En Sıcak Konular

Cengiz Çandar


Cengiz Çandar
0 0 0000

Irak'ta geçer yol 'taksim' mi?



Bizler, dikkatlerimizi Güneydoğu’daki askeri yığınağa, Kuzey Irak’ta “sıcak takip oldu mu, olmadı mı?”ya çevirir ve İran’ın Kuzey Irak’taki PKK mevzilerine topçu ateşi açtığı ve hatta birkaç kilometre içeriye girdiği haberleriyle ilgilenirken, Washington, Irak’ın “üç özerk parçaya taksim edilerek birliğini koruyabileceği” görüşlerine yoğunlaşmış vaziyette.. Bu konuda bugüne kadar en dikkati çeken görüş, Joseph Biden ile Leslie Gelb imzalarını taşıyan “Unity Through Autonomy in Iraq” (Irak’ta Özerklik Yoluyla Birlik) başlıklı New York Times’da dün yayınlanan bir makaleyle ortaya kondu.

İmzalar önemli. Joseph Biden, Senato Dış İlişkiler Komitesi üyesi ve Demokratların önümüzdeki seçimlerde Başkan adayı olarak adı geçen, dış politikada görüşlerine öteden beri önem verilen bir senatör. Leslie Gelb ise, geçen yıla dek, Amerika’nın dış politika alanında en nüfuzlu düşünce kuruluşu sayılan Dış İlişkiler Konseyi’nin başkanlığını uzun yıllar yapmış bir isim.

Les Gelb, savaşın hemen ertesinde Irak’ın “üç devlete bölünmesi” gerektiğini savunan bir makale yazmıştı. Yine bir Demokrat olan ve Irak’ta Kürtlere danışmanlık yapan eski Zagreb Büyükelçisi ve Bosna Savaşı’na çözüm getiren “Dayton Anlaşması” nın mimarlarından Peter Galbraith de benzeri bir görüşü ısrarla savunmuştu. Ancak, Gelb’in imzasının, faal ve etkili bir siyaset adamı olan Biden’ın imzasıyla birleşmesi yeni oluyor.

Biden-Gelb makalesinin can alıcı bölümlerinden biri şu paragraf: “Buradaki fikir, Bosna’da olduğu gibi, birleşik bir Irak’ı onu destantralize ederek koruyabilmek, her etnodini gruba -Kürt, Sünni ve Şii Arap- kendilerini yönetecekleri bir alan sağlamak ve bunu yaparken merkezi hükümeti ortak çıkarları yerine getirmekle görevli kılmak. Buna, Sünnilerin katılmasını mümkün kılabilmek için onlara geri çeviremeyecekleri tatlandırıcılar sunabiliriz...”

Nasıl olacak? İzleyelim: “Yapılacak ilk iş, Bağdat’ta yaşayabilir bir merkezi hükümetle birlikte büyük çapta özerk üç bölge kurmak. Kürt, Sünni ve Şii bölgelerinin her biri kendi iç yasalarından, yönetimden ve iç güvenlikten sorumlu olacaklar. Merkezi hükümet sınırların savunulmasını, dış politikayı ve petrol gelirlerini üstlenecek. Bağdat, federal bir bölge olacak ve karışık nüfuslardan oluşan, nüfus yoğunluğu bulunan bölgeler, hem çok mezhepli polis ve hem de uluslararası polis güçleri tarafından korunacak.

Ademi merkeziyet, göründüğü kadar radikal değil: Irak Anayasası, zaten, federal bir yapıyı ve vilayetlerin bölge hükümetleri oluşturmak üzere birleşmelerini öngörüyor. Kaldı ki, gelişmeler, zaten taksime doğru ilerliyor; her cemaat federalizmi, son kertede başvurulacak bir yol olarak artan ölçülerde destekliyor. Yakın geçmişe dek, iktidarı geri alacaklarına inanan Sünniler, bunun mümkün olamayacağını görmeye başladılar ve yasalar ve milislerle güçlendirilmiş biçimdeki Şiilerin denetiminde, büyük ölçüde merkezileşmiş bir devlette yaşamak istemiyorlar. Şiiler, hükümete hükmedebileceklerini ama bir Sünni ayaklanmasını bastıramayacaklarını biliyorlar. Kürtler ise 15 yıllık özerkliklerinden vazgeçmeyecekler.”

Biden ve Gelb’in Sünnilere sunacağı “tatlandırıcı”, petrol gelirlerinin yüzde 20’sinin -nüfus oranlarına uygun biçimde- Sünni bölgesine verilmesinin güvence altına alınması. Bu “taksim”in sanıldığı kadar kolay olmayacağı da ortada. Söz konusu makaleden bir gün önce Washington Post’ta yayınlanan “Merits of Partitioning Iraq or Allowing Civil War Weighed” (Irak’ı Taksim Etmenin Yararları ya da İç Savaşa İzin Vermek Karşılıklı Değerlendirmede) başlıklı bir yazı, bu iki “seçenek” konusunda Washington’daki tartışmaları yansıtıyor. Bir Sünni bölgesinin “anti-Amerikan silahlı faaliyet” açısından bir “El-Kaide üssü” haline dönüşmesi ihtimalinin Washington’da kaygı yarattığına dikkati çekiyor.

