En Sıcak Konular

11 Kasım 2008 16:14 tsi
Carla'nın attığı fırçanın ardında 4 ülkeli gerginlik var.

ABD'nin yeni başkanı Barack Obama’nın “genç, yakışıklı ve bronz tenli” olduğunu söyleyen İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi,  bu sözleri yüzünden ırkçılıkla suçlanıyor. Ve savcılık makamında bulunanlardan biri de Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin eşi Carla Bruni.

“Artık İtalyan olmadığıma seviniyorum” diyen Carla Bruni, “Silvio Berlusconi’nin Obama’nın seçilmesini hafife aldığını ve Obama’nın ‘daima bronz’ olduğuyla ilgili espri yaptığını duyduğumda bu bana garip geldi. Bazı insanlar hiç şüphesiz bunu espriye vuracaktır, ancak ben çoğu kez Fransız vatandaşı olduğum için memnun olduğumu fark ediyorum” dedi.

Bir ülkenin liderinin eşinin bir başka ülkenin liderini bu denli savunması, pek alışıldık değil. İki ülke arasında "yeni" bir gerginlik konusu olan bu çıkışın nedenini, Bruni'nin “Eşim Obama değil ama o da aksanlı konuşan, Macar bir göçmenin ve Yahudi kökenli bir annenin oğlu olarak Fransızların oylarını topladı” sözlerinde bulanlar olabilir.

Ancak işin ciddiyeti Bruni'nin analizlerine dayanarak çözülecek kadar magazinel değil. Bu sözlere İtalya'nın bir çok politikacasından sert yanıtlar geldi. Bunlardan biri de, İtalya'nın eski Cumhurbaşkanı Francesco Cossiga’dan gelendi; “Biz de Carla Bruni’nin artık İtalyan vatandaşı olmamasından çok mutluyuz”.

Yani hemen fark edilebileceği gibi Bruni'nin sözlerinden başlayan Obama ve ırkçılık tartışmasının gerisinde ve üstünde İtalya ve Fransa arasındaki başka bir tartışmadan alıyor. Ve o tartışmanın bir ucu Almanya'ya ve hatta Türkiye'ye uzanıyor.

Avrupa'nın kırıldı kırılacak dengeleri!

Merkez Avrupa'nın tahtaravallisine sağlıklı oturabilmek için önce iki ucundaki tarafları anlamak gerekiyor. Ekonomik kriz, AB'nin en büyük iki ülkesinin birbirine hissettikleri ortaya çıkarmak için hızlı bir turnusol kağıdı oldu.

Krizin nasıl atlatılacağına ilişkin ayrışma, temellerini siyasi ayrışmalardan olduğu kadar dünyevi menfaatlerden de alıyor. Bir seri uluslararası uzmana göre kriz, AB'yi tam içine kapandığı ve daha çok kendi ayrılıkları ile uğraştığı bir dönemde yakaladı.

Gerçekten de, şu an AB dönem başkanlığını yürüten Sarkozy sürekli yeni planlarla ortaya çıkıyor ve bunların hepsi yine sürekli olarak Berlin tarafından tersleniyor. Sarkozy genellikle "tek" oynamayı seviyor. Şansölye Merkel ise bir adım atmadan önce AB'li ortaklarının desteğini arıyor.

Bunun son örneği, Fransız liderliğinin, AB'deki tüm şirketleri göreceli olarak devletleştireceği ve Euro kullanan 15 AB ülkesinin içinde bulunacağı bir "iktisat hükümeti" kurma fikri. Tabii başkanı kendisi olmak şartıyla.

Bu öneri Berlin tarafından süratle ve hayli kızgınlıkla reddedildi. İki ülke arasındaki rekabetçi düşmanlık bununla sınırlı olmadığı gibi yeni de değil. Almanya'nın Paris'in yükselen sanayinden hayli rahatsız olduğu, bu nedenle girişilen işlerde Fransa'nın hakimiyet kurmaya çalıştığı bilgisinden geliyor.

Kaygının haklı yönleri de var gibi. Zira Fransa ülkesindeki Alman şirketlerini gittikçe daha çok sınır dışına sürüyor. Berlin bu fikrinde yalnız da değil; Fransa'nın bir işler karıştırdığı, AB kurallarından dönmek anlamına gelen hamleler yaptığı kabulü AB'nin "tamamına" hakim.

AB, Almanya'ya sığınır mı?

Paris rekabetçiliği ve hırsı konusunda endişesi bulunan AB ülkeleri kendi başlarına Fransa karşısında direnebileceklerinden endişeli. Bu yüzden benzer stratejik konularda Berlin sutresinin ardına gizleniyorlar. Bu zoraki bir seçim.

Aslında iki ülkeden de hoşlanmayan AB'liler, mecburen Almanya'nın yanında toplanıyor. İşte bunlardan biri de İtalya! AB içi tartışmalar ve ayrışmalar bu yöndeyken, önemli bir başka ülkeyi atlamak hata olur.

İngiltere şu sıralar hiç olmadığı kadar AB ekonomi politiği ile yakından ilgileniyor. Zaten krizin aşılması için uygulanan yöntemin AB ülkelerinde hızla kabullenilmesinin arkasında Londra var. Plan ona ait. Bir başka bakış açısıyla İngiltere'nin ağırlığını koyduğu da söylenebilir. Hatta ileri giderek İngiltere ve ABD'nin, AB'nin temel politikalarından yana omuz verdiği de.

İtalya'ya gelince. Roma, aslında iki ülkeden de memnun değil. Hem AB hem dünya ölçekli stratejilerde dışlandığını düşünüyor. Bunun en somut örneklerinden birisi, Türkiye'nin AB üyeliği ile ilgili. Roma, üyeliği açık biçimde destekliyor.

Bu yüzden Fransa ile kavgalı. Açık yazalım, şu an iki ülke biribirinden hiç hazetmiyor. Bruni olayı gibi kırıcı etkenler ortaya çıktığında ise işi gittikçe milliyetçi bir çizgiye bürünüyor. Fransa'nın Kuzey Afrika'yı kapsayan Akdeniz Birliği hamlesi, Ortadoğu ve enerji yollarındaki hamleleri İtalya'yı da sıkıştırıyor.



Bu haber 674 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,822 µs