En Sıcak Konular

Nasuhi Güngör


Nasuhi Güngör
0 0 0000

Menderesler ve Mart’ın gözleri



Afyon -Sandıklı yolunda geçirdiği trafik kazasının hemen ardından Aydın Menderes’in zihninden peşpeşe üç rakam geçiyordu: 1, 8 ve 15...

Menderes önce Sandıklı Devlet Hastanesi’ne, oradan da helikopterle Ankara’ya getirildi. Yoğun bakımdayken bile yanından bir an olsun ayrılmayan hayat arkadaşı Ümran Menderes’e de aynı rakamları söylüyordu Menderes...

1, 8 ve 15...

Ümran Hanım yaşadığı acının etkisiyle önce buna bir anlam veremedi. Ama sonra anladı ki Aydın Bey, ağabeylerinin her ikisi de mart ayında gerçekleşen vefatlarına işaret ediyordu.

8 MART 1972: ÇATIDA ÖLÜM

Yüksel Menderes, ailenin en büyük çocuğuydu. Hukuk öğreniminin ardından İsviçre’de bir fakülte daha bitiriyor ve kısa zaman sonra da Dışişleri ailesine katılıyordu.

En küçük kardeşi Aydın’la arasında 16 yaş vardı. Küçükken onu yanına alır, organların nasıl çalıştığından tarihe kadar pek çok şey anlatırdı. Zaman akıp gitti. Önce 27 Mayıs, ardından Yassıada faciası, iki kardeş arasındaki yakınlığı daha da pekiştirdi.

Büyük ağabeyinin ısrarıyla 1970 yılınıın sonlarında Demokratik Parti’nin Aydın İl başkanı olmuştu Aydın Menderes. Yüksel Bey de hem Aydın milletvekili, hem de partinin genel başkan vekiliydi. Onun Çankaya’da Güvenevler tarafında oturduğu çatı katında iki kardeş sık sık biraraya geliyor ve siyaset başta olmak üzere çeşitli konularda uzun sohbetler ediyorlardı. Aydın Bey, annesi Berin Hanım’la Tahran caddesinde kalıyordu. Sıkıyönetimin koyduğu gece sokağa çıkma yasağı devam ediyordu. Sohbetler neredeyse yasağın son dakikalarına kadar sürüyor, sonra Aydın Bey eve dönüyordu.

1972 şubat ayının sonlarıydı. Aydın Menderes Ankara’daydı. Büyük abisinin bütçe müzakerelerinde yapacağı konuşmanın hazırlıkları devam ediyordu. O yıllarda bütçeyle ilgili görüşmeler şubat ayı sonunda yapılıyor, 1 Mart’ta yeni mali yıl başlıyordu.

AYAKTA ALKIŞLANAN KONUŞMA

Şubat ayının son gününde partisi adına bütçe konuşmasını yaptı Yüksel Menderes. Gerçekten çok begenilen ve ses getiren bir konuşma olmuştu. Son Adalet Partisi hükümetini ve ardından kurulan Nihat Erim hükümetlerini de eleştiren son derece kapsamlı bir konuşmaydı bu. Herkes hararetle kutladı Yüksel Bey’i.

Kendisinin Kızılay’da sürekli elbise diktirdiği bir terzisi vardı. 7 Mart günü kardeşiyle arasında şöyle bir konuşma geçti: ‘Gel seni de bizim terziye götüreyim Aydın. Kumaşlar senden, elbiseler benden.’

Olur cevabı üzerine terzide bir araya geldiler. Oradaki işler ve sohbetin ardından Yüksel Bey ‘Yarın Sadettin Bey (Bilgiç) gelecek, şu şu işleri konuşacağız’ dedi. Sonra da ona dönüp ‘Ya Aydın, bu siyasete erken girmek daha başka oluyor’ diyerek iltifatlarda bulundu. ‘Aman abi olur mu öyle şey ‘diye mahçup bir edayla cevapladı kardeşi. ‘Yok, yok’ dedi abisi. ‘Seninki tam çekirdekten yetişme oluyor.’ ‘Akşam konuşuruz, seni ararım’ sözleriyle ayrıldılar. Yazık ki bu son görüşmeleri olacaktı.

