En Sıcak Konular

Cengiz Çandar


Cengiz Çandar
0 0 0000

Temmuzlu sorular, spekülasyonlar, varsayımlar



“Askeri darbe” ihtimali? Unutmadık. Ama o, “ABD’siz” olamaz. 

Washington’da Türkiye konuşulurken Amerikalı muhataplarımızın zihninde özellikle iki sorunun cevabının merak edildiğini gözledik. İster, geniş ya da dar katılımlı konferanslarda, ister ikili sohbetlerde, sorulan iki soru şu?

1. Seçimlerden sonra ortaya nasıl bir tablo çıkacak? Bir başka deyişle AK Parti tek başına hükümet kurabilecek mi?

2. Eğer, AK Parti, tek başına cumhurbaşkanı seçecek ve anayasayı değiştirebilecek 367 ya da 367+ sandalye sayısına erişirse “askeri darbe” olur mu?

En basite indirgeyerek Amerikalılar fazla sofistikasyon gerektirmeden, en basit ve kestirme cevapları talep edecek şekilde soru sorarlar. İki ana soruyu böyle ifade edebiliriz.

27 Nisan’da bir “askeri müdahale”ye maruz kaldığımız gerçeğini göz ardı etmediğiniz takdirde, bu sorulara da “basit ve kestirme” cevaplar veremiyorsunuz.

Şu “karşı-sorular” da geçerli: Eğer, AK Parti, 367 ve üzeri bir sandalye elde edeceği seçim zaferi görüntüsü verirse, acaba 22 Temmuz’dan önce Türkiye “çığırından çıkarılarak” seçimlerin ertelenmesi gündeme gelir mi?

AK Parti, 367’nin altında bir milletvekili sandalye sayısına erişse bile, bazı bağımsızların da bulunacağı bir TBMM kompozisyonu sayesinde, “kendi adayı”nı cumhurbaşkanı seçtirecek ve anayasa değiştirecek bir konuma yerleşirse, ne olacak?


*** *** ***


Şu andaki göstergelere bakılırsa şayet iki parti ve DTP’li bağımsızlardan oluşan bir TBMM tablosu çıkarsa AK Parti'nin 367’yi aşması ihtimali kuvvetli. İki partili TBMM’de haydi haydi aşacak. Üç partili+bağımsızlar kompozisyonunda yine tek parti hükümeti kuracak gibi gözüküyor.

Bu durumda, bugünkü Meclis sandalye dağılımına benzeyen bir sonuç, cumhurbaşkanı seçimini zora sokacak. Anayasa Mahkemesi kararının cilvesi. Bunun ortaya çıkaracağı üç ihtimali, Mümtaz’er Türköne dün şöyle sıralamıştı:

1. İktidar yeni bir seçime gitme riskini göze almak yerine, muhalefetin önerdiği adayı seçecek. Aynı durum, Meclis Başkanlığı için de geçerli.

2. Veya muhalefet, siyasal sistemi kilitleme sorumluluğu altında tekrar seçime gitmektense, hükümetin adayının seçilmesine oturumlara katılarak fırsat verecek.

3. Ya da bu durumun yol açacağı pazarlıkları taraflar göze alamayacağı için hem seçime gidilecek hem de sistem referandumla değiştirilecek. Türkiye, seçimden sonra mutlaka anayasa değişikliğine gidecek.

“Uzlaşma” ile seçilemez mi?

Bir “medyatik yanılsama” yaratılarak bu sözcük, adeta sihirli bir kavram haline sokuldu. Oysa, tek ve basit bir anlam taşıyordu: Cumhurbaşkanı adayı olacak AK Partilinin Deniz Baykal tarafından belirlenmesi. (Ya da engellenmesi.)

Kaldı ki, bir genel seçim arifesinde, 550 sandalyeli bir parlamentoda 353 sandalyeye sahip hangi parti böyle bir durumu kabul eder ve adını “uzlaşma” koyar? Bunu doğal olarak “siyasetin kanunu gereği” yapmadığı için “uzlaşmazlık”la suçlanmak, ancak Türkiye’nin “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” şeklindeki siyasi kültürü ile mümkün olabilir. (Bakın, Baykal’ın “busesi” değdikten sonra Abdüllatif Şener, ne hale geldi.)

