En Sıcak Konular

Türk topraklarında kutsal bir “Habil-Kabil öyküsü”!

0 0 0000 00:00 tsi
Türk topraklarında kutsal bir “Habil-Kabil öyküsü”! Papalık ve Patrikliğin birleşmesi fikri hem teolojik hem politik hem de diplomatik bir seri açılımın irdelenmesini gerektiriyor. Bunların çoğu kriz konusu. Ama şu da gerçek; Papa Türkiye’ye sadece “Ortodoks Kilise”nin cazibesi yüzünden g

Karşılıklı olarak anlaşıldı ki, Papa’nın Türkiye ziyaretinin “protokol” kısmı bir zaruretin icrasından ibaret. Esasen Türkiye’nin Papa’yı karşılaması da aynı mecburiyet hislerinden farklı değil.

Papa’nın Türkiye ziyaretinin asal vektörünü Ortodoks Kilisesi’nin cazibesi oluşturuyor. Bu artık “acaba öyle mi” diye şüphelenilecek bir konu da değil. Katolik lider, kilisesinin Ortodoks dünya ile birleşmesini arzu ediyor ve bu konuda inisiyatif aldığı da bir gerçek.

Bunun gerekçeleri sınırsız çoğaltılabilir. Örneğin, iki kilisenin birleşmesinden doğacak uluslararası yeni politik varyantlar gibi. Fakat anlaşıldığı kadarı ile Roma ve Patrikhane’nin sıcak kucaklaşmasının ardında; her iki toplumun ama özellikle Katolik cemaatin, modern çağın sürüklediği erozyondan etkilenmesi bulunuyor.

Konuyla az ya da çok ilgili birçok uzmana göre Kıta Avrupası dini ciddi bir kayıp süreci geçiriyor ve bunu engellemenin bir yolu olarak “kan nakli” görülüyor. Kan, “akrabadan” alınacağı için uyum sorunu pek çıkmayacak gibi ama her iki tarafın tarihinden gelen “ırsi” rahatsızlıklar şüphe uyandırıyor.

Esasen bu “kutsal aşk” karşılıksız değil. Ortodoks Kilisesi de aynı duyguları hissediyor. Belki “tanrının şahitlik edeceği bu müstakbel izdivaç” için gerekçeleri Papa’ya aynı değil ama-zira Ortodoks nüfus Katolisizm denli kayba uğramıyor. En azından tüm dünyada yaklaşık 225 milyonluk oranı sabit tutabiliyor-Kilise’nin hizmet götürdüğü bölgede politik sıkıntılarla uğraşmaktan cemaatleri toplamaya vakit bulamadığını iddia ediyorlar. Bu halde Vatikan, asla dillendirilmeyecek olsa da “hami” rolü oynayacak.

Bu politik sıkıntıların başında kuşkusuz yılan hikâyesine dönen “Ökümenik”lik meselesi geliyor. Ortodoks Kilise’nin ev sahibi Türkiye “bu tanımdan” hiçbir zaman hoşlanmış değil.

Papa’nın ziyareti ile yeniden ısınan bu dosya görülüyor ki kamuoyunun ilgisini daha çok çekmekte. Ökümeniklik tartışmasında kesin taraf olanlar bir yana konulduğunda, basitçe, “nedir bu” diyenler Papa’nın popülaritesiyle artmış durumda.

Aslında basit tanımı herhangi bir tehlike içermiyor gibi… “Evrensel”.. Dünyanın her yerindeki Ortodokslar ve kiliseleri Patrikhaneye bağlı. Hepsi bu!

Neymiş bu Ökümeniklik!..

Böyle bakınca, özellikle entelektüel tartışmalar, “tanısak ne olur ki” minvalli bir momentum kazanıyor. Gerçekten öyle mi? Özünde Türkiye bu dosyayı çok önce kapatmış durumda. 1934 yılında Fener Rum Patrikhanesi’nin durumu bugünkü haline sabitlendi ve unutuldu. Atatürk’ün de teyidi açıklamaları bulunuyor.

Türkiye’nin gündemine Ökümeniklik tartışmasının girmesine vesile olanlarsa elbette başta Ortodoks Kilisesi ve Avrupa Birliği. Ortodoks Kilisesi kendini açıkça Ökümenik olarak tanımlıyor ve dünyadaki bağlı kiliselerine ve cemaatine hizmet verirken bu sıfattan yararlanıyor. Yani pratikte nasıl bir zorluk çektiğine ilişkin hukuksal örnekler verilebilir ama günlük işlerde hayatını zorlaştıracak bir durum “genel” olarak yok.

