İki hafta önce cumhurbaşkanı seçebilecek konumda olan AK Parti, şimdi hiçbir dediği ve istediğini uygulatamaz durumda.
“Yıllardır ‘vesayet rejimidir’ diye yazıp durduk. Son yıllarda yapılan siyasal düzenlemelerle vesayet durumu değişiyor derken, bir gecede altüst olduk, eskiye döndük, gördük.”
“Önceki darbelerde haberini vererek geliyorlardı. Muhtırayı da bir öncü haber olarak almak mümkün ama eski tarz darbe pek mümkün değil.”
“Darbe bir gecede olan bir olay değil, bir süreç haline geldi. Belki de şu anda o sürecin içindeyiz.”
“Önümüzde seçim var ama şu anda Türkiye’nin en önemli sorunu siyaset karşıtlığıdır. Parlamento kurumundan bu kadar çabuk vazgeçiliyor olması çok tehlikeli.”
“Tepki vermek iyidir ama mitinglerin militarist bir ruhu vardı. Siyaset karşıtı duruş ve orduyu davet eden söylemler çok rahatsız ediciydi.”
“Kerameti kendinden menkul bir parti haline geldi CHP. CHP’ye hâlâ siyasi parti denebilir mi, şüpheliyim. Çünkü her siyasi parti muhtıra karşısında doğal olarak tepki verir. CHP muhtıraya tepki vermedi. Siyasi alanı korumak bütün partilerin görevidir. Bu, onların demokratlıklarının ölçüsüdür.”
“DYP ve ANAP’ın birleşmesinin siyaset açısından bir anlamı var mı? O birleşmeden umutlu değilim. İkisi de fazla iktidar odaklı düşünen liderler. Sorunlu bir birliktelik. Milletin itibar edeceğini sanmıyorum.”
“Evet, ‘Ne olacak, asker de siyasi fikrini beyan etsin’ diyenler var. Hayır asker siyasi fikir beyan edemez, asker askerliğini bilir. Görüyorsunuz muhtırayla ikiye bölündü toplum. En büyük zararı budur Türkiye’ye.”
***
Bu cümleler, Türkiye’nin önemli siyaset sosyolojisi uzmanlarından Prof. Dr. Ayşe Kadıoğlu’na ait, onunla yapılmış olan bir söyleşiden. Türkiye’nin içinde bulunduğu dönem, özellikle siyaset sosyolojisi ve sosyal psikoloji uzmanlarına kulak kabartmayı gerektiren bir dönem.
Ayşe Kadıoğlu’nun gözlemlerini daha da ileriye taşıyalım: Türkiye, “vesayet rejimi”ne geri dönmüştür. Türk siyaseti, içine girilen -aslında belki de hiç çıkılmamış olan- “vesayet rejimi” tarafından yeniden “dizayn” edilmektedir.
Bu “yeniden dizayn”ın en acil hedefi, AK Parti’ye seçimlerden sonra anayasa değiştirebileceği ve tek başına iktidar olabileceği bir parlamento aritmetiğini men etmektir.
DYP-ANAP ve CHP-DSP birleşmeleri, bu “dizayn”ın bir parçasıdır ve söz konusu hedefle irtibatlıdır.
Günlük siyaset terminolojisinde -daha doğrusu medya dilinde- “merkez sağ” ve “merkez sol”da birleşmenin telaffuz edilmesi, 12 Eylül (1980) askeri darbesinin ürünü olan durumdan rahatsızlığın ifade edilmesiydi.
12 Eylül, parlamentoyu ve onunla birlikte Adalet Partisi ile CHP’yi kapatmıştı. Partilerin kapatılmış olmasının, siyaset sahnesinde yarattığı “anomali”, bunların terekesi üzerine birkaç partinin doğmasına yol açmıştı. DYP, ANAP, Halkçı Parti, SODEP, SHP, DSP vs. Sonra, bunlar yelpazenin bir yanında DYP ve ANAP, diğer yanında DSP ve CHP olarak ikişer kaldılar.
Darbelerden sonra böyle olur. 27 Mayıs 1960’ta Demokrat Parti kapatılmıştı; yerine önce Yeni Türkiye Partisi, ardından Adalet Partisi kuruldu. Bölünmeler de bu tür birleşmeler de darbe sonralarında söz konusu olabiliyor.
Eğer AK Parti bölünebilseydi ya da hükümette olmayıp da kapatılabilseydi; DYP-ANAP ve CHP-DSP birleşmelerine gerek de olmazdı. Bunların “birleştirilmeleri” tümüyle “27 Nisan sonrası siyasetin yeniden dizayn edilmesi” ve 22 Temmuz seçimlerinden sonra AK Parti’ye tek başına hükümet kurma imkânının verilmeyeceği bir parlamento tablosu oluşturmakla ilgili.
***
Bu arada, iktidar partisinin, iktidarını bir süredir yitirmiş olduğunu da gözden kaçırmamalıyız. İki hafta önce cumhurbaşkanı seçebilecek konumda olan AK Parti, şimdi hiçbir dediği ve istediğini uygulatamaz durumda.
“Muhtıra”ya karşı sağlam durdu görüntüsü, iktidar güvencesi olmadı. O gün bugündür hiçbir kararını uygulatamadığı bir yana, hiçbirinin ardında sağlam biçimde de durmuyor. 25 yaşa seçilme hakkından başlayın, cumhurbaşkanlığını halka seçtirme konusuna kadar uzanın. Neredeyiz? AK Parti nerede duruyor? Net mi? Değil.
AK Parti de adım adım “vesayet rejimi” içine sıkışmaya, sıkıştırılmaya başladı.
Herhangi bir siyasi organizmada can bulamayacak birkaç köşe yazısı ile “vesayet rejimi”nin üstesinden gelinir, “demokrasi kökleşir” sanma yanılgısına; yazarların da okurların da düşmemesinde yarar var.
Sürece yayılan darbe dönemlerinden çıkış da uzun sürüyor. Ve nasıl, ne şekilde, ne yönde ilerleyeceği şimdiden kestirilemeyecek uzun süreler gerektiriyor...
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle