Her krizin bir çözümü vardır. Kronik hale gelen krizler ise ancak sistemi değiştirerek çözülür.
Muhalefet kanadı, istikrarın koalisyonlu formülleri üzerinden önündeki alanı açmaya çalışırken Başbakan ters bir hamle yaparak kriz uyarısında bulundu. Başbakan'ın, "Şu anda Türkiye bu seçimlerden sonra bir cumhurbaşkanlığı seçimi krizi ile karşı karşıyadır." sözü, gerçekte bir kriz uyarısı değil bir ikaz. Seçmenden anayasayı değiştirecek bir oy desteği talebi.
Önümüzde duran sandıktan bugünkü Meclis tablosuna yakın bir sonuç çıkarsa, 367 şartından dolayı Meclis cumhurbaşkanını seçemeyecek. Üç ihtimal var: Birincisi, iktidar yeni bir seçime gitme riskini göze almak yerine muhalefetin önerdiği adayı seçecek. Aynı durum Meclis başkanlığı için de geçerli. Veya muhalefet, siyasal sistemi kilitleme sorumluluğu altında tekrar seçime gitmektense hükümetin adayının seçilmesine, oturumlara katılarak fırsat verecek. Peşinden getireceği pazarlıkları iki taraf da göze alamayacağı için, hem seçime gidilecek hem de sistem referandum ile değiştirilecek. Türkiye, seçimden sonra mutlaka anayasa değişikliğine gidecek.
CHP'nin seslendirdiği "uzlaşma" efsanesi, retorik olarak etkileyici; ama gerçeklere uymuyor. Anayasaya göre cumhurbaşkanını seçebilecek durumda olan bir partinin, bu hakkından sarf-ı nazar ederek muhalefet ile pazarlığa oturması, parti rekabetinde, hele seçim öncesinde o partiye neler kaybettirir? O zaman muhalefet "uzlaşma"yı, cumhurbaşkanının kim olacağına göre değil, siyasî avantaj kazanmak şeklinde kullanmaz mı? Aksini kim ileri sürebilir? Baykal'ın AK Parti adayını açıklamadan önce AK Partili isimleri telaffuz etmesinin bir "çatlak derinleştirme operasyonu" olduğu ortada değil miydi? 1982 Anayasası ile yapılan üç cumhurbaşkanlığı seçiminin hiçbirinde cumhurbaşkanı uzlaşma ile seçilmedi. Sezer'in ismi, DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetinin cumhurbaşkanlığı krizi yüzünden çatlamasını ve sona ermesini engellemek için "ehven-i şer" olarak bulunan bir formül olmuştu. 99 seçimlerinin temel rekabet konusunu hatırlayalım. Yıpratıcı rekabet 91 ve 95 seçimlerinde olduğu gibi ANAP ile DYP arasında geçmişti. Tartışılan konu ise bu iki partiden hangisi sandıktan önde çıkarsa, o partinin liderinin Çankaya'ya çıkmaya hak kazanacağı idi. DSP ve MHP'nin bu sert rekabetin dışında kalarak seçimlerden oy patlamasıyla çıktıklarını hatırlayalım. Bugün, 22 Temmuz'a yaklaşırken, partilerin oy yüzdeleri üzerinde cumhurbaşkanlığı seçim krizinin payını kim inkar edebilir? ANAP'ın siyaset sahnesinden silinmesi, DP'nin barajın altında seyretmesi, AK Parti'nin iktidar yıpranmasının bütün dezavantajlarını bir anda avantaja çevirmesi, cumhurbaşkanlığı seçimi denklemi içinde oluşmadı mı? Demek ki cumhurbaşkanının seçimi, hiçbir zaman sadece cumhurbaşkanı seçmek anlamına gelmiyor.
AK Parti'nin Seçim Beyannamesi'nde yer alan "cumhurbaşkanının yetkilerinin sınırlandırılması" vaadi kriz uyarısına karşılık krizin çözümüne yönelik belki en ciddi hamle niteliği taşıyor. AK Parti, cumhurbaşkanının yetkilerini parlamenter sistemle uyumlu hale getireceklerini, yani mevcut yetkilerin olması gerektiği gibi sembolik olacağını söylüyor. Şayet her cumhurbaşkanlığı seçimi krize kaynaklık ediyorsa ve cumhurbaşkanlığı da sistemin önemli bir unsuru ise karşınızda bir sistem sorunu duruyor demektir. Sistemi düzeltmeden sorunu çözemezsiniz. Sorun ise kısaca, parlamenter sistem ile uyumlu olmayan cumhurbaşkanlığı makamının icra, yasama ve yargı ile ilgili kullandığı yetkilerdir. Krizler bu aşırı yetkileri emanet edeceğiniz kişiden çıkıyorsa, bu yetkileri emanet etmezseniz sorun da sona erer.
Türk siyasal sistemi, -buna rejim de diyebilirsiniz- cumhurbaşkanının aşırı yetkileri yüzünden tıkanıyor. Parlamenter sistemin kendi mantık ve bütünlüğüne bağlı kalarak sembolik cumhurbaşkanını gerçekten sembolik yetkilerle donatırsanız, her cumhurbaşkanlığı seçimini krize gerekçe olmaktan çıkartmış olursunuz. Her krizin bir çözümü vardır. Kronik hale gelen krizler ise ancak sistemi değiştirerek çözülür.
zaman
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle