En Sıcak Konular

Ahmet Kekeç


Ahmet Kekeç
0 0 0000

Birileri Teziç’e işini hatırlatsın...



Kısa bir ‘Hükümet-YÖK kavgası tarihçesi’ vererek başlayalım isterseniz. Gazete okuyanlarınız, televizyon izleyenleriniz hatırlayacaktır; hükümet, önce Erkan Mumcu’nun, sonra Hüseyin Çelik’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde, bir ‘YÖK tasarısı’ hazırladı ve tartışmaya açtı.

Neden böyle bir şey yaptı?

Bu YÖK çünkü, darbe anayasasının ürünüydü ve CHP’lisinden Anavatan’lısına, AK Parti’lisinden İP’lisine, bir tek seveni yoktu.

Türkiye’deki her siyasi partinin programında, mutlaka YÖK’ün değiştirilmesi yahut kaldırılmasına ilişkin vaat cümleleri bulunuyordu. Öğrenciler ve akademisyen çoğunluğu da nefret ediyordu bu kurumdan.

İnanmayacaksınız ama, sırasında İlhan Selçuk bile eleştiriyordu bu eğitim-öğretimle ilişkisini kesmiş anti demokratik kurumu.

Sezer bile eleştiriyordu.

Hükümet hazırladığı tasarıyı önce YÖK’ün, sonra üniversitelerin, sonra da ‘üniversitelerarası kurul’un ve tabii sivil toplum örgütlerinin görüşüne sundu. Gelgelelim YÖK ve üniversitelerarası kurul üyeleri, bu hükümetin hazırladığı bir tasarıyı ‘asla tartışmayacaklarını’, ancak kendilerinin hazırlayacağı bir tasarı üzerinde uzlaşma görüşmeleri yapabileceklerini bildirdiler.

Hükümet ‘peki’ deyip tasarıyı geri çekti.

İşi, istekli ve cevval üniversitelerarası kurula bıraktı.

İstekli ve cevval kurul, çok kısa bir vade içinde, en geç 2003 sonuna kadar, tasarıyı hazırlayıp hükümete sunacağını söylüyordu.

Kısa vade doldu, Çölaşan’ın kavramsallaştırdığı ifadeyle ‘tık yok.’

2003 sonuna gelindi; tık yok. ‘Hadi 2004’ün başı olsun’ denildi. Tık yok. ‘Şubat, Mart, Nisan olsun’ denildi. Tık yok.

Aylar ayları, mevsimler mevsimleri, yıllar yılları kovaladı ve 2007’ye gelindi, yine tık yok.

İstekli ve cevval kurul oyalama taktiği güderken, Milli Eğitim Bakanlığı da kendi tasarısı üzerinde başlattığı ‘uzlaşma görüşmeleri’ni sürdürüyordu.

Derken, bir sabah, kafası bozuk bir şekilde YÖK Başkanı Erdoğan Teziç çıktı ve ‘YÖK olarak uzlaşma görüşmelerinden çekildiklerini’ açıkladı.

Sonra da, bildiğiniz gibi, katsayı tartışmaları başladı.

Önce, YÖK Başkanı konuştu. Sonra sırayla rektörler...

Biri çıktı, ‘Cumhuriyetimizin temel niteliklerini korumak ve kollamak sorumluluğunu taşıyan tüm kişi ve kuruluşları’, yani orduyu göreve davet etti.

Bir başkası, ‘Devletin laik yapısını değiştirmeye yönelik düzenlemeye karşı’ halkı ulusal seferberliğe çağırdı.

Bir başkası 27 Mayıs’ı ve Adnan Menderes’in akıbetini hatırlattı.

Biri de çıktı (halkın vergileriyle halka tafra yapan bir terbiyesiz), bu ülkenin seçimle gelmiş Başbakanını ‘halayık’a benzetti.

Dahası var ama, sözü Erdoğan Teziç’in ‘Hükümet üzerine düşeni yapmıyor’ açıklamasına getirmek istediğim için kesiyorum.

İlk 500 üniversite arasına bir tek okulunu sokamamış, ‘akademik özerklik’ konusunda sapır sapır dökülen bu kurumun başkanı, mutad olduğu üzere eleştirilerini sürdürüyor.

Dünyanın neresinde iktidara karşı siyasal mücadele yürüten eğitim kurulları vardır, bilmiyorum ama, Türkiye’nin YÖK’ü kendisine siyasi iktidarı çürütmek gibi bir misyon edinmiş durumda.

Birileri Teziç’e asıl işini hatırlatmalı.

Sonra da şunu sormalı:

Peki, sen üzerine düşeni yaptın mı? ‘Ordu göreve’ diye pankart açan, adı fişleme skandalına karışmış (elan sanık mevkiinde bulunan) rektörlerinle ilgili ne yaptın?

Bu ülkenin seçimle gelmiş Başbakanı’nı ‘başbayi’ ve ‘zurnacı’ diye aşağılayan terbiyesizler hakkında nasıl bir işlem başlattın?

Eğitimin kalitesini artırmak ve akademik özerkliği sağlamak adına ne yaptın? Neden ilk 500 üniversite arasına bir tek Türk üniversitesi sokamadın?
 

 
star



Bu yazı 726 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 26 Eylül 2012 Balyoz ve empati
    • 5 Temmuz 2012 Hükümeti ve cemaati çökertecek tek isim
    • 26 Haziran 2012 Ben olsam bu gazetecileri sürerdim cepheye
    • 20 Haziran 2012 Bu yazıyı Kürt kardeşlerim okusun
    • 4 Haziran 2012 Nerede bu inek?
    • 28 Mayıs 2012 Kana kan istermiş!
    • 14 Mayıs 2012 ‘Kes zırvalamayı’
    • 1 Mayıs 2012 Menderes de cami yıktırmış... Ne utanmaz adamlarsınız siz!
    • 20 Nisan 2012 Erol Özkasnak
    • 12 Nisan 2012 Suriye’yle savaşa mı giriyoruz?
    • 10 Mart 2012 ‘Zavallı Başbakan’
    • 29 Şubat 2012 Paşa niçin kendini öptürmedi?
    • 27 Şubat 2012 Bizi yormayın kardeşim
    • 17 Şubat 2012 Siz kimi kandırıyorsunuz?
    • 3 Şubat 2012 Rezil olmaya doymadınız mı?
    • 1 Şubat 2012 İyi ki sivil vesayet varmış, şerrinizden korunuyoruz
    • 19 Ocak 2012 Denktaş’ı diriltmek mi?
    • 14 Ocak 2012 Hangi gazeteciler valiz hazırlıyor?
    • 12 Ocak 2012 Kozinoğlu hakkında korkunç karartma
    • 2 Ocak 2012 İlan ediyorum: Hiç yüzleri kızarmayacak!

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,496 µs