En Sıcak Konular

Bu yazıdan birşey anlayan beri gelsin!

12 Kasım 2008 16:33 tsi
Bu yazıdan birşey anlayan beri gelsin! Tayyip Erdoğan'ı bugüne değin destekleyen medya ve aydınlar, Başbakan'ın "dönüşümünü" tam anlayabildi mi? AKP'nin istisnasız tüm uygulamalarının ardında kapı gibi duran çevreler, muhalifleri tarafından "yandaş basın" diye tanımlanan medya, bildik a

Ama kendileri de farkında ki, aslında ne olduğunu tam olarak çözemediler. Başbakan Erdoğan bir yandan Kürt meselesi ile ilgili olarak hem söylemini hem de parti yönetimini değiştirirken, öte yandan kendisine yakınlığı bilinen örneğin Fehmi Koru 'ya "yazıklar olsun", Taraf Gazetesi'ne "sen kimin medyasısın" diye hitap etmeye başladı.

Esasen muhalif yazarlar ve aydınların da "ne oluyor yav" dedikleri belli oluyor. İçlerinde, Erdoğan'ın daha devletçi bir üsluba ve belki uygulamalara döneceğine ilişkin kestirmelerde bulunanlar var ama, "ayaklarını nereye basacaklarını" da kestirmiş değiller.

Kürt problemi üzerinden kaleme sarılanların elindeki en somut veri-ki öyle-AKP Genel Başkan Yardımcısı ama bu titrin üzerinde etkinliğe sahip-Dengir Mir Mehmet Fırat'ın yerine, orijini aynı olan ama politik duruşu daha devletçi Abdülkadir Aksu'nun getirilmesi.

Doğrusu değişikliğin gerçekten de tartışılası durumu yok. Bu ciddi bir mesaj ve bunu da anlamayanlar varsa, yine Başbakan'ın "tek bayrak/tek vatan/tek millet" tanımlaması son söz sayılabilir.

Bu durum elbette Başbakan'ın Diyarbakır ziyaretinde yaptığı açılımlardan hayli farklı ve bunu görmemek zor. Peki, tam da erken seçim yaklaşırken ne oldu da Başbakan böylesi bir yeni kulvar açtı?

"Bazı medya", "paşasının başbakanı" diye manşetler atmış olsa da, Erdoğan ile TSK arasındaki "uyum"u, bir teslimiyet olarak algılamak, stratejik zihinden ve hem dünyayı hem ülkeyi tam okuyamamak basiretsizliğinden kaynaklanıyor.

Fehmi Koru vakasından başlayalım; Koru'nun Erdoğan'ı Bush'a dönüşmekle itham etmesi, hergün bunun 10 katı ağır eleştirilere uğrayan bir lider için tolere edilemez değil. Ama reaksiyonu daha sert oldu. Sebebi ve "yazıklar olsun"un nedeni;-ki normalde bu cümleden sonra "nankörler" ifadesi gelebilirdi-yazının içeriğinden başka mesajların çıkabileceği endişesi.

Bunun en zarif ifadesi herhalde, Nazlı Ilıcak'ın kaleminden çıkan "Gülü seven dikenine katlanır" başlığından gelmiş olsa gerek. Dünyanın ve Türkiye'nin bıçak sırtında durduğu anlarda, en üst seviyedeki bir çatışma "göndermesi" elbette Başbakan'ın hoşuna gitmedi ve haklıydı da.

Başbakan'ın "liberalleri" ise AB'ye kafayı takmış durumda. Ancak Erdoğan bu konuda da aynı noktada değil. Hem de hiç. Türkiye'nin AB reformlarını "salladığı" eleştirisi "bazı" Avrupa ülkelerinden sürekli gelse de, kamouyonun bildik liberal isimleri hükümetin dikkatini biteviye çekmeye çalışsa da, AKP bunlara çok kulak asmıyor.

Gerçek ki, AKP iktidarı AB ile ilişkileri "stand by"a almış durumda. Işık var ama görüntü yok! Peki ama neden? AB konusu çok maddeli ve dikenlerden biri de burada!

Avrupa Birliği'nin Ankara'yı oyalamasından iyice sıkılınmasından tutun, devlet kulislerinde "iyi niyetli değiller" yorumlarına, AB içindeki dengelerden bir kısmına yakın bir kısmına uzak kalınmasından (!), Türkiye'nin hassas olduğu-elbette Güneydoğu sorunu dahil-dosyalarda yine aynı ruhsuz tavrın hissedilmesine kadar uzanan mazaretler mevcut.

Ve bunlar aynı liberal çevrelerin artık temcit pilavına dönmüş, "demokrasi, insan hakları, ana dilde konuşma hakkı, sosyal reformlar" türünden bastırmalarına kıyasla daha stratejik bulunuyor.

Bu bir boyut. İkinci boyut iç siyaset ve seçimlerle ilgili. AKP analizleri, DTP'de vücut bulan çıkışlara/eylemlere/söylemlere sessiz kalınmasının, ülkenin diğer bölgelerindeki oylarına zarar vermeye başladığını sezmiş gibi.

Keza, iyi bir değerlendirme olarak görülebilecek başka bir nokta daha var. AKP, bölgeye götürdüğü hizmetlerin, halk tarafından fark edildiğini, değerlendirildiğini, vâzettiği barış söyleminin kavrandığını düşünüyor. Bunun sonucunu sandıkta göreceğine de inanıyor.

