En Sıcak Konular

Rüşdü Paşa



Rüşdü Paşa
0 0 0000

Türklerin iktisadı



Rousseau, iktisat kavramını ailenin yönetilmesi anlamında kullanır. İktisat kavramının Türkçe’de bir anlamı tutumlu olmak, idareli olmaktır. Bir eşanlamlılık var.

İdare etmek mevcut durumu kavradıktan sonra onu onaylamak ve mevcut durumu veri kabul ederek kendine yaşama alanı aramaktır.

Son birkaç yılda, birçok kentte kapitalizmin kutsal kurumlarının toplantılarının yapıldığı binaların önünde, sade insanlar gösteri yaptılar. Söylenen cümleler şunlardır:

1.Kapitalizm dünyayı imha ediyor!
2.Kapitalizme hayır!
3.Kapitalizm öldürür, kapitalizmi öldürelim!

Türkler kapitalizm karşıtı gösterilere iltifat etmediler. Şu ana kadar, Türkiye’de yukarıdaki üç cümle sokaklarda çok haykırılmadı. Sol, hep zayıf kaldı. Türkiye’de sağ ve genel olarak islamcı akım kapitalizmle kavga yapmadı. Gözlem şudur: Türkler, kapitalizmi idare edeceklerini varsaymaktadırlar. Şu yazılabilir: Türkler, idareci olduklarından iktisatçıdırlar.

Seksen Dönüşümü
Seksen senesinde dünya kapitalist sisteminin lordları tarafından Türkeli iktisadının idaresi kendine verilen kişi, kendine söylenenleri kelime kelime yaptı. Disiplin ordu tarafından sağlandı. Seksen senesinde kitlenin elindeki mamanın çoğu alındı, birkaç kişiye verildi. Gelir dağıtımına ilişkin rejim değiştirildi. Propaganda ile kandırılan kitle gasp olayının farkına bile varmadı. Dönemin ideolojisi, piyasacılıktır. Karl Polanyi, Büyük Dönüşüm isimli eserinde şunu yazdı: “Piyasa mekanizmasının, insanların ve onların doğal çevrelerinin kaderinin tek belirleyicisi olmasına izin vermek toplumun yıkılmasıyla sonuçlanır.”

John Maynard Keynes adında bir adam, 1936 yılında yayımlanan; İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi isimli eserinde piyasa sisteminin kendi haline bırakılması durumunda çok da iyi şeylerin olmayacağını yazdı. Keynes’in korktuğu şeylerin başında işsizlik var. Karlılık, ücretlerin düşük tutulmasına ve sermayenin işgücüne ikame edilerek maliyetlerin azaltılmasına bağlıydı. Keynes, şunu gösterdi: Ücretleri düşürmek ve işçileri işten atmak, en sonunda fabrikanın ürettiği malları satın almak gücüne sahip olanların sayısının azalmasıyla sonuçlanacaktı. Talep düştüğünde fabrika sahipleri daha çok işçiyi işten atacaklardı. Keynes, böyle bir gidişatın büyük buhranla sonuçlanacağı sonucuna varıyordu. Keynes’i Keynes yapan 1929 bunalımı bu demekti.

Keynes, çözüm olarak hükümetin piyasaya müdahale etmesi gerekliliğini önerdi. İkinci dünya savaşı sonrasında Batı ekonomilerinde Keynesçi siyaset uygulandığından kapitalizm bir ölçüde gebermekten kurtuldu.  Kapitalizmi kurtaran adam, Keynes oldu. İnsanlar, iktisadın idare edilebilirbir alan olduğunu böylece gördüler. Bu dönüşümdür ve yenidir.

Polanyi, bunu şöyle yazdı: “İktisadi sistemin topluma yasa dayatmasının son bulduğu ve toplumun iktisadi sistem üzerindeki önceliğinin sağlandığı bir gelişmeye tanıklık ediyoruz.”

Seksenli yıllar dünya sisteminde herşeyin değiştirildiği zaman dilimi oldu. Dünya sisteminin kutsal kurumları dünya bankası, imf ve saire, kapitalizmi kurtarmak için neoliberal politika ürettiler. Ulusal hükümetler, bu politikaları uyguladı. Keynes, tamamen terk edildi.

Türkiye, bu dönemde dünya sistemi tarafından borçlandırıldı. Osmanlı’da en az bir kez ağır dış borç ile mali anlamda batmış olan Türkiye, tarihi bu tecrübesini bir yana bıraktı, dünyanın en borçlu ilk beş ülkesi arasına girmeyi becerdi.

Devlet hazinesi, bir borç ödeme bankası halini aldı. Okul ve hastane için para ayrılmadı. Toplumda yeni zengin gruplar yaratıldı. Kitle ise yoksullaştırıldı. 

Bütün dünyadaki fakir ülkeler gibi Türkiye iktisadı da dışarıya karşı daha bağımlı hale getirildi.

