En Sıcak Konular

Kemal ve Mustafa...

4 Kasım 2008 16:11 tsi
Kemal ve Mustafa... "Mustafa" filmi üstüne herkes bir şeyler yazdı ama yine en çok polemik çıkartacak yazıyı Ahmet Altan yazdı. İşte o yazı...

Ahmet Altan/Taraf

Atatürk

Tabii ki insanlar saçmalayabilirler.
Ama saçmalığı bir ideoloji haline getirip “herkes bu saçmalığı tekrarlamak zorunda” dediğiniz zaman sorun da başlamış demektir.
Can Dündar’ın “Mustafa” filmi fevkalade ciddi bir saçmalama yarışı başlattı.
Filmle ilgili şöyle eleştiriler okudum:
“Atatürk’ü kısa göstermiş.”
Eee, ne olmuş?
Uzun boylu muydu Mustafa Kemal?
Yoo, kısa boylu, ince sesli bir adamdı.
Onun bu fiziksel özellikleri, onun yaptıklarını ya da yapmadıklarını değiştirir mi?
“Atatürk’ü içki içerken gösteriyordu,” diyorlar.
İçmiyor muydu?
Sıkı içiciydi ve içiyordu.
Ne var bunda?
Tabii filmle ilgili asıl söylemek istedikleri şu:
“Atatürk’ün insani zaaflarını gösteriyor.”
Yok muydu Atatürk’ün insani zaafları?
Vardı ve çoktu.
Kimin yok ki?
Hepimizin var.
Mesele tam da burada işte.
“Atatürk sıradan fanilere benzeyemez, benzetilemez, o bizler gibi değildir.”
“Onun insani zaafları olamaz.”
Türkiye’nin çok önemli kilitlerinden birini çözecek soru burada karşımıza çıkıyor işte.
“Neden Atatürk’ü insanüstü biri gibi anlatmak istiyorsunuz bize?”
Niye onun önemli bir lider, tarihte yerini almış bir şahsiyet olması yetmiyor da, ona “tanrısal” bir görüntü yüklemek istiyorsunuz?
Bir insanı, bütün insani zaaflarından soyarak tanıtmak, ona bir tür “dinî dokunulmazlık” sağlamaya uğraşmak, “laiklikle” ne kadar bağdaşır, o da ayrı bir soru.
Her dinden insan için “peygamberi” kutsaldır, buna rağmen peygamberlerle ilgili filmler yapıldı.
Hatta Hıristiyanlar kendi peygamberleriyle dalga geçen filmler bile çektiler.
Bizde ise, Atatürk’e, neredeyse “peygamberlerin” bile sahip olmadığı bir “tanrısallık”, bir dokunulmazlık yüklemeye uğraşıyorlar.
Neden yapıyorlar bunu?
Çünkü Atatürk, bu ülkenin yaşadığı birçok çarpıklığın, çürümüşlüğün sorgulanmasını önleyen bir kalkan gibi kullanılıyor birçokları tarafından.
Atatürk’e “tanrısal” bir statü verip, onun arkasına saklanıyorlar.
Şu anda, halkı tarafından böyle algılanan ve böyle algılanması için çaba gösterilen bir tek “lider” var.
O da Kuzey Kore’nin yöneticisi.
Doğrusu ya, Atatürk’ün o adama benzetilmek isteyeceğini de hiç sanmıyorum.
Kendi yaptıklarını Atatürk’ün arkasına saklanarak yapmak isteyenler, saçmalıklarını gittikçe artırıyorlar.
Ne İskender, ne Napolyon, ne Lenin, ne Washington kendi halkları tarafından böyle değerlendirilmiyor.
Değerlendirilmemesi de gerekir.
Bu insanlar, özel yetenekleri olan liderlerdi.
Ama hepsinin de zaafları vardı.
O zaafların açıkça bilinmesine, söylenmesine rağmen hâlâ saygı görürler, halkları, insanları onları zaaflarıyla sever ve saygı gösterir.
Ya da sevmez ve saygı göstermez.
Atatürk bir diktatördü.
Bunu kendisi bizzat Fethi Okyar’a da söylemişti.
Katı bir adamdı.
Muhaliflerine karşı çok sertti.
Çok ihtiraslıydı.
Bir asker olarak kendisini çok mutlu edecek kadar büyük başarılara sahip değildi ve yaşadığı dönemde onu en çok kızdıran eleştirilerden biri “bir meydan savaşını bizzat kazanmamış olduğunun” söylenmesiydi.
Buna karşılık olağanüstü iyi bir örgütçü, dengeleri her zaman çok iyi gözeten yetenekli bir politikacıydı.
Kendi ilkeleri yoktu, duruma göre görüşlerini değiştirirdi, pragmatikti.
Kendine ait bir kuramı, derinliğine kapsamlı bir fikir sistemi bulunmuyordu.
“Bu, Mustafa Kemal’in kendi fikriydi, daha önce hiç söylenmemişti” diyebileceğiniz tek bir fikir bile bulamazsınız zaten.
Batılı bir hayat tarzını Türkiye’ye getirmek isterdi.
Ve o Batılı ülkeyi de kendisinin yönetmesini isterdi.
Bir asker olduğu için “emirlere” inanırdı.
Klasik Batı müziğini bile Türk köylüsüne emirle sevdirebileceğini sanmıştı.
Denemişti.
Bunu “iyi niyetli” bir şekilde yapmıştı, çünkü Sofya’da, Selanik’te, Berin’de gördüğü hayatın Türkiye’de de yaşanmasını istiyordu.
Sadece o hayatın nasıl şekillendiğini, hangi aşamalardan geçilerek o noktaya gelindiğini bilmiyordu.
Zorla şapka giydirip, zorla müzik dinleterek Batılı bir toplum yaratabileceğini sanıyordu.
Yaratılamazdı, yaratamadı.
Ama Kurtuluş Savaşı’nı çok iyi örgütledi, cumhuriyeti kurdu.
Liderliği ile ülkenin önemli bir dönemeçten geçmesini sağladı.
Bu gerçek değişmez.
Atatürk’ün zaafları bulunan bir insan olduğu gerçeği de değişmez.
Onun kurduğu cumhuriyetin hâlâ demokratikleşemediği gerçeği de değişmez.
Zaten gerçekleri değiştirmeye değil, o gerçekleri görmeye ihtiyacımız var.
O gerçekler görüldüğü zaman Atatürk’ün ne değeri eksilir ne de değeri artar, sadece onun arkasına saklananların asıl yüzü ve amaçları ortaya çıkar.
Esas korktukları da bu, onun için bu kadar saçmalıyorlar zaten.



Bu haber 651 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,478 µs