Yüksel Menderes’in evinde yatılı kalan Anjelik isminde bir gayrimüslim kadın vardı. Hatfada bir gün izinliydi ve 7 Mart akşamı o da yoktu.

ACI BİR TELEFON

8 Mart sabahı Berin Hanım, oğlu Aydın’ı erken satte uyandırdı: ‘Oğlum telefon geldi, abin rahatsız diyorlar. Seni acele istiyorlar.’ Aydın Bey hızla kalkıp giyindi. ‘Ben sizi ararım, haber veririm’ diyerek kısa mesafeye rağmen taksiye binip yola çıktı. Bir gün önce gezip sohbet ettiği abisiyle ilgili ne olduğunu anlamaya çalıştı yol boyunca.

Yüksel Bey’in kaldığı apartmanda yukarı çıkarken Faruk Sükan’la karşılaştı: ‘Hayrola beyefendi, ne oluyor?’ ‘Ben de bilmiyorum, gel

beraber bakalım.’ Evin kapısı açıktı. Abisi yemek masasının yanıdaki halının üzerinde yatıyordu. Bir ayağı hafif dizinden bükülmüş, pabucu da çıkmış kenarda duruyordu.

Aydın Menderes hemen anlamıştı abisinin hayatta olmadığını. Sükunetini korumaya çalışarak ‘Hayrola nedir?’ diye sordu. ‘Havagazı’ cevabını aldı. Kokuyu alanlar kapıyı açıp Yüksel Bey’i o halde bulmuşlardı.

Devamını kendisinden dinliyoruz: ‘Tam bir muammaydı. Tanıdıklar gelmeye başladı. Oradan eve telefon edemiyorum, anneme ne söyleyeceğim. Ayrılıp eve geldim. Dünyada bir insanın yapacağı en zor işlerden birisi, bir anneye çocuğunun öldüğünü söylemek. Ve o da benim annem aynı zamanda. Babamın acısı var, yaşadığımız olaylar var. Annem nedir diye gözlerime bakıyor. Elden gelen bir şey yok diye durumu anlatıyorum kendisine. ‘Oğlum nasıl olur, ben akşam saat 22.30’da abinle telefonda konuştum. Gayet güzel konuştuk.’ Kendisi de önceki gün birlikte olduklarını ve her şeyin normal olduğunu anlattı.’ Adnan Menderes’in acısına, şimdi de evlat acısını eklemek zorundaydı Berin Hanım. Tam o sırada ailenin yanında bulunan Sadettin Bilgiç’in şu sözleri gerçekten çok anlamlıydı: ‘Kesinlikle bunun intihar olduğuna millet ve kamuoyu inanmayacak.’

İNTİHAR MI, YOKSA...

Bir gün önce terziye giden, annesiyle sohbet eden, en yakınındakilerin en küçük bir anormallik hissetmediği bir insan, gerçekten havagazını açıp intihar etmiş olabilir miydi?

Aydın Bey’in cevabı: ‘Terazinin iki kefesi de boş kalıyor. Bir gün önceden insan hiçbir işaret vermez mi veya bir durgunluk, düşünce hali olmaz mı? Tabii psikolog ya da psikiyatrist değiliz. Ama bizim gördüğümüz bu.’

Peki intihar değilse?

Biri mi girdi eve, giren ne yapar, niçin yapar. Kendisi o saatte kalkıp giyinmiş. Bir yere mi gidecekti de vazgeçti; bu sorular cevapsız. Fakat bir soru cevapsızsa buradan hareketle bu cinayetir, suikasttır, diyebilmek kolay iş değil.

Kendi yazısıyla bıraktığı notlar?

