ANKARA’da çok kritik toplantılar yapılıyor. Karar toplantıları...
Türkiye artık bir şey yapmalı. Ya ABD şemsiyesinde Talabani ve Barzani ile resmi temas yapıp Kuzey Irak’ta sonuç alıcı hareketlenmek. Ya da doğrudan sınır ötesi harekat...
Bu karar için son günler... Bunu MİT Müsteşarı Emre Taner’in tarihi uyarısından anlıyoruz.
İşte böyle bir günde Abdullah Gül’le konuşuyorum.
Soruyorum:
EVET İSTEDİK
Başbakan koordinatörlük işi yürümüyor dedi?
Beklentiler var. Daha çok şey beklendiği için böyle söylüyoruz.
Biz somut olarak Murat Karayılan ve Cemil Bayık’ı istedik mi?
İstemez olur muyuz? Interpol tarafından arananlar bunlar.
Peki Edip Başa ABD’li koordinatör Ralston’a bunu açık açık söylemiyor mu?
Söylemez olur mu? Ne görüşmeler oluyor. Neler yapılıyor.
Peki ne cevap veriyorlar.
Gücümüz yetmiyor diyorlar. Öncelik içerideki ateşte. Bunu birinci öncelik olarak görmüyorlar. Kuvvetlerini parçalayamıyorlar.
Bu açıklamalar sabrımız doldu anlamına mı geliyor?
Bizim sabredecek bir şeyimiz yok. Biz bu sorunu ABD’ye havale etmedik ki.
Edip Paşa da durumdan memnun değil. Beklentiler olmuyor.
Biz bütün terörle mücadeleyi yalnız Edip Paşa’nın üzerine yüklemedik ki.
Hangi neticeleri bekliyoruz. Yani beklentiler nedir?
Oradaki kamplar dağıtılacak. Interpol’ün aradığı adamlar yakalanacak. Buradaki yuvalar dağıtılacak ve finansman kaynakları kesilecek.
Ama ABD bir müttefik olarak Kuzey Irak’ta bizim beklentilerimizi yerine getirmiyor.
Kendilerini henüz hazırlıklı bulmuyorlar. Bağdat’daki durum ortada. Bu niyetlerini hep söylüyorlar.
Ama niyetten öte gitmiyor.
Evet bu yüzden de mahcuplar.
Duyduğuma göre bir Washington geziniz olacak.
Böyle bir gezi hazırlığı var. Ama şimdiden bir şey söylemek istemiyorum.
Evet işte bu gezi önemli.
Büyük ihtimalle önümüzdeki ay içinde gerçekleşecek olan gezi, bütün bu sorunların açık açık konuşulacağı bir gezi olacak.
Yani "dananın kuyruğu" bu gezide kopacak...
Yani?
Yani Türkiye, "Gücümüz yetmiyor" bahanesini kırıp beklediğini ya bu gezide alacak ya da artık kendi başının çaresine bakacak...
MİT Müsteşarı Emre Taner elbette "Bekle gör; tavır al lüksü yok" derken işte bunu kastediyordu.
Ve kesinlikle eminim; Taner bu görüşleri en üst düzeyde dile getirmiştir. Yetki istemiştir.
KÖŞK, YOK
Yani, burnumuzun dibinde bir Kürt devleti kuruluyor ve biz ne Barzani ne de Talabani ile görüşüyoruz. Güneydoğu için "terör meselesi mi Kürt meselesi" mi olduğu Başbakan düzeyinde karıştırılmış durumda.
Cumhurbaşkanı hiç ortada yok. İşte bu nedenle Gül’ün Washington gezisi çok büyük önem taşıyor...
Yıllardır tanırım. Gül, tartışmayı değil, sonuç almayı tercih eden bir siyasetçidir. Bu yüzden de önümüzdeki günlerde, Terörle Mücadele Üst Kurulu Başkanı olarak Türkiye açısından çok önemli kararlara ve sonuçlara imza atacaktır. Daha açığı, önemli gelişmeler ve haberler bekliyorum.
Derdi ne?
DEVLET Bakanı Nimet Çubukçu’nun, Baykal’ın eşi Olcay Hanım’a saldırmasının ardında yatan bir tek gerçek var.
O da şudur:
Nimet Hanım, "takmadığı türbanın" diyetini ödemektedir.
Çünkü, son kongrede Merkez Karar Yürütme Kurulu’ndan çıkarıldı. Ve şimdi seçimler geliyor, milletvekili listeleri yapılıyor. Nimet Hanım’ın adı "başarısız bakanlar" arasında geçiyor. Şimdi takmadığı türbanın diyeti için milletvekili listelerinde sıra mücadelesi vermek zorunda. Çubukçu, Emine Hanım onu milletvekili listelerine "yanında taşısın" diye bu çıkışları yapıyor.