Her şeye rağmen, Irak’ı Bağdat merkezli “güçlü bir merkezi devlet” olarak muhafaza etmekten artık hiç kimsenin söz etmiyor olması, bunun hiçbir şekilde “gerçekçi bir tercih” olarak görülmemesi de önemli. Esasen, Şubat ayında Samarra’da meydana gelen bombalı saldırıdan beri “mezhep çatışması”nın ulaştığı çirkin rakamlar, o seçeneği imkansız kılacak boyutlarda. 2000 Iraklı -yani üç yıldır ölen Amerikan askerlerinin toplam sayısına yakın- iki ay içinde mezhep çatışması sonucunda hayatını kaybetti. Irak hükümeti, 14 bin ailenin, bu nedenle evini terk etmek zorunda kaldığını açıkladı. Bu, yaklaşık 100 bin kişi demek. Bu 100 bin kişinin yüzde 80’i Şii.

Sünni Irak İslam Partisi de, Şii milisler ve İbrahim Caferi hükümetinin İçişleri Bakanlığı’na bağlı üniformalıların kaçırıp öldürdüğü Sünnilerin çetelesini tutuyor. Kaçırıldıktan sonra bir yere bırakılmış halde bulunan Sünni cesetleri, ya asitle eritilmiş, ya kafalarına çiviler çakılmış, ya da elektrik verilerek yakılarak öldürülmüş durumdalar. Vahşetin boyutları için söylenecek söz yok.

Dexter Filkins imzalı, Bağdat’tan yazılan bir başka dünkü New York Times makalesinde şu satırlar ilginçti: “Çok geniş çaplı etnik kan dökülmesi ve kitlesel göçlere yol açan topyekün bir iç savaş henüz Irak’a gelmiş değil. Ama, sıradan Iraklılarla son bir hafta içinde konuştuğunuz vakit, hükümetin, Amerikan yardımıyla bile artık bunu önleyebileceğinden kuşkuya kapılıyorsunuz. Öylesine sohbetlerde, Iraklılar, ülkelerinin, kuzeyde bir Kürt devleti, batıda bir Sünni ve güneyde bir Şii olmak üzere üçe ayrılacağından söz ediyorlar. Dicle nehri, Bağdat’ın merkezinde kesişecekleri yeni Sünni ve Şii devletleri arasında sınırı oluşturacak ve başkentin karışık Sünni-Şii mahalleleri nehrin her iki tarafında olmak üzere, birbirinden temizlenerek ayrışacaklar. Irak ulusal güvenlik danışmanı Muvaffak el-Rubai, ‘Bu ülkede geri dönülmez biçimde gerçekleşen şeyler oldu’ diyor...”

Bu arada, son iki haftada, Kerkük’e Şii milisler, hem Muktada Sadr’ın “Mehdi Ordusu”nun, hem de Sciri’nin Bedr birlikleri girip, mevzi tutmaya başladılar. Geleceğe ve geleceğimize ilişkin “büyük fotoğrafı” görebilmek için, sık sık “Irak karesi”ne bakmaya mecburuz...

Bu yazı 874 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 2 Mart 2012 'İç savaş salgını' ve 'korunma yolları'...
    • 8 Şubat 2012 Türkiye, Suriye'de savaşa mı gidiyor?
    • 13 Temmuz 2011 Diyarbakır DTK'nın, BDP Ankara'nın
    • 22 Haziran 2011 Türkiye'nin doğru Suriye pusulası
    • 14 Haziran 2011 Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması
    • 13 Mayıs 2011 İktidar Kürt sorununu anlamalı
    • 16 Nisan 2011 AK Parti'nin Güneydoğu'da 'siyasi ricatı...'
    • 12 Nisan 2011 Aday listelerini okuma kılavuzu
    • 1 Mart 2011 Hoca ve 28 Şubat'ın cenazesi
    • 22 Şubat 2011 Libya: Osmanlı dominosu ve Bingazi'deki kan davası
    • 19 Şubat 2011 Ergenekon faturası
    • 5 Şubat 2011 Mısır'ın tarih yazdığı gün...
    • 8 Ocak 2011 Hizbullah tahliyesi mi rönesansı mı?
    • 5 Kasım 2010 TAK, ne kadar PKK, ne kadar 'Ergenekon?'
    • 29 Ekim 2010 'Tek Cumhuriyet'in iki Ankara'sı
    • 26 Ekim 2010 Bu gidişle katilden çocuk yaratılacak
    • 6 Ekim 2010 Washington'daki Türkiye
    • 1 Ekim 2010 Daha seyahatin başı, çözümün eşiği değil...
    • 29 Eylül 2010 Türkçeye onurunu iade edin
    • 21 Eylül 2010 Hakkâri provokasyonuna inat

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,817 µs