‘Orada mektuplar, yazılar var. Ama karalama gibi, okunmuyor. Tamamen yazısı bozulmuş. Havagazının tesiriyle mi böyle bir şey olmuş, kelimeler birbirine karışmış, başka bir şey mi bilmiyoruz. Somut bir şey ortaya çıkana kadar bir şey diyemeyiz. Çünkü hepimizin sorumlulukları var.’

Sizin kazanız da bir Meclis konuşmanızın ardından geldi. Rahmetli ağabeyinizin vefatı da.

Sakin bir konuşmaydı, ama çok geniş bir muhtevası vardı. Bir önceki Adalet Partisi hükümeti ve Nihat Erim hükümetleri eleştiriliyordu. Kendisinin siyasi kariyeri açısından önemli bir konuşmaydı. Ama bunlar

üzerinden bir şey söylemek uygun olmaz.

Peki 1968 yılında eşinden ayrılmış olmasının üzerinde ciddi bir etkisi var mıydı?

‘Hayır, ben böyle bir etki hissetmedim. Ayrıca kendisi içine atan yapıda bir insan da değildi. Sürekli konuşur, sohbet ederdik.’

1 MART 1978: BU KEZ TRAFİK

Mutlu Menderes, ailenin ortanca çocuğuydu. 1968 sonbaharında evlenip eşiyle İzmir’e yerleşti. 1970’de Demokratik Parti kurulunca İzmir İl Yönetim Kurulu’nda görev aldı. 1973 seçimlerinde ise tıpkı rahmetli abisi gibi Aydın milletvekili oldu. Önce CHP-MSP hükümeti. Ardından hükümetsizlik, sonra Milliyeçi Cephe hükümeti çalışmaları. Mutlu Menderes, Sadettin Bilgiç’le birlikte hükümetin kurulması için DP’den istifa ederek çalışmalara katıldı ve Adalet Partisi’ne geçti.

1977 seçimleri için Mutlu Bey kardeşine AP’den aday olması için ısrar etti. Uzun bir ısrarın ardından Aydın Bey teklifi kabul etti. İki kardeşten Mutlu Bey Aydın’dan, diğeri ise Konya’dan milletvekili olarak Meclis’e girdiler.

Aydın Menderes’ten dinleyelim: ‘1978 Şubat ayında yine bütçe müzakereleri. 27 Şubat günü bir akşam dışarıda yemek yedim geldim. Bütçe müzakerelerini izliyoruz. Bir haber geldi. ‘Abiniz kaza geçirdi’ diye. ‘Ya demeyin, nerede’ filan derken koşup Numune Hastanesi’ne geldik. Gittik, ameliyattan çıkarmışlar, yoğun bakıma götürüyorlardı abimi. Durum anlamaya çalışıyorduk. Dediler ki, ‘Ulus’tan Dışkapı’ya giderken Çankırı caddesinin hemen başında karşıdan karşıya geçerken bir araba çarpmış, Mutlu bey ağır bir beyin travması geçirmiş. Komada, Allah’tan ümit kesilmez.’’

Eve gidip annesine haber verdi. Berin Hanım şaşırmıştı. Nasıl olur oğlum, abin bir-iki saat önce buradaydı. Sevdiği yemekler vardı, onları yedi. Sonra görüşürüz anne deyip ayrıldı.

‘Gidelim görelim diye alıp annemi getirdim. Komadan filan da bahsetmedim. Geldik, sağolsunlar Sayın Demirel dahil herkes orada. ‘Aman bu sefer bize iyi haber verin, kötü haber vermeyin’ diye sürekli telefonlar geliyor. Düşünün insanların gösterdiği ilgiyi.’

‘Ertesi gün 28 Şubat’ta bütün gün annemle hastanedeyiz. Akşam anneme ‘Sen git istirahat et’ dedim. Eve geldik. 1 Mart çarşamba sabah kalktık. Numune’den telefon dediler. Erken bir saatti, durumu anladım. Anneme babamdan ve abimden sonra bir üçüncüyü söylemek çok zordu. Ama başka kim söyleyecekti?’

