Fikret Bila
0 0 0000
MGK Genel Sekreterliği'nden bir ilk daha
Büyükelçi Yiğit Alpogan'ın göreve gelmesinden sonra MGK Genel Sekreterliği, dün bir ilke daha imza attı.
"Atatürk'ün Doğumunun 125. Yıldönümü Nedeniyle" Avrupa Birliği (AB) paneli düzenledi. Panelin konusu, "Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliğinin Atatürk'ün çağdaşlaşma düşüncesi çerçevesinde değerlendirilmesi"ydi.
Konu gibi konuşmacılar da iyi seçilmişti.
AB sürecine yıllarını vermiş, ikisi de Başkent Üniversitesi'nden sıkı AB'ci sayabileceğimiz Prof. Dr. Haluk Günuğur da vardı, bu sürece ilişkin sıkı kuşkuları olan Prof. Dr. Ünsal Yavuz da...
ODTÜ'den Prof. Dr. Atilla Eralp ile Bilkent'ten Prof. Dr. Duygu Sezer, Atatürk'ün çağdaşlaşma düşüncesiyle AB üyelik hedefinin uyumlu olduğunu değişik açılardan çok güzel ortaya koydular.
Paneli yöneten Prof. Dr. Yavuz ile Prof. Dr. Günuğur'un birbirlerini ustaca iğnemeleri ise, bir dersin öğrencinin kafasına nasıl yerleştirileceğinin düzeyli ve çarpıcı bir örneğiydi.
Panelin davetlileri ise, asker-sivil üst düzey bürokrasi, bilim adamları, gazetelerin Ankara temsilcileri, Milli Güvenlik Akademisi öğrencileriydi.
Barış
Prof. Dr. Atilla Eralp, Atatürk'ün çağdaşlaşma düşüncesi ile AB üyeliğini, Büyük Önder'in "Yurtta barış, dünyada barış" deyişinden ele aldı ve öyle güzel yorumladı ki, "hedef" açısından hiç açık kapı kalmadı. Özü şuydu:
Atatürk, büyük bir savaştan çıkmış büyük bir lider olarak "Yurtta sulh, cihanda sulh" demiş ve savaştıkları başta olmak üzere önce komşularıyla, sonra Batı ülkeleriyle barış tesis etmiş, sonra içeri dönerek iç barışı sağlamış ve bu ortamda kalkınmaya yönelmiştir.
Atatürk'ün bu projesi de, yine bir büyük savaş sonrasında, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından temelleri atılan Avrupa Birliği de bir barış projesi olarak doğmuştur.
Barış, kalkınmanın, refahın, demokrasinin temelidir. Bu, iki proje için de geçerlidir. O halde Atatürk'ün çağdaşlaşma projesi AB üyelik hedefiyle uyumludur.
Kadın
Prof. Dr. Duygu Sezer ise, Atatürk'ün çağdaşlaşma düşüncesiyle AB arasındaki uyumu bir başka noktasından yakaladı ve gözler önüne serdi: Kadın-erkek eşitliği ve kadın hakları...
Çağdaşlaşmanın temel koşullarından birinin kadın-erkek eşitliği olduğunu Atatürk'ün Avrupa'dan önce gördüğünü; bir toplumun yarısını oluşturan kadınlar yere çakılıyken o toplumun kalkınmasının, çağdaşlaşmasının mümkün olmadığını ve bu alanda Atatürk'ün yaptığı reformları ortaya döktü.
Prof. Dr. Sezer, bu yönüyle de Atatürk'ün çağdaşlaşma düşüncesinin AB ile örtüştüğünü tartışmaya yer bırakmayacak şekilde kanıtladı.
Atışma
Panelin tartışmadan çok keyifli atışmalar bölümü ise, Başkan Prof. Dr. Yavuz ile Prof. Dr. Günuğur arasındaydı. 40 yıllık dost olan iki hoca, AB üyeliği hedefinde hemfikir olmakla birlikte, süreçte AB'nin Türkiye'ye politikalarında aynı cephede değillerdi.
Günuğur Hoca, Türkiye'nin çağdaşlaşma-Batılılaşma çabasını Tanzimat'tan Cumhuriyet'e kadar özetlerken, bu süreçte iki kavramın aynı olduğunu belirtti. O dönemde Batı'dan başka çağdaş seçenek olmadığını, ama günümüz dikkate alındığında çağdaşlaşmanın Batılılaşmaya eşit olduğunun söylenemeyeceğini kaydetti.
Günuğur Hoca, 1959'da merhum Menderes'in başvurusuyla başlayan AB sürecinde, bütün başbakan ve başbakan yardımcısı liderlerin imzalarının bulunduğunu tarih tarih dökerek bugüne kadar geldi ve AB üyelik hedefinin artık bir "devlet politikası" niteliği kazandığını söyledi.
AB'yi Türkiye politikaları için eleştirmeye zaman ayırmadı ama Türkiye'nin özellikle 1978'de başvuru yapmamakla büyük hata işlediğini, bunun da Ecevit'e ait olduğunu kaydetti.
Prof. Dr. Yavuz ise, Lozan ve ulus-devlet bağlamında kaygılarını dile getirirken, "Sevr'i yeniden canlandırma" çabalarına dikkat çekerek, Günuğur Hoca'nın "iyimser"liğine birkaç gönderme yaptı.
Günuğur Hoca da AB sürecini savunurken, sonuçta, "Kırmızı çizgilerim" diyerek, "Lozan dengeleri, toprak bütünlüğü bozulması, Ermeni soykırımının kabulü" gibi koşullar gelirse, "AB, yoluna Türkiye'siz devam eder" deyip Ünsal Hoca'nın yüreğine su serpince, öğretici, öğretici olduğu kadar düşündürücü panel de tatlılıkla sonlandı.
Bu yazı 1,023 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
30 Eylül 2012
Ankara’nın müzakere planı nedir?
-
26 Eylül 2012
Özkök: Bektaşi fıkrasına döndü
-
19 Eylül 2012
PKK, BDP’yi boşa çıkardı
-
9 Eylül 2012
PKK’nın yerleştirmeye çalıştığı dil
-
7 Eylül 2012
Bomba sayımı vardı
-
5 Eylül 2012
PKK’nın ‘ele geçirme’ ısrarı
-
29 Ağustos 2012
Çiçek’in mutabakat çağrısının muhatabı
-
28 Ağustos 2012
Çiçek’ten ulusal mutabakat çağrısı
-
26 Ağustos 2012
Kuzey Irak-Kuzey Suriye çelişkisi
-
25 Ağustos 2012
''Çözüm'' denilince ne anlaşılıyor?
-
23 Ağustos 2012
Sadece cenazede değil
-
19 Ağustos 2012
PKK’nın ''kontrol bende'' mesajı
-
15 Ağustos 2012
PKK ile ilgili yanılgılar
-
8 Ağustos 2012
Şemdinli’de neler oluyor?
-
6 Ağustos 2012
PKK saldırılarının şifreleri
-
5 Ağustos 2012
Büyük tasfiye
-
29 Temmuz 2012
Kuzey Irak’ta ağzı sütten yanan Türkiye
-
27 Temmuz 2012
Ankara’nın Barzani tercihi
-
26 Temmuz 2012
PKK ve Kürt sorunu boyut değiştiriyor
-
22 Temmuz 2012
Esad’ın tutunması artık çok zor
Yorumlar
+ Yorum Ekle