Dolayısıyla söz konusu her “üç ihtimal”in her biri, “kriz potansiyelli” büyük zorluklara işaret ediyor.

Seçimlerin en muhtemel iki sonucu, yani AK Parti’nin 367 altında tek parti hükümeti de üstünde hükümeti de “rejim” açısından “aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” durumunu yansıtıyor.


*** *** ***


“Çıkış yolu”nun, 1982 Anayasası’nın tarihin çöplüğüne bırakılarak yeni bir anayasa yapılması olduğu besbelli. Seçilecek TBMM’nin adeta bir “Kurucu Meclis” işlevi görmesi gerektiğine defalarca değindik.

Nitekim, AK Parti seçim beyannamesinin ilk bölümü “yeni anayasa”. Her partinin yola böyle çıkması gerekiyor. AK Parti’ninkinde şöyle yazıyor:

“Cumhuriyetimizin 100. yılına yaklaşırken ülkemiz sivil bir uzlaşma anayasasını hak etmektedir.

Partimiz, yeni anayasanın devlet-toplum-birey arasındaki ilişkileri hak,

özgürlük ve sorumluluk temelinde düzenleyen bir toplumsal sözleşme

niteliğinde olmasından yanadır.

Yeni anayasa, cumhuriyetimizin değiştirilemez temel nitelikleri olan

demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkelerini tam olarak hayata geçirmeli, bireylerin haklarını en etkili şekilde korumalı, temel hak ve özgürlükleri 'İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin ve 'Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin getirdiği ilke ve standartlarda güvence altına almalıdır. Hazırlanacak yeni anayasa, kısa, öz ve açık olmalı; yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki ilişkiler parlamenter sistem esas alınarak açık, net ve anlaşılabilir bir şekilde belirlenmeli; bu çerçevede cumhurbaşkanının konumu ve yetkileri yeniden tanımlanmalı; temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye geçiş sağlanmalıdır. Yeni anayasa en geniş toplumsal uzlaşmayla hazırlanmalıdır.”

Tek sözcüğüne itiraz etmeyeceğimiz bu satırlarda, eski CHP’li, sosyal demokrat düşünceli, anayasa hukuku otoritesi Prof. Dr. Zafer Üskül’ün “parmak izleri”ni fark edip, rahatlayabilirsiniz.

“Askeri darbe” ihtimali?

Unutmadık. Ama o, “ABD’siz” olamaz. Yarınki yazımızın konusu.

REFERANS



Bu yazı 1,047 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 2 Mart 2012 'İç savaş salgını' ve 'korunma yolları'...
    • 8 Şubat 2012 Türkiye, Suriye'de savaşa mı gidiyor?
    • 13 Temmuz 2011 Diyarbakır DTK'nın, BDP Ankara'nın
    • 22 Haziran 2011 Türkiye'nin doğru Suriye pusulası
    • 14 Haziran 2011 Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması
    • 13 Mayıs 2011 İktidar Kürt sorununu anlamalı
    • 16 Nisan 2011 AK Parti'nin Güneydoğu'da 'siyasi ricatı...'
    • 12 Nisan 2011 Aday listelerini okuma kılavuzu
    • 1 Mart 2011 Hoca ve 28 Şubat'ın cenazesi
    • 22 Şubat 2011 Libya: Osmanlı dominosu ve Bingazi'deki kan davası
    • 19 Şubat 2011 Ergenekon faturası
    • 5 Şubat 2011 Mısır'ın tarih yazdığı gün...
    • 8 Ocak 2011 Hizbullah tahliyesi mi rönesansı mı?
    • 5 Kasım 2010 TAK, ne kadar PKK, ne kadar 'Ergenekon?'
    • 29 Ekim 2010 'Tek Cumhuriyet'in iki Ankara'sı
    • 26 Ekim 2010 Bu gidişle katilden çocuk yaratılacak
    • 6 Ekim 2010 Washington'daki Türkiye
    • 1 Ekim 2010 Daha seyahatin başı, çözümün eşiği değil...
    • 29 Eylül 2010 Türkçeye onurunu iade edin
    • 21 Eylül 2010 Hakkâri provokasyonuna inat

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,028 µs