Mutlu Bey’in kazasıyla ilgili neler konuşuldu ailede?

‘Gece yalnızken taksi çarpmış. Taksici kim? Örgüt üyesiymiş filan denildi. Biz bunlara hiç girmedik. Oralara girilirse bir yere varılmaz, hem de bir şey varsa onu örter diye düşündük. Şu nokta önemli. Her iki abimin cenazesinde de inanılmaz bir kalabalık vardı. Ağlayanlar, gözyaşlarıyla ‘Amerika’da Kennedy ailesi, Türkiye’de Menderesler’ benzetmesi yapanlar, onbinlerce insan onları son yolculuğunda yalnız bırakmadı.’

VE 15 MART 1996

Yıllar geçiyor. Aydın Menderes 1995 yılında Refah Partisi’nden İstanbul milletvekili. ANAP-DYP dışarıdan DSP destekli hükümeti kuruluyor. Hükümet programı okunacak ve siyasi parti temsilcileri konuşmalar yapacak.

‘Sayın Erbakan siyasi konuşmayı benim yapmamı istedi. 10 Mart pazar günü TBMM’de o konuşmayı yaptım. Beğenildi, ses getirmiş oldu. Takip eden hafta sonu partinin bir toplantısı için Antalya’da olunacak. Yola çıktık. Trafik kazası oldu. O anda insanın aklından çok şey geçiyor. Kendi kendime ‘1 Mart küçük abim, 8 Mart büyük abim, 15’te de benim kazam. Allah hayıra çıkarsın’ dedim.’

Kendi kazanızla ilgili neredeyse hiç konuşmadınız.

‘Kazanın önünde arkasında şu var, bu var demedim. Abimler için bir sorumluluğum vardı. Ama insan kendisi olunca, ruhunu karanlığa teslim etmemeli. O kaza benim hayatımın çok kritik bir döneminde ortaya çıktı. Aynı zamanda Türkiye’nin o günden sonraki siyasi gelişmelerini etkileyebilecek bir kazaydı. Ama mukadderat, bir yerde artık söz bitiyor.’

Ve son bir anekdot aktarıyor: ‘Kazadan sonra bir arkadaşım hatırlatmıştı. Shakespeare’in, Jül Sezar’ında ‘Eyes of March’ diye bir ifade geçiyor.

Eyes of March.
Yani Mart’ın gözleri. 

star



Bu yazı 2,514 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 6 Nisan 2013 Kraliyet patron, biz taşeron muyuz?
    • 27 Eylül 2012 Ordu neden değişmek zorunda
    • 21 Eylül 2012 Eylül ayının kara listesi
    • 14 Eylül 2012 Yeni Türkiye ve yeni ekonomik model
    • 13 Eylül 2012 Libya saldırısı ve Türkiye’nin kodları
    • 3 Eylül 2012 Türkiye’nin yalnızlığı ve Mısır
    • 30 Ağustos 2012 Ankara-Paris rekabeti
    • 24 Ağustos 2012 İstihbarat zaafı var mı?
    • 23 Ağustos 2012 BDP niçin çıldırdı?
    • 17 Ağustos 2012 Fırsat treni telaşı
    • 16 Ağustos 2012 Yola nasıl devam edeceğiz?
    • 10 Ağustos 2012 ‘Gergin Barış’ın sonu mu?
    • 6 Ağustos 2012 PKK’nın intiharı
    • 27 Temmuz 2012 Henüz vakit varken
    • 20 Temmuz 2012 Suriye sorunu ve Türkiye’nin özgüveni
    • 19 Temmuz 2012 Şam’daki patlama ve Moskova’daki Türkiye
    • 28 Haziran 2012 Türkiye itibar mı kaybediyor?
    • 22 Haziran 2012 Mısır, Suriye ve derin iktidarlar
    • 21 Haziran 2012 Müzakere akıldır, güçtür
    • 14 Haziran 2012 Beka endişesinin dayanılmaz cazibesi

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,962 µs