Buna mukabil Türkiye’nin bu unvanı tanıması kilise için önemli. Savunularına göre, ökümeniklik bir iç mesele ve cemaatle ilgili. Yani dünyadaki Ortodokslar, dinleriyle ilgili bir nedenden dolayı başlarını Patrikliğe çevirdikleri sürece ökümeniklik işliyor demek. Bu, işte bu kadarlık bir mesele.

Ama örneğin ruhban okulunun bir türlü açılamamasını hayatta kalmalarına yönelik bir tehdit olarak görüyorlar! Yine onlara göre dinlerini öğretecek eğitmenleri yetiştiremezlerse, cemaatlerini kaybedecekler. AB nezdinde ise durum şekil değiştiriyor ve bir Hıristiyanlık savunusunu aşarak-menzili bu olsa da-Türkiye’de dinlerin yeterince özgür olmadığı ve bunun Avrupa normları ile bağdaşmayacağı çizgisine sürülüyor. Bu noktadan sonra da iş şirazesinden-biraz-çıkıyor.

Ankara ise aynı fikirde değil. Esasen Türkiye Cumhuriyeti, dünyadaki Ortodoks inanlılarının başlarını Patrikliğe çevirmesinden rahatsızlık duymuyor. Hatta entelektüel kesimde bu durumun Türkiye’ye güç kazandırdığı, ayrı bir renk olduğu, politik ve diplomatik alanda pekâlâ koz olarak kullanılabileceğini düşününler de çok.

Ankara şu anki pozisyondan çok Ökümeniklik kavramının tanınmasından sonra uğraşacağı “teknik” sorunlardan hoşlanmıyor. Örneğin patriklik görevine “dışarıdan” bir dini liderin gelebilecek olması huzursuzluk yaratıyor. Ökümenik sıfatının tanınması bu yolun kapısını açacak ve İstanbul’da, ABD’den, Rusya’dan hatta-olmaz ya- Roma’dan gelecek bir Ortodoks patrik oturabilecek.

Bu teknik ama zamanla daha ağırlaşacak sorunların içinde, artık içinden çıkılmaz hale gelmiş, oldukça karmakarışık problem yumağına dönüşmüş Vakıf malları külliyatı da bulunuyor. Bu ve benzerlerinin yaratacağı ivmeyle Ankara kesinlikle uğraşmak istemiyor.

Özetle denebilir ki, Avrupa ve kilise(ler) meseleye biraz daha özgürlükler bağlamında ve “de facto” bir durumun hayat geçirilmesi olarak bakarken, Türkiye sorunu ciddi bir kriz ve hatta ulusal güvenlikle ilgili bir tartışma vesilesi olarak algılıyor. Ankara’nın haklı olarak şüphelendikleri arasında; insan hakları, dini özgürlük ve AB maskesi altında, gerçektende korkulanın savunulduğuna ilişkin şüphe de bulunuyor. Ve tarihi anekdotlar da Ankara’yı haklı çıkaran notlara sahip.

Kutsal ortak…

Papalık ve Patrikliğin sıcak kucaklaşmasının “ökümeniklik” çekişmesinde Ortodoks Kilise’ye bir avanatj sağlayacağı şüphesiz. Vatikan bu kilisenin evrensel olduğunu açıkça söylüyor ve aksi halde Papa’nın patrikliği ziyareti de zaten mümkün olamazdı.

Ankara şu zihin tartışmasına da hiç girmiş değil.. Örneğin Vatikan Türkiye açısından “ökümenik” mi? Buna kolaylıkla evet denebilir. Zira Vatikan aynı zamanda bir devlet ve Türkiye bu devleti tanıyor. Diplomatik ilişkiler mevcut ve tanıdığınız bir devletin “yapısını” da tanıyorsunuz demektir. Bu konuda tartışma yok.

Belki şu söylenebilir.. “Papa aynı zamanda devlet başkanı. Bunun için Türkiye ziyaretinde en üst seviyede resmi olarak ağırlandı. Dini nedenle değil.” Gerçekçi olmamakla birlikte mümkün! O halde, hiçbir devlet başkanıyla görüşmeyen Diyanet İşleri Başkanı Papa’yı neden kabul etti?

Üstelik bu kabulü yüzlerce yerli-yabancı gazeteciler ve yayın kuruluşları önünde yapıyorsanız, “Josehp Ratzinger”i, “16. Benedict” olarak, bir dinin evrensel lideri olarak da tanıyorsunuz demektir. Kaldı ki bu konuda derinine bir tartışma da bulunmuyor. Ancak.. Mesele şu ki, olası bir birleşme halinde Patrikliğin durumu ne olacak? Otomatik olarak ökümenik olacak mı olmayacak mı? 

