En Sıcak Konular

Ekrem Dumanlı


Ekrem Dumanlı
0 0 0000

Türkiye'nin gerçek gündemi ve irtica fobisi



Türkiye'nin en temel ve en acil gündemi nedir? İrtica mı? Hayır! Zaten bu menfur kelime iki asırdır manşetlerden düşmüyor; ama ortada somut bir şey yok. Hayatın kendi dinamiği içinde gerçekliği yok çünkü.
Buna rağmen "irtica kampanyası" kimi zaman toplumu hırpalıyor, vehimleri besliyor, düşmanlıkları kışkırtıyor. Toplumun nabzını tuttuğunuzda böyle bir tehlikenin artmadığını da görüyorsunuz. Halk onca farklılık içinde kendisiyle barışık yaşıyor. Dün de böyleydi, bugün de böyledir, yarın da böyle olacak. İmparatorluğun tabii mirasçısı bu millet, farklı hayat tarzlarına öteden beri müsamahalı, öteden beri barışıktır. Ne var ki medya bu gerçeği tastamam göremiyor.

Her olaydan rejim krizi çıkarmak

Her olaydan rejim krizi çıkarmak bize özgü bir tutum olsa gerek. Birisi bir hata işlese, hemen onun hayat tarzı gündeme getiriliyor. Halbuki suç herkes için suçtur ve her birey kendi yaptığından sorumludur. Daha açık söyleyeyim: Ortada feci bir durum olsa bile bunu irtikâp eden kişinin dünya görüşü ile o suçun direkt irtibatlandırılması yanlış. Hele genelleme yapmak ve o genelleme içinde binlerce, yüz binlerce insanı zan altında bırakmak daha vahim bir hatadır. Hukukun en temel ilkesi suçun şahsiliğidir. Mesela bir adam yüz kızartıcı bir suç işlese onun bu durumu ile "dindarlığının" bir ilgisi yoktur. Çünkü her insan, dindar insan da buna dahil, nefis taşıyor. O yüzden din, tövbe ve istiğfar üzerinde ısrarla duruyor. Her insan kimi zaman yenik düşüyor nefsine; kimi zaman zaferle çıkıyor bu amansız mücadeleden. Nefsine mağlup olmuş bir insanı tân etmek zaten ahlaki değil; onun bir hatasını teşmil etmek ise işlenen günahtan daha büyük bir günahtır.

Aynı şey "laikçi" kalıbıyla tanımlanan insanlar için de geçerli. Bir "laikçi" kalkıp bir hata yapsa bunu o kişinin inancıyla teşhir etmek ve insanları zan altında bırakmak bir çeşit medya terörüdür. İnsan gerçeğine terstir bu durum. İnsan kendisinden sorumludur; yaptığı her ferdî davranış kendine raci'dir.

Haber sunumu-kamplaşma kültürü

Kaç gündür kamuoyu Konya'da yaşanan röntgen tartışmalarıyla meşgul. İddia nedir? İki başörtülü bayan doktor, acil bir hastanın testislerinin röntgenini çekmemiş. O gecikme yüzünden ameliyat zaruri hale gelmiş. Olay bir gazetede yer alınca kıyamet koptu. Sebebi belli. Haber "tesettür faciası" diye verilince kamplaşmanın önü açılmış oluyor. Haberi okuyanlar "Madem doktorlar başörtülü, demek ki bütün başörtülüler böyle davranabilir" mesajını alıyor. Bu genelleme yüzünden kimi kendini başörtülüler yanında görüyor; kimi de başörtü karşıtı zümrenin saflarında. Bu haberi yapanların da yayınlayanların da kötü niyet taşıdıklarına inanmıyorum, fakat haberin eksik bilgi üzerine kurulduğu, karşı tarafın görüşünün alınmadığı, olay yerindeki yetkililerin vaktiyle aranmadığı anlaşıldı. Dolayısıyla tartışmalar büyüdü. Başbakan bizzat yalanladı haberi.

Türkiye'nin gerçek gündemi ve irtica fobisi

Aslında bunların hiçbirine gerek yoktu. Kim haklıdır, kim haksızdır; kamu vicdanı bir karara vardı şüphesiz. Ancak meselenin can alıcı noktası başka! Farz edelim, iki başörtülü bayan doktor, Hipokrat yeminine riayet etmedi, görevini yerine getirmedi ve tüyler ürperten bir hataya sebep oldu; ne yapmak gerekiyor? İki doktor üzerinden rejim krizi çıkarmak doğru mu? Ülkede hukukî mekanizmalar harekete geçer, idari ve hukuki soruşturmalar açılır, ihmal varsa gereken cezalar verilir. Üstelik bu yapılırken suçlanan kişilerin inancına, fikrine, hayat tarzına vs. bakılmaz. Genellemeler üzerinden kamplaşma hastalığı, bu ülkeyi içten içe yiyip bitiriyor; farkına varamıyoruz…

Anlaşılmaz bir şey; dindar diye bilinen bir insan hata yaptığında ya da hata yaptığı iddia edildiğinde irtica çığlıkları atanlar oluyor. Bunu gazete ve televizyonlar bizzat yapmasa bile, bazı azgın ve sapkın topluluklara cinnet malzemesi verilmiş oluyor. Bu tür haberler ardı ardına yalanlanınca kamuoyunda korkunç bir şüphe yumağı oluşuyor. Bu vahim şüphe sebebiyle bilgi eksikliğinden kaynaklanan haberlerde bile kasıt aranıyor. Hal böyle olunca haberin doğrulatılması bile gerginliğin artışına sebep oluyor. Ülkenin sıcak gündem maddeleri varsa, bu maddeler doğrultusunda gerginlik senaryoları konuşuluyorsa bu durumda bazen tekzip, tashih, tavzih bile gerginliği tırmandırmak isteyen uğursuz zümrelerin işine yarıyor.