06 GZ... siyah Laguna
06 GZ... plakalı siyah Laguna...
Öğle saatlerinde Ankara Birlik Mahallesi’ndeki kuaförün önünde beklemektedir.
Aracın başında elinde telsiz, sivil bir kişi nöbet tutmaktadır...
Az sonra kuaförden çıkan genç bir hanım ve bir çocuk siyah araca biner ve uzaklaşırlar.
Sonradan öğrendim ki, genç hanım Cumhurbaşkanı Sezer’in kızı ve saç kesimi için orada.
Şimdi bu sahne üzerine düşünelim.
Sizce bir Cumhurbaşkanı’nın ya da bir devlet büyüğünün kızı oğluyla birlikte, devletin resmi aracı ve korumasıyla kuaföre gitmeli mi, gitmemeli mi?
Rahmetli Özal’ın uygulamalarını hatırlıyorum. O tepki çekmezdi çünkü böyle bir tarzı vardı.
Ama olay Ahmet Necdet Sezer tarzına göre düşünülünce durum değişiyor.
VAKTİ Mİ ÇOK
Çünkü Sezer, "kırmızı ışıkta duran", elinde file Migros’ta alışveriş yapan, yani "sade vatandaş olan" bir imaj seçmiştir. Bir yabancı meslektaşım bir gün sormuştu:
- Sizin cumhurbaşkanı saatlerce alışveriş yapabiliyor. Sanırım çok boş vakti var...
Hiç böyle düşünmemiştim ama doğru. Şimdi Sezer’i sevenlerin şu sözlerini duyabiliriz:
- Sezer’e saldırmak için bula bula bunu mu buldunuz? Sıkıysa Başbakan’ı eleştirin. Düğün davetiyesi vermek için devletin uçağıyla Ürdün’e gittiğini unuttunuz mu?
Bense bütün bunların ötesine geçmek istiyorum. Bu olayda Sezer, kendisinin yarattığı o "sadece dürüst olmak yeter" ve "sade vatandaş" madalyasına sıkışmıştır.
BOŞ UÇAN UÇAK
- Örneğin uçağını tasarruf için kullanmaz. Örneğin Dışişleri Bakanı çok kritik birkaç gezide o uçağı alamayacağını bildiği için uçak kiralamak zorunda kalmıştır.(Ama uçak mecburen ayda bir kez motoru zarar görmesin diye Ankara semalarında boş uçurtulur.)
- Tasarruf için Köşk’te yaptığı düğünün elektrik parasını ödemiş ve bu bilgi sızdırılmıştır.
- Sezer göreve geldiğinden bu yana örneğin, hiç Washington’a gitmemiştir.
- Özal’ın Demirel’in Köşk’te yabancı devlet adamlarına verdikleri yemekler hatırlandığında Çankaya Köşkü bugün dünyaya kapanmıştır. (Özal ve Demirel cumhurbaşkanı ve başbakan olarak birbirlerini hiç sevmediler. Ama Özal Köşk’ün kapısını dünyaya açık tuttu ve her yemeğe Demirel’i de davet etti. Demirel de devlet işi diye gitti. Ve hiçbiri diğerine Anayasa kitapçığı fırlatmadı.)
- Niyazov ölmüş, ancak Türk dünyası için çok önemli olan bu cenaze törenine örneğin Demirel’i de davet edip gitmemiştir.
- Afganistan’da çok önemli bir NATO görevini özel temsilci olarak yürüten Hikmet Çetin’i ne bu görevi sırasında ne de döndükten sonra bir kez bile aramamıştır.
- Yurtiçinde de gezmez. Örneğin Diyarbakır’a hiç gitmemiştir. Dünyanın en güzel körfezindeki Okluk Koyu’na ne kendisi gitmiş ne de bir yabancı misafir ağırlamıştır. O koydaki Cumhurbaşkanlığı tesisi nöbet tutan askerleri ağırlamaktadır o kadar.
SIKIŞAN İMAJ
- AB için hiçbir başkentte faaliyet göstermemiş, ziyaret yapmamıştır.
- Türkiye’nin en çok ihtiyacı olduğu bir dönemde Irak’la ve İran’la bir temas kurmamıştır. Örneğin Bush Talabani’yi, Barzani’yi Beyaz Saray’da ağırlamıştır. Ama Sezer Talabani’nin ziyaret talebini reddetmiştir.
- Bırakın Talabani’yi, KKTC Cumhurbaşkanı M. Ali Talat’la bile görüşmemektedir.
- Ve en önemlisi Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir Türk yazar Orhan Pamuk, Nobel Edebiyat Ödülü’nü almış, ama Cumhurbaşkanı bunu görmemiştir.
İşte bu yüzden şimdi, kuaför önünde bekleyen 06 GZ... "özel tahsis plakalı" siyah Laguna Sezer’i, kendi yarattığı o ’dürüst devlet adamı’ imajında sıkıştırmaktadır.
Hürriyet
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle