Bunun asli nedeni demokrasi fikrinin sindirilmemesi, demokratik kurumlaşmanın yerleşmemesidir.
Nitekim demokrasi fikrinin, uzlaşma kültürünün daha gelişkin olduğu yerlerde seçimler meşruiyet tazeleyen ve kriz çözen mekanizmalardır.
Biz de ise seçim ile kriz neredeyse eşdeğerdir.
Örneğin her cumhurbaşkanı seçimi ağır bir rejim bunalımını beraberinde getirir. Zira kimin cumhurbaşkanı olacağına yasal prosedürler çerçevesinde yetkili kurumların karar vermesi demokrasi için bir tehlike olarak algılanır, dahası uzlaşma dışı tek taraflı bir hamle olarak görülür...
Durum şizofreniktir, ama gerçektir...
Benzer tabloyu genel seçimlerde de görmek mümkündür. Sistem ve sistemin yerleşik hakim unsurları seçim öncesinde sandıktan çıkacak tehlikeyi bertaraf etmek için seferber olur. Siyasi mimarlık ve mühendislik, dizayn çabaları, basın üzerinden yıpratma ve parlatma adımları bu dizaynın parçalarıdır. Bu çabalarda nirengi noktası alınan genellikle askeri otoritedir. Ve çabaların üç noktası askeri müdahalenin türlü biçimleridir.
Uzlaşmayı dayatma, demokrasiyi olması gereken ideal düzen fikriyle karıştıran otoriter ve ataerkil bir zihniyet sorunu vardır karşımızda...
Bu zihniyet sahiplerinin en çok satan gazetelerin yazar ve yöneticisi olmaları, ülkenin en iyi eğitim almış kesimlerinden meydana gelmeleri sonucu değiştirmez...
Tersine demokrasiden duyulan endişe onların dilinde demokrasi kelimesiyle ifade edilir hale gelir, militan bir gömlek giyer. Bahaneler, gerekçeler, özel koşullar üzerine kurulu garip bir sistem üretilir...
Bunun içindir ki darbelerden geriye masallar, tonton darbecilerin ya da tonton darbe destekçileri kalır.
Darbecilerin ya da destekçilerinin halisane niyetlerle hareket ettikleri hikâye edilir...
Her şeyin başında askerlerin “devlet bölünüyor korkusu”yla ve “devleti kurtarmak için” harekete geçtikleri anlatılır...
Örneğin Evren 12 Eylül'de böyle yapmış, devleti kurtarmıştır...
Ama 13-14-15-16 Eylül ve sonrası, tesis edilen ağır milli güvenlik rejimi, özgürlüklerin buharlaşması, idamlar, işkenceler, baştan aşağı elden geçirilen ve otoriter rengi koyulaştırılan Türk mevzuatı, söyleşi sırasında ne soru soranı ilgilendiriyor ne yanıt vereni...
12 Eylül'de “darbe mağduru demokrat” Demirel'in de 28 Şubat'ta “darbe önüne set çeken demokrasi kahramanı” olduğunu işitiriz...
Devletin ipini tümüyle askere teslim etme, on binlerce kişinin fişlenmesine, psikolojik harekat operasyonlarına, sistemin militerleşmesine seyirci kalma, böylece daha keskin ve açık darbeyi savuşturma yolunu seçmiştir Demirel...
Öykünülen budur, alkışlanan budur…
Alkış yerleşik yapıya uygundur… Demokrasi ve uzlaşmayı red, sistemin hakim unsurları için genetik bir sorun haline gelmiştir…
Çankaya savaşlarına bir bakın, ne demek istediğimizi anlarsınız…
Kimi söylentiler bunun için bu ülkede hiç bitmez…
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle