Amerikan ateşi ile Fars barutunun arası | " /> Amerikan ateşi ile Fars barutunun arası | "/>

En Sıcak Konular

Amerikan ateşi ile Fars barutunun arası

2 Aralık 2008 14:41 tsi
Amerikan ateşi ile Fars barutunun arası Türkiye'yi zor duruma sokan İran'ın mı nükleer güç olması?...yoksa İsrail'in mi?

Prof. Dr. Samir Salha: Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi / Radikal

Ankara yeni dış politika hamlelerinde  izlediği temel strateji ile askeri seçenekleri de içeren kırmızı çizgi diplomasisi yerine daha gerçekçi, ekonomi ağırlıklı ve medyayı bir diyalog aracı olarak kullanma esasları üzerine temellendirilen müzakerelere dayalı bir vizyonu tercih ettiğini göstermiştir. Nitekim Kıbrıs, Suriye, Ermenistan ve Kuzey Irak gibi müzmin sorunlarının çözümü için ortaya konan geçici tedavi yöntemleri yerine meselenin kökten halledilmesi yönündeki pragmatik dış politika anlayışı meyvelerini vermeye başlamış, elde edilen olumlu sonuçlar ve ülkemizin son yıllarda İran ile geliştirmiş olduğu siyasi ve ekonomik ilişkilerin Tahran yönetimi nezdinde sağladığı güven ve prestij hükümetimizin  nükleer silah krizinde devreye girme kararı almasını beraberinde getirmiştir.
Daha 20 yıl öncesine dek gerek Türkiye gerekse İran’da hiç kimsenin ilişkilerin bugün alacağı seyri tahmin edemezken günümüzde iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin 10 milyar dolara ulaştığı ve üç yıl içerisinde bu rakamın ikiye katlanması planlarının yapıldığı bir dönem başlamış ve bu çerçevede Irak, Filistin, Suriye ve PKK gibi meselelerde işbirliği sürecinin ilk adımları atılmıştır. 1979 sonrası İran İslam Devrimi ile birlikte her iki ülke birbirinden uzaklaşmış, ve tercihlerini farklı ideolojiler, öncelikler ve ittifaklar nedeniyle birbirlerini potansiyel düşman olarak görmüşlerdir. Tahran yönetimi, yıllar boyunca Türkiye’ye karşı batı ekseninde hareket eden, ABD ve İsrail’in stratejik ortağı olan ve İslam alemini bölen bir ülke suçlamasında bulunmuş, aynı paralelde Ankara ise İran’ı karşı devrim ihracı ve Atatürk Cumhuriyeti’ne yönelik büyük bir tehlike oluşturduğu savlarını öne sürmüştür.Fakat bölgede yaşanan büyük sorunlara ilişkin olarak duyulan ortak kaygılar ve son dönemde halk nezdinde İran’a yoğun bir sempati beslendiğini gösteren kamuoyu anketleri iki ülkeyi yakınlaştıran süreçte katalizör rolü oynamıştır.

Varılan nokta

Bu yakınlaşmanın bugün vardığı noktada Türkiye, ABD ve İran arasında bir köprü misyonu üstlenmekten ziyade sorunun yalnızca bu iki ülkeyi değil tüm bölgeyi bir kaosa sürükleme ihtimalini dikkate alarak elini taşın altına koymaya karar verdiği görülmektedir. Son Bağlantısızlar Hareketi Zirvesi, İran Devlet Başkanı Ahmedinejad’ın geçtiğimiz yaz ortasında gerçekleştirdiği ziyaret ve daha sonra Tahran Yönetimi’nin nükleer çalışmalarından sorumlu Said Celili ile yapılan ılımlı müzakareler bu konuda Türkiye’yi harekete geçmesi konusunda daha da cesaretlendirmiştir. Türkiye böylece bir yandan bölgede yeni bir çatışma ortamı doğmasını engellemek öte yandan ise, önümüzdeki ay Başkanlık koltuğuna oturacak olan Obama Yönetimi’nin İran ile olan sıkıntılarını ortadan kaldırmak için söz konusu sorunun Irak meselesinden farklı olduğunu ve çok daha büyük tehlikeleri barındırdığını anlatma çabası içerisindedir.
Bu bağlamda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD gezisi esnasında medya aracılığıyla hem İran hem de Washington nezdindeki yakın ilişkilerini kullanarak sorunu çözmek istediğine ilişkin niyetini ortaya koymuştur. Başbakanımızın sorunun askeri müdahaleler, izolasyon veya ambargo yoluyla değil İran yönetimini masaya çekerek diyalog sürecinin başlatılması gerektiğine ilişkin sözleri pek çok kesim tarafından olumlu karşılanmışsa da İsrail başta olmak üzere bazı güçler tarafından tedirgin edici bulunmuştur.
Her ne kadar ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sean Mccormack’ın İran konusunun BM denetimi altında olduğunu ve Türkiye’nin arabuluculuğuna ihtiyaç olmadığı şeklinde sözler sarf etmiş ise de; Bush yönetiminin, İsrail nezdindeki son girişimlerinde İran konusunda saldırgan bir tutum izlememesi hususunda uyarılarda bulunması, Başkanlık makamının Obama’ya devrine kadar sorunu dondurmak ve Türkiye’nin ortaya koymuş olduğu yeni açılıma bir fırsat tanımak yönündeki beklentilerini ortaya koymuştur. Nitekim Cumhuriyetçi yönetimin giderayak Irak’la yapılan güvenlik anlaşması ile elde etmiş olduğu başarıya İran konusunu da eklemek istediği; bu itibarla Bush’un, Ankara tarafından girişilen bu
yeni hamlenin sonuçlarını izlemek konusunda kararlı olduğu açıktır. Bununla birlikte
ABD’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve NATO’yu soruna ortak etme çabalarına rağmen İran’ın izlemiş olduğu politika ve nükleer çalışmaları hususunda geri adım atmayacağı anlaşılmaktadır.