Neden gerçek gündemlere yönelmiyoruz ki?

Tek çare var: Türkiye'nin gerçek gündemlerine yönelmek. Farkında mıyız; Türkiye'de büyük bir sosyal çözülme yaşanıyor. Saygı kültürümüz de sevgi geleneğimiz de tükeniyor. Ortaokulların önünde uyuşturucu satıyor hainler. İçki ve sigara kullanımı çığ gibi büyüyor, gencecik insanımızı yakalayıveriyor ahtapot gibi. Hırsızlık, kapkaç, gasp gibi eskiden çok az görülen ve çok ayıplanan suçlarda patlama yaşanıyor. Manevi boşluklar doldurulamıyor, toplum büyük bir cinnetin eşiğinde. İşsizlik had safhada. Yolsuzluk umutlarımızı alıp götürüyor. Yoksulluk kanaatsizlikle kol kola. Zenginle fakirin arası açılıyor; uçurum büyüdükçe sosyal çatlak derinleşiyor. Ahlaki değerlerdeki erime, insanî yönlerimizi her geçen gün yok ediyor. Ortaokul çocukları öğretmenlerini dövüyor; bu kahramanlığı (!) cep telefonuna kaydediyor. Fuhuş sokakları işgal etti, tecavüz minnacık çocuklara göz dikti. Medya bu tür problemleri işlerken bile teşhircilik kokan bir üslup kullanıyor. Çevre kirleniyor, trafik ölüm saçıyor, insan sağlığı hiçe sayılıyor. Bugünden 20 yıl sonrasına bakanlar gelecekte büyük bir çözülme, dağılma, bozulma görüyor da medya nedense burnunun ucunu göremiyor; göremediği için Pinokyo rolüne soyunuyor.

Uyan artık medya! Rejim krizi söylentileri heyula gibi çöktükçe üstümüze, beşinci kol faaliyetleri, evlerimizi, mahallelerimizi, şehirlerimizi, hatta camilerimizi esir almak üzere. Demiyorum "ahlak zabıtası kesilin de herkese ahlak dersi verin" ancak vahim manzarayı bugün görmezseniz, yarın uyuşturucuyla kendinden geçmiş sokakta yatan yavrularımız için ah u vah etmenin bir anlamı kalmayacak. Bu uğursuz yoldan bizden önce geçen ülkeler oldu. Bu acı faturayı ödedi onlar. Niçin bu güzel millet de aynı ıstırabı çeksin? Bir taraftan medya ısrarla irtica dosyası açıyor, aslı faslı olmayan konular yüzünden kamu vicdanı yaralanıyor. Diğer taraftan Türkiye'nin asli fotoğrafı üzerine perdeler iniyor. Bakan körlerin fink attığı bir ülkede gerçek gündemler üzerine kafa yormak, çözüm yollarını arayıp bulmak sadece gazetecilik görevi değil; insani sorumluluktur! Milleti vehimlerle korkutmanın bir anlamı yok!
 



Bu yazı 839 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 24 Eylül 2012 Ne gereği vardı?
    • 11 Haziran 2012 Cuntalarla nasıl mücadele edilecek?
    • 30 Nisan 2012 Şiddet!
    • 16 Nisan 2012 '28 Şubat'çılardan panik atak hamleleri
    • 10 Nisan 2012 Çin'den bakınca Türkiye'nin gücü
    • 9 Nisan 2012 Darbede tanıdığım dört subay
    • 2 Nisan 2012 Suriye İran... İşte çetin imtihan!
    • 26 Mart 2012 Terlik
    • 13 Şubat 2012 Aman dikkat!
    • 6 Şubat 2012 Bu yüzden mi susuyorsunuz?
    • 23 Ocak 2012 Hem Hrantçı hem Ergenekoncu olunabilir mi?
    • 16 Ocak 2012 Kaç kafatası bir manşet eder?
    • 9 Ocak 2012 Hesap vermek
    • 26 Aralık 2011 Çanlar Avrupa için çalarken
    • 19 Aralık 2011 Militan
    • 12 Aralık 2011 Maazallah!
    • 5 Aralık 2011 Global Ergenekon
    • 28 Kasım 2011 Dersim'den alnımızın akıyla çıkmak
    • 23 Kasım 2011 İngiltere'yi yeniden keşfetmek
    • 21 Kasım 2011 Dersim'in şifreleri

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,747 µs