Dini derinlik!

Peki gerçekten birleşebilirler mi? Bu yukarıdaki tüm tartışmalardan daha çetrefilli bir konu. Şu an her iki lider ve cemaatleri böylesi bir kavuşmayı olumluyor. Benedikt’in, Fener Rum Patrikhanesi’ni ziyareti sırasında 5 dakika boyunca çalan çanlar bunun işareti. 

Gerçekleştirilen ayinin ardından Bartholomeos’un çalışma ofisinde yaklaşık 35 dakika süren görüşmeye Vatikan heyetinden “Hıristiyan Birliği Konseyi Başkanı” Kardinal Walter Kasper ve Fener Rum Patrikhanesi’nden Bergama Metropoliti Yohannes’in katılması da aynı işaretlerden. Zaten iz sürmeye ihtiyaç da yok. İki ruhani lider de bunu söylüyorlar.

Tersine, birleşmenin önündeki engeller de yabana atılır gibi değil. Her şey mutlak iyi gelişse bile-ki Patrik ve Papa mucizelere inanıyorlar-birisi 225 milyon, diğeri 1,1 milyarlık iki cemaatin bürokratik birleşme safahatı dahi yıllar sürebilir.

Kaldı ki iki kilise arasında bin yıl süren bir ayrılık yaşandı ve sebepleri hiç de yenilir yutulur cinsten değildi. Papa’nın, İsa’nın “n-karne olmuş” hali olarak hala kabul görmesi, sıradan ama akl-ı selim Katolikler arasında kritik edilirken, Ortodoksluğun daha bu ilk maddeyi nasıl aşacağı derin bir teolojik handikap. Ayrıca Papa’nın “batının patriği” unvanını terk etmesi de gerekecek. Ki, “hatasız” olduğu iddia edilecek kadar dokunulmaz sayılan Papa’nın bu unvandan nasıl feragat edeceği de ayrı bir sorun olarak duruyor. 

Buna rağmen iki kilise arasında 1967 yılında bir diyalog süreci başlatılmış bulunuyor.
Papa 16. Benedikt ile Patrik Bartholomeos’un gerçekleştirdiği görüşmede de, iki kilise arasındaki diyalog sürecinin ele alındığı, sürecin karma komisyonlarda devam ettiği ve bu komisyonların ilk toplantısını bu yılın Eylül ayında Berlin’de yaptığı malum.

Yani birleşme konusunda arzu yüksek. Papa 16. Benediktus, “Katolik ve Ortodokslar arasında tam birlik içinde çalışmaya koyulmamızı destekleyen unutulmaz olayları anımsayarak sizinle birlikte olmak bana büyük bir sevinç veriyor” demesi bu bakışın en basit ifadesi.

“Doğu dünyasının bu bölgesinde, Ortodoks ve Katolikler arasında kilisenin imanı ve disiplini konusunda güvenilir ve yetkin sayılan yedi Ökümenik Konsil toplanmıştır. Bunlar tam birlik yolunda sağlam mihenk taşları olup, adımlarımıza rehberlik etmektedirler. Bu toplantımızın karşılıklı sevgimizi güçlendirmesi ve kiliselerin uzlaşması ve barışa götüren yolda sebat etme kararımızı yenilemesini diliyorum” sözleri de öyle. 

Patrikhane’nin görüşleri farksız… “Katolikler ile Ortodokslar arasında devam eden yakınlaşmanın bu ziyaret ile çabuklaşacağına, iki kilise arasındaki diyaloğun ileride olumlu sonuç vereceğine” inançları bulunuyor.
 
Bartholomeos’un, “…., sevgi ve gerçeğin diyaloğu yolundaki uzlaşma sürecinde bu tür karşılaşmaların paha biçilemez değerini ve ‘acil ihtiyacını’ idrak etmiş olduklarını” cümleleri ve “Bu nedenle, her ikimiz de (hem Katolikler hem Ortodokslar), eski ve yeni Roma tahtlarının halefleri olarak, Tanrı’nın emirlerini yerine getirmek için çıktığımız yolculuk ve verdiğimiz mücadelede atılan doğru ve yanlış adımlardan eşit derecede sorumluyuz” beyanatı da öyle.

Nihayetinde Papa’nın Türkiye ziyareti büyük bir kriz yaşanmadan sonlanmak üzere. Ancak neler getireceği bugünden yarına görülecek bir mesele değil. Anlaşılan iki kilise olası ortaklıkları inşa yolunda hızlanacaklar. Ankara’da bu işin projeksiyonlarını şimdiden yapmaya başlayacak.

Nedret Ersanel
nedretersanel@iyibilgi.com



Bu haber 263 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,034 µs