Ismet Berkan
0 0 0000
Uzaktan bakınca...
İki gündür Amerika Birleşik Devletleri'nin başkenti Washington'dayım. Bugüne kadar hep Türkiye'ye uzaktan bakmakla yakından bakmak arasında fark olduğunu düşünürdüm, ilk kez bu sefer uzaktan veya yakından aynı şey gözüküyor...
Türkiye'den söz ederken nedense hiçbir şey yeterince şaşırtıcı olmuyor. Mesela, bir demokraside, muhtemel bir cumhurbaşkanının eşinin başının açık veya kapalı olmasının ülkede ciddi siyasi gerilime neden olmasına nedense kimse şaşırmıyor.
Yine bir demokraside, anayasal görevi 'devletin uyumlu çalışmasını sağlamak' olan cumhurbaşkanının yargı ve üniversiteyle birlikte açıkça hükümetin karşısında yer almasını, seçimle gelmiş olan hükümete 'tutumunu değiştirmesini' tavsiye etmesini de nedense kimse yadırgamıyor.
Daha sayabilirim bizim demokrasimizin tuhaflıklarını ama sanırım ne demek istediğimi anlatabildim.
Bu tuhaflıkların şaşırtıcı olmamasının, kimse tarafından yadırganmamasının ardında Türkiye'de demokrasinin hâlâ gelişmekte olan bir şey olmasının etkisi olabilir mi?
Yani, diyelim bir Amerikalı, kendi ülkesinde başa gelse çok şaşırtıcı olacak bir şeyi Türkiye için 'normal' bulabiliyor olabilir mi? Galiba evet öyle.
Burada bir akşam yemeğinde bazı üst düzey kişilerin (ki bunların çoğu Türkiye'nin dostu kişilerdi) Türkiye'deki son durumla ilgili görüşlerini dinledim. Bana en çarpıcı gelen görüşlerden, veya sorulardan biri şuydu: "Eşinin başı kapalı birinin Çankaya'ya çıkıp çıkmaması, yani türbanın Çankaya'ya girip girmemesi tartışılıyor. Bir de tersinden bakın, türban Çankaya'ya girdikten sonra acaba türbansızlar Çankaya'ya girebilecek mi?"
Ben bu soruyu bir Amerikalıdan, üstelik zamanında gerçekten çok önemli mevkilerde görev yapmış bir Amerikalıdan duyunca çok şaşırdım. Doğru, ortada böyle bir soru var. Bunu Türkiye'de tartışıyoruz da zaten. Daha doğrusu bütün laiklik tartışmalarının ve özgürlük tartışmalarının merkezinde bu soru yer alıyor: Hayat tarzlarına saygı eşit mi? Ama yine de, bizim eksikli demokrasimize özgü bu sorunun bir Amerikalı tarafından da sorulması bana ilginç geldi.
Borsanın çökmüş olması veya faizlerin yüzde 16'nın üzerine gitme olasılığı burada siyasi konular kadar çok tartışılıyor ve sorgulanıyor. Çünkü sanıyorum uzaktan bakınca Türkiye'deki temel zayıflığın ekonomi olduğu daha net gözüküyor ve bu yüzden ekonomik kırılganlığın sergilendiği alanlar her zaman dikkatle izleniyor.
Türkiye'nin temel kırılganlığı olan ekonominin üzerine ne zaman aşırı siyasi risk primi eklense ortalığın karıştığını hatırlatan birkaç kişi oldu Washington'daki sohbetler sırasında.
Burada bulunmamızın esas nedeni, bu yıl ilk kez verilecek olan 'Uluslararası Sakıp Sabancı Araştırma Ödülü' töreni. Siz bu satırları okuduğunuzda ödülün sahibi belli olacak. Bu arada ödül töreninde Dünya Bankası Başkanı Paul Wolfowitz bir konferans vermiş olacak.
Yarın ödül töreni ve ödül izlenimlerimle devam edeyim.
Bu yazı 948 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
15 Temmuz 2012
‘Tanrı Parçacığı’ bize neler vaat ediyor?
-
10 Mart 2012
Tartışmayı içerikten biçime kaydırmak
-
25 Haziran 2011
PKK dağdan nasıl iner
-
26 Şubat 2011
1968 neden 68’de olduysa, şimdi de isyanlar ondan oluyor
-
26 Aralık 2010
Seçim soruları: AK Parti kaç alacak, ya CHP?
-
2 Kasım 2010
PKK’nın içine girdiği açmazı görmek
-
31 Ekim 2010
‘Kırmızı Kitap’efsanesinin sırları
-
27 Temmuz 2010
Askeri vesayetin hukuki altyapısı
-
24 Temmuz 2010
Enerji stratejimiz var mı?
-
21 Temmuz 2010
Sahiden 12 Eylül'ü mü oylayacağız?
-
14 Temmuz 2010
İran çelişkileri ve iç politika yansımaları
-
7 Temmuz 2010
Liderler neden görüşecek, neyi görüşecek?
-
5 Temmuz 2010
Dindar solcular
-
3 Temmuz 2010
Kılıçdaroğlu, bu kafayla hiçbir şeyi çözemez!
-
26 Haziran 2010
Hep aynı denklemin içine sıkışmak
-
24 Haziran 2010
Eşit yurttaşlığa dayalı demokratik cumhuriyet
-
13 Haziran 2010
Karpuz gibi ortasından ikiye bölünmüş ülke...
-
6 Haziran 2010
Mahkûmun açmazı: Hayattaki karşılığı
-
24 Mayıs 2010
Maalesef bizde hattı muhalefet yoktur, sathı muhalefet vardır
-
4 Mayıs 2010
Eski defterleri açmak...
Yorumlar
+ Yorum Ekle