Bülent Keneş
0 0 0000
Çete, algı sapması ve medyatik oyunlar
Türk medyası oldum olası çete haberlerine bayılır, bu haberlere balıklama atlardı.
Kendisine servis edilen her türlü bilgi kırıntısını okuyucusuna büyük işler beceriyormuş havasında aktarırdı. Bunu yaparken de hep temiz toplum uğruna karanlık mihraklar ve güç odakları ile cedelleşen büyük kahraman edalarına bürünürdü.
Hele hele baş aktörleri siyaset, polis ve mafya dünyasından olan, "ancak ve ancak büyük gazetecilik başarılarıyla" ortaya çıkarılabilen çeteler, afili sunum ve abartmalarla okuyucu için tadından yenmez hale getirilirdi. Tadından yenmediği için de günler değil haftalarca manşetlerden inmezdi.
Ama son dönemde ya şanlı medyamıza bir haller oldu ya da çetelere. Her ne hikmetse birbiri peşi sıra ortaya çıkarılan dört başı mamur çeteler bile "büyük" addedilen medyamızdan geçmiştekilere gösterilenin onda biri oranında bile bir ilgi ve alakaya mazhar olamıyor. Olamamak bir yana, medyamız böyle "küçük ve basit", oldukça da "münferid" oluşumlara "çetecilik" gibi müthiş bir unvanı kullanmaya değer bulmuyor. Burun kıvırıyor.
Oysa biz ne medyamızı ne de çetelerimizi böyle bilmezdik! Böyle bilmediğimiz için de medyamızın değişen çete haberciliğinin bir analizini yapmak kaçınılmaz oluyor.
Merhum Atilla İlhan'ın ifadesiyle tam bir "sisler bulvarı"na dönen Ankara'da, kimin kime karşı verdiği tam belli olmasa da büyük bir mücadelenin verildiği ve derin bir hesaplaşmanın yaşandığı aşikâr.
Kimilerine göre çete oluşumları ve kontr-çete operasyonlarının bir ucu cumhurbaşkanlığı seçimine, diğer ucu ise Genelkurmay Başkanlığı görevine kimin geleceği denklemine dayanıyor. Kimileri bu olanları Türk Silahlı Kuvvetleri ile emniyet arasındaki bir güç kavgası, kimileri ise ordu içerisindeki değişik gruplaşmaların kendi iç hesaplaşmaları şeklinde yorumluyor.
Ben bu çete işlerinden çok anlamam. Dolayısıyla kimin kime karşı nasıl bir hesap içerisinde olduğunu ve bu hesaplaşmanın boyutlarının nereye varacağını bilemem. Ancak, ortalama her vatandaşın görebildiğini şüphesiz ben de görüyor ve bu hesaplaşmanın şiddet ve ölçeğinin artarak devam edeceğini tahmin ediyorum. Her neyse bu benim konum değil. Esas konu, bu konuda medyanın takındığı garip tutum.
Çete haberlerine meftun bir medya söz konusu olmasa, medyamızın son dönemdeki tutumunu garip karşılamayacaktım. Ama bahsimize mevzu olan gerçekten garip bir medya. Öyle bir medya ki bu, menfur Danıştay saldırısının "irtica", "türban", "laiklik" denklemine dayanacağı düşüncesiyle olsa gerek, olayın "münferid" olabileceğini bir lahza bile aklına getirmeden, sayfalarını bu olaya ve arkasındaki bağlantılara ayırmış, olayı hemen rencide edici bir şekilde toplumun bir kesimine yıkmıştı.
Ancak şu işe bakın ki, saldırganın/tetikçinin yakalanması heveslerini kursaklarında bıraktı. Zaten gariplik de bundan itibaren başladı. Çete-perver medyamız olayın bağlantıları farklı yerlere ulaşınca gelişmeleri birinci sayfalardan anında düşürdü. Sadece düşürmekle kalsa iyi. Tam tersine bir tavır takınarak, çete olaylarının takibatında istikrar gösteren bazı medya organlarını "komplo"ya alet olmakla itham eder hale geldi.
Bu vesileyle aslında vatandaşı aptal yerine koyan, olanın olduğu gibi değil de, birileri tarafından nasıl isteniyorsa öyle algılanmasını sağlamaya çalışan söz konusu medyaya da suçüstü yapıldı.
Şu vaziyete bir bakar mısınız? Bazı medya organlarının son günlerde takındığı tavra inanacak olursak, Türkiye'de ne çete oluşumlarının varlığına ne de istikrara yönelik illegal çalışmaların ve cephanelik benzeri hücrelerde yapılan hazırlıkların hiçbirinin gerçek olduğuna inanmayacağız.
Dolayısıyla ne bombalar gerçek, ne silahlar ne eylem hazırlığındaki asker ve sivil kişiler ne de bunların illegal olduğu(!)... Bu durumda tek bir gerçek varsa o da, bu medya organlarımızın artık medya olmaktan çıkıp, tamamen manipülâsyon araçları haline geldiğidir.
Sauna, Ergenekon, Şemdinli, Danıştay ve son olarak da Atabeyler çetelerini sulandırıp, bazılarını magazin malzemesine çevirerek algı sapmalarına yol açan medya organlarının bu çabasını sadece basit bir habercilik zaafı ile yorumlamak mümkün mü?
Tabii ki değil! Nasıl ki, havası son günlerde kurşun gibi ağır olan Ankara'da sisler içinde amansız bir hesaplaşma yaşanıyorsa, bu hesaplaşmanın halk tarafından amaçlandığı şekilde algılanması konusunda da medya kulvarında korkunç bir çaba harcanıyor. Suçüstü yapılanlar masum gösterilmeye çalışılıyor, görevini yapanlar ise töhmet altında bırakılıyor.
Oynanan oyun basit: Yapılan bütün provokatif saldırılar ve ortaya çıkarılan çeteler, tıpkı geçmişte olduğu gibi, öncelikle muhafazakâr kesimlere mal edilmeye çalışılıyor. Bu becerilemeyince ya çeteler hafife alınıyor ya da bu konudaki gelişmeler gazete sayfalarında ademe mahkûm ediliyor. Bu çirkin komplonun peşini bırakmayan dürüst gazeteciler ise "komplonun parçası olmak" gibi çirkin bir iftiranın hedefi olmaya maruz kalıyor.
Her olaydan sonra halkı manipüle ederek, yönlendirmeye gayret edenler hep bir "algı sapması"nı hedefliyor. Saldırıyı masum kesimlere mal etmede başarısız olunca kamuoyu algılaması saptırılmaya çalışılıyor. Başka türlü olsaydı, bugün gazetelerin birinci sayfaları çete ve çete ile ilgili gelişmelere dair haberlerden tamamen arındırılmış, pür-i pak halde çıkar mıydı?
Bu yazı 1,034 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
26 Haziran 2006
Eskiye Rağbet Olsa Bit Pazarına Nur Yağardı
-
8 Haziran 2006
Çözüm: Tam yetkili ya da tam sembolik bir Cumhurbaşkanı
-
5 Haziran 2006
Çete, algı sapması ve medyatik oyunlar
-
18 Mayıs 2006
Deja vu ve ateşe körükle gitmek
Yorumlar
+ Yorum Ekle