Onlara göre elbette bölge halkının sosyal ve maddi ihtiyaçları karşılanmalı ama "tek bayrak" altında. Bunun ötesi zaten bir anlam ifade etmiyor. Kısaca Erdoğan aslında "vicdanlı" davranıyor. Doğruya doğru diyor. Doğru olanı ordu söylüyorsa arkasında duruyor. "Liberallerini" kaybetme pahasına.

Kaldı ki "devletçi" politikalar eleştirisi de tartışmalı. Erdoğan "devletçi"liğe dönüşle suçlanıyorsa, ne yaptığı söylenmeli. Teröristle mücadelede "liberal" bir yöntem mi var? Ya da Erdoğan ekonomik uygulamalarında mı bu sinyali verdi.

ABD ve AB küresel krizden kurtarmak için devletçi ekonomi politikaları uygulamakla suçlanırken, Erdoğan ne yaptı?.. Ama bu değişimin dalgalarını görmek gerekmiyor mu? Küresel dengelerdeki bu dönüşüm, Obama aynı dalganın üzerinde sörf yapmaya başladığında Türkiye kıyılarına vurmayacak mı?

O halde aynı konu üzerinden, yani Erdoğan'a yüklenenler listesindeki TÜSİAD ve Avrupa'nın bir kısmını savunan medya üzerinden de okuma gerekiyor. IMF ve Dünya Bankası'yla ilişkileri yenileme konusunda Başbakan'a yapılan baskının manası ne?

Türkiye'nin ekonomi tarihini anlatan sayfalar ve bugün dünyanın tamamı, IMF'den kurtulmanın yollarını aramıyor muydu? Belki doğru belki değil. Ama şimdi ekonomik krizi vesile ederek IMF'i dayatmak varsa, nedenini ve onun da arkasında duranı görmek gerekiyor. Ümmük burada daralıyor!

Ve Allah aşkına; her akşam haber bültenlerinde boşalmış alış-veriş merkezleri görüntülerinin ardında ne duruyor? Evet, küresel ekonomik kriz var. Evet, Türkiye'yi de rahatsız ediyor. Ve yine evet etkileri daha da görülebilir.

Peki ama alış-veriş merkezlerinin "devamlı müşterileri"nin parası mı bitti? Yoksa yaygın kriz söylentisinde kendilerini güvene mi alıyorlar? Günlük gazetelere bakarsanız, inen kepenkler, sinek avlayan alış-veriş merkezleri, işten çıkarmalar, kapanan fabrika haberlerinden geçilmiyor. O halde kriz bizi vurmuş olmalı.

Öyle mi? Demek Başbakan'ın dün dillendirdiği, "kriz tepe noktasını geçti, inişe geçti" söylemi haklı. Basitçe şunu söylüyoruz; kriz geldi mi gelmedi mi?

Dün akşam Ankara'nın meşhur Atakule'sinden yayın yapan kanallar kapanmış dükkanları gösteriyordu. Ve muhabir, "Ankara'nın iki büyük alış-veriş merkezinden biri (diğerini Karum olarak işaret etti) sinek avlıyor" diye spotunu geçti.

Gerçek?.. Değil! Ankara'nın şu an en küçük alış-veriş merkezleri bunlar. Ve Atakule çok uzun zamandır sıkıntı çekiyordu. Bundan iki yıl önce de Atakule'ye gittiğinizde kapalı dükkanlara, vitrinlerinde kiralık veya devren satılık ibareli mağazalara rastlayabilirdiniz.

Müşterisi 2 yıl önce de azdı! Bunu herkes biliyor. Keza daha az olmakla beraber Armada da öyle. Sinema salonları yapılarak sıkıntı aşılmaya çalışıldı. Neden? Basit: 1) Ankara yerleşkesi şehir dışına çekilmeye başladı. 2) Buralara inanılmaz büyüklükte 1,2,3,4 hatta 5 tane, İstanbul'dan örnek verirsek, Akmerkez'den büyük "alış-veriş" merkezleri inşa edildi.

Aynı muhabir aynı gün, CEPA'ya Bilkent'e, AnkaMall'a gitseydi daha kalabalık çekimler yapma imkanı bulurdu. Buradan herşeyin yolunda olduğunu mu anlamalıyız? Arif olanın çıkaracağı elbette bu değil. Adı geçen merkezlerde de yavaşlık var. Ama sebep ne? Kriz mi, söylencesi mi?

Paranın olmamasıyla harcanmaması aynı sonuca tekabül eder. Tıpkı bir zamanlar banker krizinde olduğu gibi, Bugün Türkiye'nin en büyük ve güçlü, top atsan yıkılmaz denen bankasının mudileri kriz yüzünden kapıya dayansın, çok değil bir mesai gününde aynı banka para dilenmeye başlar.

Ama Mehmet Altan gibi, koskoca küresel krizi, çöken sigorta, banka ve finans kurumlarının açıklamasını, "üretim araçlarının yenilenmesi" olarak görüyorsanız, hem de bu konuda uzmanlaşmış bir "prof" olarak, yandık ki nasıl yandık!

Başbakan nasıl devletçi oldu? Kendisine başından beri destek veren, kapatma davasında dünyayı ayağa kaldıran liberallerin sözünden nasıl çıktı? Bu sorunun yanıtı daha basit olmalı. Onlar ülkeyi kimin yönettiğini, bir de doğruların ne olduğunu önemsemiyorlar. Başbakan'ın tersine.



Bu haber 1,591 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,190 µs