Ali H. Aslan
0 0 0000
Amerikan eliti dindar Müslümanlara nasıl bakıyor?
Geçen pazartesi akşamı düşünce kuruluşu Brookingsde Güler Sabancının onuruna verilen özel bir yemekteyiz. ABDnin Türkiye uzmanlarının çoğu bir arada.
Sabancının masasında dört eski Ankara büyükelçisi birden var: Morton Abramowitz, Marc Grossman, Mark Parris ve Eric Edelman. Ben ise Türkiye konularıyla birinci dereceden ilgilenmese de, önemli bir araştırmacının yanında oturuyorum. Danıştay saldırısı ile ilgili kanaatini merak ediyorum. Tereddütsüz İslamcı fanatikler yapmış diyor.
Haydi Amerikan ve diğer Batı medyasında yapılan yanıltıcı yayınlardan etkilendiğini düşünüp bu zatı mazur görelim. Ya ertesi gün Sakıp Sabancı anısına yaptığı özenle hazırlanmış konuşmasında katili dindar fanatik diye nitelendiren koca Dünya Bankası Başkanı Paul Wolfowitze ne demeli? Adamın dinle diyanetle çok alakası olmadığını, bazı aşırı milliyetçi ve katı devletçi şahıs ve gruplarla (en azından sosyal) bağlantılarını ortaya çıkaran yeni bulguları Pentagonun eski ikinci adamı Wolfowitz nasıl atlayabiliyordu?
ABDnin Ankara Büyükelçiliğinin olanları Washingtona en objektif şekilde aktarmaya çalıştığına eminim. Öyleyse, Amerikanın Sesi radyosu (VOA) ABDnin resmî görüşlerini yansıtan 25 Mayıs tarihli yorumunda İslami ekstremist ifadesini niye kullanıyordu?
Bir kısım Batılı elitin İslam ile fanatizm ve şiddet kelimeleri her bir araya geldiğinde adeta meselenin üzerine atlaması acaba nedendir? Danıştay saldırısında çuvallayan Batı basını ve Wolfowitz gibi seçkinler, Türkiyedeki muhafazakâr ve dindar demokratları hem yerel hem global çapta daha fazla baskı altına almayı hedefleyen kanlı psikolojik savaşın etkisinde kalmaya niçin bu kadar meyilliler? Haydi yanlış yönlendirildiler, neden hâlâ hatalarını görüp düzeltmiyorlar?
Kanaatimce, bu soruların cevabı büyük oranda Batıda 11 Eylülden sonra iyice provoke olan İslama karşı önyargılarda yatıyor. Aydınlanma tohumunun çocukları olan Batı elitinin çoğunluğu laikçidir ve zaten dinin her türünden çekinir. Amerikadakiler Avrupaya nazaran daha dindar ya da dine daha saygılı bir laiklik anlayışına sahip olsalar da, netice çok farklı değil. Hele konu İslam ise... İşin enteresan yanı, kendi ülkelerindeki laikçilere karşı aralarında dayanışmaya çalışan Batılı dindar elit bile genelde İslama ve dindar Müslümanlara karşı onlarınkine benzeyen refleksler gösteriyor. Mesela Türkiyede faaliyet gösteren bazı misyoner gruplar, laikliği İslam düşmanlığı olarak anlayan Türk sivil toplum örgütlerine maddi manevi destek sağlamakta. Çoğu dindar Batılı İslamı dinlerine, dindar olmayan Batılılar ise dünyalarına, yani laik yaşam biçimlerine tehdit olarak görüyor.
Gelelim Washingtondaki siyasi elite. Geçenlerde oldukça etkili bir düşünce kuruluşunun organizesiyle Türk-Amerikan ilişkileri kapalı devre müzakere ediliyordu. Türkiyede görev yapmamış ama oldukça etkili bir emekli büyükelçi, Washingtonun AK Partiye karşı laiklerle daha fazla işbirliği yapmasını ve onları güçlerini birleştirmeye teşvik etmesini önerdi. Söz alıp itiraz ettim. Zaten şimdiye kadar Türkiyede çoğunluğu muhafazakâr olan geniş halk kesimlerini mağdur eden baskıcı laik eski elite çok yakın göründüğünüz için imaj kaybına uğradınız. Değişen Türkiyede yükselen yeni trendleri artık kabullenip hesaba katmanızda fayda var. dedim. Tespitime Türkiye konularında çalışmış eski bir Pentagon yetkilisi de katıldı.
Washingtondaki siyasi elit uzun süre Türk demokrasisi için laik olsun da çamurdan olsun anlayışını benimsemişti. Kemalizmin en baskıcı yorumlarıyla bile fazla problemleri yoktu. Soğuk Savaş sonrasında Kemalizmin yeniden yorumlanmasında fayda olabileceğini düşünenler arttı. Ancak gelişen demokrasi dindarlara beklenenden fazla nüfuz kazandırmaya başlayınca, 28 Şubat sürecinde yumuşakça frene basıldı. İçten ve dıştan tüm frenleme gayretlerine rağmen dindarların yükselişi durdurulamayınca pragmatikçe belki de onlarla iş tutabiliriz diyenler oldu. 1 Mart tezkeresinin reddi, Amerikan siyasi elitinin daha dindar nevzuhur Türk elitine yakınlaşma gayretine en büyük darbeyi vurdu. Demokrasiden dönüş arzu edilmese de, genelde İslam coğrafyası, özelde Türkiyede dindar Müslümanların sosyal, ekonomik ve siyasi yükselişinin muayyen bir kontrol altına alınması, Washingtonda çok kafa yorulan konulardan. Sadece İslamcı ve radikalleri değil, tüm dindar Müslümanları potansiyel problem görenler hiç de az değil. Bu nedenle, mesela Alevilerin Sünnilere oranla laik Batı değerlerine daha yatkın olduğu tipinde propagandalar prim yapabiliyor. Fazla dinî kaygısı olmayan milliyetçi Kürt hareketlerine sempati duyulabiliyor.
Sözün özü, Batılı ve Amerikalı elitin önemli bir kısmının Müslümanları fanatik gösteren haberlere sorgusuz sualsiz iman etmesinin altında İslam korkusu ve cehaletle beslenen laik ve dinî önyargılar yatıyor. Keşke dindar Müslümanlar da Batılılar da dinin ve laikliğin radikal yorumlarına karşı aslında birbirlerine ne kadar muhtaç olduklarını anlayabilse...
Bu yazı 1,339 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
6 Nisan 2009
Obama ziyareti: Nedenler, riskler ve beklentiler
-
10 Mart 2008
Türk ordusu Bush'u nasıl uykudan etti?
-
10 Eylül 2007
[WASHINGTON] ABD 'sathı müdafaa'yı kayıp mı ediyor?
-
29 Mayıs 2006
Amerikan eliti dindar Müslümanlara nasıl bakıyor?
Yorumlar
+ Yorum Ekle