Çok uluslu firmalar bütün dünyada devletin sahip olduğu firmaları ele geçiriyorlar. Bunun sonunda devlet, çok uluslu firmaların kontrolüne geçiyor. Ekonomileri yabancı firmlar tarafından kontrol edilen hiçbir fakir ülkede, Türkiye dahil, en küçük bir iktisadi gelişme yaşanmıyor. Fakir ülkelerin iktisadi kaynaklarına birkaç çok uluslu firma tarafından el konuyor. Hiçbir fakir ülke geleceğini göremiyor ve ekonomisini planlayamıyor.

Kendini global şirketler tanımlayan çok uluslu firmalar hiçbir değer sistemine ve herhangi bir hukuka bağlı kalmadan her türlü işi beceriyorlar.

En tehlikeli gelişme ise global finans alanında yaşanıyor. Para piyasalarının işlem hacmi, seksenli yıllarda hızla yükseldi. Günde tirilyonlarca dolar para alınıp satılıyor. Burada tek amaç, para kazanmaktır. Birkaç kişi para kazanırken milyonlarca insan ve ülke batıyor.

Sermaye, kutsallık mertebesine yükseltildi, dokunlmazlık elde etti. Uluslararası finans piyasaları, bugün, global kumarhane haline geldi. Bu kumarhanede, birgün yaşanacak bir mania bütün dünyanın sonu olabilecek etki yaratma gücüne sahiptir.

Olaylar
Bir
: İnsanların yarısının 35 yaşına varmadan göçtüğü Tanzanya’da borç ödemeleri sağlık harcamalarının altı katıdır.

İki: Türkiye bu yılın ilk altı ayında borç ödemek yerine kaynaklarını okul ve hastane için harcamış olsaydı, İngiltere’deki yüksek kaliteli üniversitelerin ve hastanelerin tamamı kadar Türkiye’de üniversite ve hastane kurabilirdi.

Üç: Arjantin’de iktidar seçkinlerinin 1976 sonrasında aldığı toplam borcun yüzde 80’inin kayıtları mevcut değildir. Bu paraların özel hesaplarına aktarıldığı tahmin edilmektedir.

Dört: Filipinler’de Marcos, ülkeye giren bütün kredilerin üçte birini rüşvet ve komisyon olarak özel hesaplarına aktardı.

Beş: Türkiye’de en zengin iki bin kişinin geliri en fakir elli milyon kişinin gelirinden fazladır.

Altı: Miami’de emlak şirketlerinin en iyi müşterileri Türklerdir.

Yedi: Türklerin İsviçre bankalarındaki toplam mevduatı Türkiye’nin toplam borçlarına eşittir.

Sekiz: Türklerin Türkiye’deki bankalara olan toplam borçları 80 milyar yeni liradır. Bir tahmine göre Türkler, önümüzdeki üç yılda elde edecekleri geliri şu anda harcamış durumdadırlar.

Dokuz: Türkiye’deki kısa vadeli spekülatif para 55 milyar dolardır. Bu para, Türkiye dışından Türkiye’de girmiştir ve çıkmak eğilimindedir. Bu tür sermaye çıkışlarının yaşandığı her ülke batar.

İman
Türkiye’de son yirmi yılda iman değiştirildi. İktidar seçkinleri, dönmüş/dönderilmiş aydınlar, Washington, D.C’de yetiştirilmiş bürokratlar, hayali ihracatçılar, ana dilini konuşamayan işadamları, kafasında bir devlet kavramı olmayan mahalle kadınları durmadan şunları söylediler: Serbest piyasa iyidir, herşey liberalleşsin, herşey özelleştirilsin, bütün çokuluslu firmalar gelsin bizi sömürsün, avrupa birliği çok iyidir, ihracat teşvik edilsin, ithalat serbest bırakılsın, dolara tapalım, faize dokunmayalım, kur dalgalansın, sermaye hareketleri sonsuza kadar serbest kalsın, içerdeki tarımı yok edelim, çevreyi tahrip edelim, çocuk işçiler sömürelim, güzel kızlar manken olsun, açlar gebersin, borçlanalım…

Bu sureler her daim okundu. Imf’nin Türkleri kurtaracağına Türkler inandırıldı.

İçgüdüsel olarak putlara inanan insanlar başkaları tarafından oluşturulmuş düşlerin ve küçük çıkarlarının esiri olurlar. Tarihte çok yaşandı, tekrarlanıyor.

Tepki
Türkler kapitalizme karşı mücadeleyi, bağımsızçılık olarak algılıyor. Türkler, milliyetçilik ve ulusalçılık doktriniyle kapitalizme karşı çıktıklarını varsayıyorlar. Dünya sisteminin lordları ve yerli memurları, bu durumdan memnun olmalıdırlar.

