Abdülhamit Bilici
0 0 0000
Bakanın telefonu ve İkinci Mavi Akım
Başlığında Mavi Akım ibaresini taşıyan haberi görünce hemen dikkat kesildim. Bir de haber, büyük medya gruplarından birine ait gazetede yayınlanınca daha yakından bakmak gerekiyordu. Üstelik bir de 2. Mavi Akımdan söz ediyordu.
Habere göre, Gazprom Başkan Yardımcısı Aleksandr Medvedev, Mavi Akım 2 Projesi üzerine ciddi bir çalışma yürüttüklerini ve ikinci boru hattının kârlı olduğu sonucuna vardıklarını söylüyordu. Berlindeki Rusya-AB Enerji Diyaloğu toplantısında konuşan Rus yetkili, başka ayrıntılar da veriyordu. 2. Mavi Akım, 8 ya da 16 milyar metreküp kapasiteli olacaktı. Amaç, Güney Avrupa ve İsrail gibi Ortadoğu pazarlarına Rus gazı taşımaktı.
Açıkçası, Rusyanın bu projeyle ilgilenmesinin ardında, Avrupaya sattığı gazda transit ülke olan Ukrayna ile yaşadığı sorunların ve Avrupaya alternatif pazar arayışının etkisi biliniyor. Önemli bir aktör olarak böyle bir arayış içinde olması da doğal. Ancak 1. Mavi Akımla ilgili tartışma ve şaibeler hâlâ tartışılırken, 2. Mavi Akımı konuşmaya başlamak Türkiyenin çıkarları ve öncelikleri açısından ne derece sağlıklı, tartışmak gerekiyor.
Soğuk Savaşın gerilimle geçen yıllarından sonra, Türkiye-Rusya ilişkilerinin gelişmesi iki ülkenin de çıkarına. Ticaretten inşaata, enerjiden turizme çeşitli alanlara yayılan ve ciddi boyutlara ulaşan ilişki, tarih boyunca hayal edilemeyecek bir noktaya ulaşmış durumda.
Ancak her ilişki gibi bu ilişkiyi de dengeleri gözeterek taşımak gerekiyor. Son yüzyılda Türkiyenin Batı ile ilişkilerin bozulduğu dönemlerde Rusyanın başvurulan bir denge unsuru olduğunu biliyoruz. Kurtuluş Savaşı sırasında Batıya karşı varlık mücadelesi veren Ankaranın Moskova ile kurduğu ilişki hayati derecede önemliydi ve Stalinin Boğazların yanı sıra Kars ve Ardahana yönelik taleplerde bulunacağı II. Dünya Savaşı sonrasına kadar sürdü. Benzer şekilde Kıbrıs sorununun tetiklediği ünlü Johnson Mektubu yüzünden ABD ile ilişkiler yara aldığında da Ankara, Moskova ile ilişkileri denge unsuru olarak görmüştü.
Bazılarına göre Türkiye yine Batının tehdidi altında. Bunu önlemenin yolu Rusya ile stratejik ortaklıktan geçiyor. Belki bu abartılı ve sürrealist görüşün sahibi çevreler, bu çerçevede 2. Mavi Akımın hemen inşasını da isteyebilirler. Halbuki Rusya ile ilişkiler bu hayalci yaklaşımlarla geliştirilemez. Bizce ilişkilerde belirleyici unsur, alternatif eksen arayışı değil, karşılıklı çıkarlar olmalıdır. 2. Mavi Akım projesine başlanacaksa, tamamen bu kritere uygun olarak yapılmalıdır.
Avrupa gibi Türkiyenin bu konudaki birinci önceliği, muhtemel krizlere hazırlıklı olabilmek için doğalgaz kaynaklarını çeşitlendirmektir. Şu anda herkes Batı Hattı ve Mavi Akım yoluyla Türkiyenin büyük oranda Rusyaya bağımlı olduğunu gösteriyor. Hatta Avrupanın doğalgaz ihtiyacının üçte birini Rusyadan aldığı hatırlanacak olursa, Türkiyeyi bekleyen risklerin daha yüksek olduğu rahatlıkla görülebilir.
İkinci husus, petrol ve doğalgaz gibi uzun vadeli ve yüklü miktarda para transferini gerektiren alışverişlerin ciddi bir stratejik boyutu bulunuyor. Bu yüzden yapacağınız tercih genel strateji ve çıkarlarınızla örtüşmeli. Bu açıdan, Türkiyenin önündeki en önemli alternatif Hazar ve Orta Asya bölgesidir. Öncelikle de 1. Mavi Akımın önünü kestiği, Türkmen doğalgazıdır.
Konuyu takip edenler hatırlayacaktır. Daha önce, bu alandaki önemli bir uzmanın uyarısını aktarmıştım. O uzman, uluslararası şartların Türkmen gazı için tekrar uygun hale geldiğini, bunu engelleyecek en büyük yanlışın, yeni bir hatla Rusyadan ilave gaz alınması olduğunu vurgulamıştı. O yazı üzerine de Enerji Bakanı Hilmi Güler, telefonla arayarak, konuyu çok yakından izlediğini ve durumun farkında olduğunu, kendilerine güvenebileceğimizi söylemişti. 2. Mavi Akım haberinin bu kadar dikkatimi çekmesi de bundandı. Rus yetkili bu kadar iyimser konuştuğuna göre, acaba Ankaradan olumlu bir sinyal mi almıştı?
Türkiyenin Avrupa ve ABD ile Rusya arasında kızışan enerji savaşına taraf olması gereksiz. Ama doğan yeni konjonktürde, kendi ayağımıza kurşun da sıkmayalım...
Bu yazı 1,102 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
25 Eylül 2012
Ankara'nın Suriye'ye bakışı
-
1 Eylül 2012
İran'a Mursi tokadı!
-
14 Ağustos 2012
Suriye kimin meselesi?
-
7 Ağustos 2012
Başbakan da 'terörist' oldu!
-
28 Temmuz 2012
Yüksek riskli Suriye politikası
-
24 Temmuz 2012
Suriye nereye gidiyor?
-
14 Temmuz 2012
"Derin devlet"
-
10 Temmuz 2012
Türkiye'nin kaybettiği üç lüks
-
3 Temmuz 2012
Ortadoğu için hangi Türkiye?
-
26 Mayıs 2012
Gül'ü kaçıran Google aracı!
-
21 Nisan 2012
Neden Batı Çalışma Grubu?
-
13 Mart 2012
Abant'ın 4 mesajı!
-
4 Şubat 2012
Araplar bilmez, biz biliriz!
-
24 Ocak 2012
Obama'yı vur, İsrail'i koru!
-
14 Ocak 2012
Silivri boşalsın, Türkiye rahatlasın!
-
24 Aralık 2011
Fransa'ya en iyi cevap
-
29 Ekim 2011
Keşke Başbakan da okusa!
-
27 Kasım 2010
Psikolojik harekâta dikkat!
-
30 Haziran 2010
AK parti'yi kaybetmenin sifreleri!
-
28 Kasım 2009
Davutoğlu Yeni Osmanlıcı mı?
Yorumlar
+ Yorum Ekle