveye oturup sakızlı sade kahveyi keyifle yudumlamak.

Kendini masmavi bir denizin koynuna bırakıp bir süre öylece durmak. Gözler açık olacak tabii.

 Vatan



Bu yazı 3,517 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 29 Nisan 2011 Çılgın projeyi eleştirenlere bakıyorum da...
    • 17 Temmuz 2010 Cep telefonu beyne zararlı mı?
    • 19 Aralık 2008 Gece... Mevlana... Düşünceler...
    • 16 Ağustos 2008 Giderayak İzmir, Çeşme, Alaçatı...
    • 17 Kasım 2007 Kaybedersek çok üzülmeyeceğim!
    • 27 Ekim 2007 Uçuruma doğru ilerleme
    • 13 Ekim 2007 Bayram gibi bayram!
    • 15 Eylül 2007 Kırılgan dünyalar, gergin tel gibi insanlar
    • 14 Temmuz 2007 İçimizdeki korkunç yalnızlık: Kıskançlık
    • 7 Temmuz 2007 Bu değil halkı, kendini bile tanımamaktır!
    • 5 Mayıs 2007 Mavi tuhaf ve karanlık bir renktir!
    • 21 Şubat 2007 Film deyip geçme, içinde ne çok şey var!
    • 26 Ocak 2007 Irkçılık, Şeytan ve Adem (insan)
    • 1 Ocak 2007 Beş yeni hayat... İşte bayram!
    • 11 Aralık 2006 Merakım dindi, geriye pek bir şey kalmadı!
    • 7 Aralık 2006 Papa ne yaptığını bilmiyor mu?
    • 6 Aralık 2006 Su bitecek, ilgileniyor musunuz?
    • 25 Kasım 2006 Philippe Noiret ölmüş diyorlar
    • 19 Kasım 2006 Romeo ve Jülyet yaşasaydı...
    • 8 Kasım 2006 Ecevit’in trajedisi: Bizi değil kendisini aldattı!

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,285 µs