Güç kullanımının mümkün olmadığı yerde propaganda aynı işi görüyor.

Globalleşme, insanlık tarihinde bir geriye gidiş yarattı. Bugün ulus kavramı ortadan kalkıyor. Global kapitalizme karşı aşağıdan gelen tepkiler kavim ve dini milliyetçilik hareketleri şeklinde oluyor. Özellikle fakir ülkelerde kavimler ve dinler arası savaşlar, dünya sisteminin lordları tarafından destekleniyor.

Toplumun en korumasız kesimi, kendini global kapitalizmin saldırısından korumak için  mafia ekonomisine gönüllü olarak dahil oluyor.

İnsanların büyük bölümü ise global kapitalizm karşısında kimsesiz ve çaresiz durumdadır. Bu insanlar sahip oldukları tarihi geleneklerini yitirerek parçalanıyorlar. Gelecekten tamamen umutsuz ve kendine inanmayan sayısallaştırılmış bir kitle bütün dünyayı kaplıyor.

Çözülme
Türkeli’nde yaşanan çözülme, kapitalist dünya sisteminin ortaya çıktığı ve Osmanlı’nın bu sistemle irtibata geçtiği 15. yüzyılda başladı. Başlangıçtır. Bu başlangıçtan beri gerçekleşen her irtibat Türkeli iktisadında yaşanan yeni bir bozgundur. Yakın bir zamana kadar, 19.yüzyıl sonuna kadar, Türkeli’nde herşey çok kötü değildi. Osmanlı’nın borçlanması ve dünya sisteminde hegemony savaşlarıyla birlikte ise Türkeli’nde kötü döneme girildi. Bugün ki kötünün başlangıcıdır.

Bugün Türkler yolda karşılaştıklarında birbirlerine selam vermiyorlar. Tarfikte ise araçlarını diğer araçların üzerine yöneltiyorlar. Türkeli’nde toplum bağları çözülürken toplumsal ilişkiler Marx’ın söylemesiyle “kaba nakit zinciri”ne indirgenmektedir.

Nihai Çöküş
Sermaye hareketlerinin 1989 yılında ülkeye giriş ve çıkışının serbestleştirilmesinden beri çok sayıda para krizi yaşandı. Krizlerin nedeni ve kriz öncesi şartlar aşağı yukarı bellidir ve aynıdır. Her defasında iktidar seçkinleri, davetiye ile gelen krizlere karşı hiçbir önlem almadılar ve ekonominin batmasını seyrettiler. Bu, bir hata olarak görülmemelidir. Dünya sisteminde oynanan para oyununda iktidar seçkinleri bir taraftırlar ve yaptıklarının bilincini taşırlar. Herkesin herşeyden haberi vardır ve herkes bağlı olduğu parti adına hareket eder. İktidar seçkinlerinin isimlerinin ve zahiri partilerinin isimlerinin değişmesi, gerçekte herhangi bir şeyin değişmesi anlamına gelmiyor.

Türkiye’de insanlar sokaklara çıkıp, kapitalizme hayır, cümlesini henüz haykırmadılar. Bu durum, gavura artık gavur denilmeyecek, prensibinden sonraki en tehlikeli prensiptir ve şudur: Gavurun dedikleri olsun.

Kapitalizm Türklere karşı değildir, bütün milletlere karşıdır.

Türklerde merak olmaz. Olmuyor. Bu zihinsel durum, çıkış için bir aydın hareketi yaratılmasına engeldir.

Herşeyi bildiğini varsayan kimse merak etmez. Merak etmeyen, propagandaya teslim olur. Türkiye’de olan, teslimiyettir.



Bu yazı 1,124 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Temmuz 2012 korku zamanın kaybedilmesidir
    • 4 Nisan 2012 Nietzche bir gelecek tarihçisidir
    • 7 Mart 2012 Mesele Bir Şapka Meselesidir
    • 6 Şubat 2012 Yerliler 1986 Nereye
    • 26 Ocak 2012 Bakış açın yoksa, sen yoksun
    • 9 Ocak 2012 kıyamam sana
    • 22 Kasım 2011 İtalyan Düşü
    • 16 Kasım 2011 evine dön
    • 3 Kasım 2011 İktisatçı
    • 1 Kasım 2011 Arzu
    • 27 Ekim 2011 Ayakta kalmak
    • 11 Ekim 2011 Yöntem
    • 29 Eylül 2011 yalan
    • 16 Temmuz 2011 Kendin olmak bir saldırıdır
    • 22 Haziran 2011 kaçış
    • 26 Mayıs 2011 obama’ya açık mektub
    • 23 Mayıs 2011 kafka’nın dûnyasındayım (*)
    • 18 Mayıs 2011 geçmiş sonradan gelir
    • 14 Mayıs 2011 hakikatin rengi yeşildir
    • 11 Mayıs 2011 halk günü

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,712 µs