Ankara’nın rolü

ABD’nin bu stratejisine karşı Tahran yönetiminin Washington’a meydan okuyan “nükleer tesislere saldırması durumunda hem Afganistan hem de Irak’ta bulunan Amerikan birliklerine o toprakları cehenneme çevireceği” söylemlerinden vazgeçmiş olduğu görünmektedir. İran rejiminin bu yöndeki saldırgan tutumu bir kenara bırakarak ve Obama’nın seçilmesiyle birlikte “adalete,
saygıya, insan haklarına uygun bir şekilde hareket etme umudu taşıdığını” belirten kutlama mesajında ortaya çıkan tavır değişikliğinde Ankara’nın perde arkasındaki rolü küçümsenmeyecek kadar önemlidir.
Ancak Türkiye Tahran’ın bu olumlu açıklamalarına rağmen, Ahmedi Nejad yönetiminin hamurunun tümünü kendisine teslim etmeyeceğini, hem Tahran yönetiminin hem de İran halkının ABD ve İsrail’e karşı beslediği kinden, her cuma namazından sonra atılan ABD ve İsrail’e ölüm sloganlarından kolay kolay vazgeçmeyeceğini, olası bir krizde İran’ın ülkemizi yanına çekmeye çalıştığını görmek ve politika geliştirirken buna uygun davranmak durumunda olduğunun bilincindedir. Bir başka deyişle bu hususun farkında olan Ankara söz konusu girişimleri ile, arabuluculuk çabaları sonuçsuz kaldığı ve savaş ihtimali gerçekleştiği taktirde taraf tutmamak ve Irak örneğinde olduğu gibi soruna müdahil olmamak hususundaki tercihlerini saklı tutmaktadır.
Bu konuda öne çıkan bir başka husus ise Ankara bir savaşın ortaya çıkmasıyla birlikte, söz konusu çatışmalardan en karlı çıkacak tarafın İsrail olduğu gerçeğini, bu bağlamda Tel Aviv’in yeni başkan Obama nezdinde bu konuda bir takım temaslar içerisine gireceğini bilmektedir. Nitekim Türkiye arabuluculuk talebini gündeme getirirken, sorunun çözümünde önemli bir aktör olduğu halde perde arkasında yer almayı tercih eden ve kitle imha silahları konusunda, bu gücü elinde bulundurduğunu reddetmeyip saldırıya uğraması durumunda ağır bir cevap vermekten kaçınmayacağını açıklayan İsrail
için de devreye girmesi gerektiğinin farkındadır. Bu çerçevede hükümetimiz, bölgede istikrarsızlığı artıran bir unsur olan İsrail’e ait nükleer gücün bir an önce masaya konması gerektiğini aksi taktirde bu durumun farkında olan İran’ın işbirliğine yanaşmayacağını Tel Aviv’e göstermek zorundadır.
Sonuç itibarıyla, ülkemizin başlatmış olduğu arabuluculuk girişimleri Başkan Bush’un Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley ve Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin savaş seçeneğini ön plana çıkaran öneri paketine karşı bir cevap niteliğindedir. Zira Ankara Taharan ile son yıllarda  büyük bir ivme kazanan ekonomik ve siyasi ilişkilerin, nükleer çalışmalardan kaynaklanan sorunlar nedeniyle büyük tahribata uğrayacağının farkındadır. Buradan hareketle Ankara Washington yönetiminden önümüzdeki yıl içerisinde İran’da yapılan genel seçimlerin beklenerek zaman kaybedilmemesi ve derhal arabuluculuk çabalarına destek olunmasını istemekten çekinmeyecektir.
Dahası ülkemiz, ABD’nin, Tahran’dan istediği “nükleer çalışmaların barışçıl amaçlar dışına çıkmaması ve BM denetiminin kabul edilmesi” hususundaki taleplerine karşı İran’ın “11 Eylül sonrasında teröre destek veren devlet ve Şer ekseni söylemine son verilmesi ve İslam Devrimi sonrasında Amerikan bankalarında dondurulan İran paralarının serbest bırakılması” hususundaki istemleri arasında bir ara formül bulma çabasındadır. Bu çerçevede ülkemiz Amerikan ateşi ile Fars barutu arasındaki tehlikeyi savuşturup   ateşi söndürmek ve barutu etkisiz hale getirmenin yollarını aramaktadır.



Bu haber 476 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,274 µs